Ciğerime dolan hastane kokusu ilke gözümü açtım. Beyaz krem tonlarda döşenen odada gezindi gözlerim. Yalnızdım. Kolumdaki serum ve burnuma gelen ilaç kokusu bir şeylerin yolunda gitmediğinin sinyallerini veriyordu. Buraya nasıl geldiğimi düşünürken bar çıkışı yaşlananlar doldu zihnime.
Panik atak krizi geçirmiştim. Bayılmıştım ve hiç tanımadığım birinin arabasındaydım. Tanımadığım kollarda arabaya yatırıldığımı hatırlıyordum. Bunun yanında gözlerimi açacak gücümün olmadığından başka bir şey hatırlamıyordum.
Fakat şu an bu odada yalnızdım. Yalnızlık alışık olmadığım bir şey değildi ama böyle zamanlarda hep içime batardı. Gözlerimden bir damla süzüldü. Cidden başımda bekleyen kimse yoktu ve ben yapayalnızdım.
Bir süre odayı inceledim. Karşımda kapalı bir televizyon vardı. Açık camdan görebildiğim kadarıyla yüksek bir kattaydım ve sanırım aynı gecenin içindeydim.
Yarım yamalak gördüğüm Ankara manzarasını biraz izledikten sonra neler olduğunu anlamak adına hemşireyi çağırdım. Bir süre sonra içeri sarışın hafif balık etli tatlı bir hemşire girdi.
"Aa uyandınız mı?" ben yarım ağızla gülümseyerek tepki verince konuşmasına devam etti. "Selen Hanım panik atak geçirmişsiniz. Sonrasında tansiyonunuz düşünce bayılmışsınız. Endişelenecek bir durum yok. Serumunuz bitince çıkış yapabilirsiniz. Bu arada telefonunuzu açamayınca birine haber de veremedik. Ailenize veya birilerine haber vermek ister misiniz?" Haber verilecek bir aile...
"Hayır, kimse endişelenmesin şimdi. Şey ben nasıl geldim buraya?"
"Benim bu konuda pek bilgim yok. Katın nöbetçi hemşiresiyim ben. Sizi acilden sonra buraya aldılar. Öncesinden maalesef haberim yok."
"Anladım. Teşekkür ederim." Başıyla beni onayladıktan sonra odadan çıktı.
Sanırım beni buraya getiren insanlar hemen bırakıp gitmişlerdi. Aslında tanımadığım insanların beni hastaneye getirmesi bile bir nimetti ama içimde bir yan birilerinin başımda beklemesini beni merak etmesini öyle istemişti ki.
Serumumu izlerken kapının sesini duydum. Orta boylarda esmer bir adam içeri girdi. "Hanımefendi iyi misiniz? Endişelendirdiniz bizi."
"Tanışıyor muyuz?"
"Benim arabamın önünde bayıldınız. Ben size çarptım sandım bir an. Korkuttunuz bizi."
"Öyle mi? Kusura bakmayın. Pek iyi değildim. Karşıya geçmeye çalışmıştım ama başaramadım sanırım. Gerçekten özür dilerim."
"Yok, siz iyiyseniz sorun yok. Ben dışarıda bekliyorum, serumunuz bitirince sizi evinize bırakacağım."
"Bu saate kadar durmuşsunuz burada. Size de zahmet vermişim. Lütfen ben taksiyle dönerim. Her şey için teşekkür ederim."
"Lütfen sizi evinize bırakmam söylendi. Zahmet olmaz, lütfen rahat olun." Kafam karıştı. Söylendi derken ne demek istemişti? İçim hafif huzursuz olurken bir şey diyemedim.
"Ben kapının önündeyim." dedikten sonra dışarı çıktı adam. Yalnız olduğumu düşünerek hata ettiğimi fark ettim. Bastıramadığım ama bir yandan da zayıf yanımı çağrıştırdığından nefret ettiğim gülümsememle serumumu izlemeye devam ettim.
Serumum bittikten sonra elimi yüzümü yıkayıp elbisemi düzelttim. Üstüme kaşe montumu giyip çantamı aldım.
Kapının önüne çıktıktan sonra esmer adamla göz göze geldik. Beni görünce ayağa kalktı. "Buyurun." Diyerek hastanenin asansörünü işaret etti ben de oraya ilerlemeye başladım. Tanımadığım birinin arabasına binecek olmak fazlasıyla gerilmeme sebep olurken taksiyle gitsem çok mu ayıp olur diye düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARAF
General FictionArkamdan gelen bağırma sesleri nabzımı artırırken aldırmamakta çalışarak koşmaya devam ettim. Bu kadardı işte. Benim için mutluluk bu kadar sürebilirdi. Yağan yağmurun oluşturduğu çamurlar ayakkabımın içine girip ıslatırken içimden kusma hissi yükse...