Aaron Cornelius

21 12 3
                                    

Brehana'nın onları bıraktığı tepe, direnişin kampının bir kilometre kadar ilerisindeydi ve savaş alanını çok iyi gördüğü su götürmez bir gerçekti. Doğruculuğundan mı yoksa aşırı derecede ahmak olduğundan mı emin değildi ama tanrıçanın teklifini reddettiği için kötü hissetmiyordu Aaron. Fakat yine de kadının bu teklifte bulunması hoş bir hareketti.

Savaşın asıl döndüğü yere, tepenin aşağısına, baktığında acı manzara yüzünü ekşitti, iki ordu burada savaşmış ve o zamandan kalmış izler alanı doldurmuştu; iki tarafa da ait olan binlerce ceset, kopuk uzuvlar, binlerce yıldız ışığının bile aydınlatmayı başaramadığı kara gökyüzü ve yerdekiler yetmezmiş gibi bulutlardan üstlerine yağan kan fena bir kargaşa oluşturuyordu.

Bir de arka planda süzülen bir kale vardı ki Aaron o noktada işin absürtlüğüne diyecek söz bulamadı, koskoca tuğla yığını yerden otuz metre yükseklikte duruyordu. İşin güzel yanı, Tyafis'in nerede olduğuna dair çok büyük bir işaretti bu kale, kötü yanıysa, tanrı başka bir form bulup gelmiş demekti bu. Anlaşılan hâlâ daha oynamadığı asları vardı.

"Kalkan duvarını hazırlayın," dedi Nicolas, sesi tepenin doğusundan geliyordu. "Okçular, yerlerinize!"

Camille ile bakıştılar bir süre için, aynı şeyi düşünüyordu ikisi de. Nicolas ve taburuna doğru ilerlemeye başladılar.

"İşler kötü giderse ne kadar vaktimiz var?"

"Üç gün, en iyi ihtimalle." dedi kız gözlerini istikametinden ayırmadan.

Savaş alanında ilerlerken fark ettiği bir gerçek gülümsemesini sağladı; bunca zamandır ölümden değil yalnız ölmekten korkuyordu ama şansına, Camille onu yalnız bırakmayacaktı. Arkadaşının gözlerindeki kıvılcımlar en büyük kanıtıydı bunun. Sırt sırta verip savaşacaklar ve sonucu ne olursa olsun pes etmeyeceklerdi.

Sesin geldiği yöne vardıklarında Nicolas selamladı onları. "Savaştan korkup kaçtığınızı düşünecektim tam, sonra kaçacak bir yerin olmadığı aklıma geldi."

"Şakanın sırası değil Nicolas," dedi Camille, yerinde duramıyordu. "Nasıl yardım edebiliriz?"

Okçular kalkan duvarının ardından çıkıp aşağıya ok yağdırmaya başladı.

"Her şeyden önce aylak aylak orada dikilmeyip duvarın altına geçebilirsiniz. İkinci olarak da ordunun en az yarısı son Baş Rahip'ten güç alıyor onları yenebilmemiz neredeyse imkânsız. Tepeye kadar geri çekildik ama elimizdeki tek avantaj bu, yukarı çıkarlarsa oyun biter. Fakat belki bize bir açıklık yaratabilirseniz bizimkiler toparlanmak için zaman kazanabilirler."

"Ne tarz bir açıklık?" diye sordu Camille.

Nicolas parmağıyla boğazını keser gibi yaptı. "Rahibi ortadan kaldırmanız gerekiyor."

"Da'Quintin Jones," dedi Aaron, suratında iğrenir bir ifadeyle. "Nerede biliyor musun?"

Kalenin birkaç yüz metre ötesinde bir asker kampını işaret etti Nicolas, etraftaki bir sürü yaratık kargacık burgacık gözüküyordu bu mesafeden. "Oradan kaçabilen birkaç asker, adamınız hakkında bir şeyle söyledi. Bana sorarsan, hiçbirinin ipiyle kuyuya inmek mantıklı değil. Hepsi aklını kaçırmış gibiydi."

"Bir şeyden bahsettiler mi?"

"Devasa bir yaratık diye sayıklayıp durdular, etrafımız tamamen onlarla çevrili değilmiş gibi! Laflarından anladığım bir şey varsa o da oraya gitmenin aşırı tehlikeli olduğu, sizi bekleyen devasa ordudan bahsetmiyorum bile."

Okçulardan birinin ok çantasını alıp kendininkine doldurdu Camille. "Tamam, ufak da olsa bir bilgimiz var demek bu, size zaman kazandırırız, ama ondan önce, büyükanne Celine burada mı?"

Direniş Serisi: PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin