Painted Soul 🌑🌑🌑

680 45 148
                                    

Yaptığın şeyin ikimizi de birbirimizden koparacağını biliyordun. Sen yalanlarla kendini avutmak istedin. Çünkü; bazı sevgiler,bazı insanlara ağır gelir.

(Alıntı)

Bölüm Şarkıları,

Astrid S - hurts so good
Gece - yarım

**
Paralel evrende yaşamak mümkün müydü? Oraya giriş yapmak,bambaşka bir hayata hapsolmak ne kadar yakın bir ihtimaldi? Berk böyle şeylere inanmazdı ama yaşadığı şeyler onu iki ihtimale itiyordu. Ya ona ders vermek amacıyla bir oyun oynuyordu,bu yüzden bula bula Tolga'yı bulmuştu,hatta başka bir evrende de ismi onunla aynıydı. Başka birini bulamamış mıydı gerçekten?  Hem onunla aynı ismi taşıyor,hem de hayatlarını mahveden adama birebir uyuyordu. Eğer ortada dönen bir oyun varsa dahi, Aybike ucuz oyunların kızı değildi,ona ders vermek için bile olsa Tolga'yı yanına yaklaştırmazdı. Diğer ihtimal de gerçeklikten çok uzaktı,gerçekten aklı almıyordu,Tolga ve Aybike hiç bir evrende yan yana gelebilecek bir ikili değildi!

Ama şimdi baktığında gördüğü manzara içinde fırtınalar estiren, acılara gebe bir görüntüydü. Paralel evrene geçecek kadar ilerlemişse eğer, zamanı durdurmak mümkün olamaz mıydı? Sadece birkaç dakika önce, Aybike'nin gülümsediği anda dursa çok güzel olmaz mıydı? Gülümseyişine tanık olduktan hemen sonra,ona gülümsemediğini fark etmeden hemen önce. Tam o saniyede...

Uyuşmuş bir kafayla girmişti toplantıya, Berk Ali ve Melis ona tuhaf bir yüz ifadesiyle baksalar da üstünde çok durmamışlardı,zaten onu oyun olduğuna düşünmeye iten sebeblerden biri de buydu. Dikkatini çekmek için ailesindeki isimleri kullanmıştı hatta, sorarken de ikisinin de ifadelerini dikkatle incelemişti. Yalan söyleme ihtimallerine karşı. İkisini de çok iyi tanıyordu neticede. Tabi. Bir zamanlar...

Ama ne Melis,ne de Berk Ali onun sorduğu isimleri tanımıyordu,hayatta yan yana dahi gelmemişlerdi. Ne Barçın ailesiyle bir tanışıklık yaşıyordu Berk Ali ne de Melis, Eren ailesini tanıyordu. Üst üste gelen hayal kırıklıklarını taşıyamayacağını anlayarak kitabının çıkması için gereken işlemleri yazdıkları sözleşmeye imza attı ve kendini can havliyle yayınevinden dışarı attı.

O kadar karışık şeyler yaşıyordu ki,kendi bile anlamlandıramıyordu. Evine girip anahtarı köşeye fırlattı ve ellerinin titremesini durdurmak için başını ellerinin arasına aldı. Parmaklarını saçlarına bastırdı.

Düşün,düşün,düşün,düşün!

Hayır,hiç bir şekilde aklı almıyordu olanları! Sadece bir haftada başına gelen olayları düşündükçe delirecek gibi oluyordu, kafasını kaldırıp gülmeye başladı,galiba sıyırmıştı ya başka açıklaması olamazdı! Birkaç gün önce başvuru yaptığı yayınevlerinin birinden kitap çıkarma teklifi almıştı,buraya kadar tamamdı. Peki yolladığı yayınevlerinden biri miydi bu da? Düşününce yayınevi hakkında hiç bir şey bilmiyordu, adını bile duymamıştı ama araştırmaya başlayınca Aybike'yi görmüş ve kalan hiç bir ayrıntıya bakmamıştı. Sonra onun yanına gitmişti koşa koşa ama kendisi onu tanımamış,üstüne üstlük başka bir isimle tanıtmıştı kendini. Diyelim ki öyleydi,bu kadar benzemesi mümkün müydü ya? Sonra menajeriyle tanışacağını söyleyerek yeniden bir randevu vermişti ona. Aynı saatlerde... Metroya biniş saatiyle onu çağırdıkları saat aynıydı ama ne alakası vardı? Peki ya çıkış saati? Evet,üstüne düşünce orada ne yaşamış olursa olsun yayınevinden aynı dakikada çıktığını fark etti ama birleştirdiği bu ayrıntılar dışında elinde hiç bir şey yoktu,olan da işe yaramıyordu!

"Yok,bu böyle olmayacak..." diye mırıldanarak telefonunu çıkardı. Parmakları ezbere bildiği numarayı tuşlarken,aynı numarayı kullanıyor olması için dua etti içinden. Bir yandan ne söyleyebilirdi,onu düşünüyordu. O uzun uzun düşünürken,telefon da uzunca çalmıştı,en sonunda yüzüne tokat gibi vuran karşıdaki soğuk ses oldu.

La Douleur ExquiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin