12 yaşındaydım. Terk edildim,tacize uğrayıp, satıldım. İnsanlar beni kullandı. Defalarca, üstelik bunu anne dediğim kadın yapmıştı. Babamla iyi bir ilişkimiz vardı. Annemle olmasa da babam beni önemserdi. Beni bırakıp gitmeden önce. Şimdi 24 yaşındayım. Bunları geride bırakali,o kadını ardımda saklayali 9 yıl oluyor. Başta herşey zor geliyordu. Kabuslar, karanlıklar, yalnızlık. Sanırım en çok yalnızla baş ettim.
"Jimin, hazır mısın? Misafirler gelmeye başladı"
"Hazırım bay kim"
"Jimin, sakın unutma. Gelen insanlarla muhatap olmayacaksın"
"Tamam hyung"
"Abin seni çok seviyor jimin"
"Teşekkür ederim"Namjoon beni bu karanlık geçmişten çekip çıkarmıştı. En yalnız olduğum vakitlerde hep yanımda bana sahip çıktı. Ne zaman bir çocukla kavga etsem, öz abimmiş gibi azarlardi. Bugün de onun için burdayım. Onun ne meslekle ilgili olduğunu bilmiyorum ama gerçekten iyi bir geliri olan iş.
Bugün vermiş olduğu davetde bir kaç garsona ihtiyacı vardı. Bende yardım etmek için geldim haliyle. İçeride ki sayı arttıkça, çıkmaya karar kılarak ağız maskemi takip aynaya baktım. Yakalarımi düzeltip,elimde içi viski dolu olan bardaklarin altında ki tepsi ile servis yapmaya başladım. Kimse ile göz teması kurmamaya çalışırken,etraftaki uğultunun kesildiğini fırsat bilip mutfağa geçtim. Bardakları yenileyip,tekrar çıktığım sırada, kalabalık olan yer dikkatimi çekmişti. Yanlarına doğru adimlayacaktim ki,omzunda hissettiğim el ile durdum.
"Jimin, sağ köşeyle ilgilenir mısın?"
"Tabi bay kim"Namjoonun gözlerindeki endişe okunurken,onu dinleyerek sağ köşeye doğru adımladim. İnsanların gözü üzerimdeyken iş yapmak zor olsa da bunu aldırmamaya çalıştım.
Bir saatin ardından atıştırmalık masasının hazırlıklarına bakıyordum. Yanımda ki garson ile menüde,bize verilen mezeleri sayarken gözümün takıldığı nokta, çok kararsızdı. Bakmak ile bakmamak arasında gidip geliyordu.
Duvar kenarında,elinde ki bardağı döndürüp duran,tahminimce siyah olan gözleri ve kusursuz yüzlü,uzun boyu,ince beli ve giydiği siyah takım elbisesi. Tanrının adil olmadığı ortadaydı. Herkese aynı kusursuzluğu vermiyordu işte.
Kendimi silkeleyerek, önüme, işime dönmüştüm. Arada bir onunla göz göze gelsemde umursamamaya çalışıyordum. Dağıttigim atıştırmalık tabaklarını masalara koyarken, bu sefer gözlerime geçmişim gelmişti. Geçmişim tam karşımda dururken,beni tanımaması adına tanrıya yalvarıyordum ama nafileydi. Tanrı beni hiç Bir Zaman duymadı.
"Jimin?"
Başımi kaldırmadan,arkamı döndüğüm sırada adımı yineledi.
"Jimin? Sen misin?"
Duymamazlıktan gelerek yoluma devam ederken, bağırarak söylediği cümle ile olduğum yere çivilenmiştim adeta.
"Seni küçük fahişe"
Sinirim hat safhadayken derince soluklanip, arkamı döndüm. Suçlu hissetmemem lazımdı. Ben suçlu değilim. Ben başımı eğecek bir şey yapmadım. Zorlandım.
Elimde ki tepsiyi masaya koyarak maskemi çıkardım. Yavaşça cebime koydum..
"Ne kadarda güzel olmuşsun"
Yanıma adımlamış,elini yüzüme koymaya çalışmışti. Geri adım atarak,eline baktım.
"Parmakların geri gelmemiş"
"Seni adi. Sana ben baktım?"
"Sen bana bakmadın. Sen beni para karşılığında insanlara verdin"Kimsenin duymasın diye sessiz sessiz konuşurken, o an hissettiğim tek şey kendimden tiksinme duygusuydu.
"Bir daha bana geçmişim hakkında laf ettirirsen bu sefer elini değil dilini kesmekten onur duyarım"
Derince soluklanmaya çalışırken kolumun sertçe çekilmesi ile burnuma dolan soğuk hava sayesinde dışarı çıktığımızi anlamıştım.
"Sana kimse ile muhatap olma dedim"
"Ya ne yapsaydım? Herkesin içinde bana fahişe derken susup özür mü dileseydim?"
"Hayır, hayır ben o amaçla demedim jimin. Bu insanlar tehlikeli"
"Sen nerden tanıyorsun o zaman? Senin ne işin olabilir bu insanlarla?"
"Hayatımı sorgulamaya çalışma jimin"
"Bir kere de beni dinleyip emir vermeme çalışsaydin,bana kendinden bahsetseydin kafamın içinde ki bu soru işaretleri oluşmazdi namjoon"
"Haddini asıyorsun jimin"
"Ben suçlu oldum yani, pekâlâ. Özür dilerim bay kim. Davetinizde saygısızca davrandım"Jimin'in yüzüne yediği yumruk, dudağınin patlamasına neden olmuştu. Canı acıdigi için aglamiyordu. Canından çok sevdiği abisi ile gereksizce girdiği polimige ağlıyordu. Yaşlı gözlerini namjoona bakarak silmisti. Ağzında ki kanı yere tükürerek, konuştu.
"Bunu asla unutmayacağım hyung"
Arka bahçeden çıkan jimin kendi evine doğru yürümeye başlamıştı. Hava soğuktu, üzerinde ceketi yoktu belki ama içi yanıyordu. Namjoonun evinden uzaklaştığında kaldırıma oturup, kafasını dizlerine koydu. Yerde ki taşları oynadığı sırada ona uzatılan ceketi gördü.
Jimine nazaran uzun ve iri yapiliydi. Ellerinin üzerinde ki damarla bile daha iriydi. Ceketi jimin'in üzerine koayarak cebinden sigarasını çıkartip, yaktı."Teşekkürler"
İri beden konuşmak yerine sadece başını sallamakla yetinmişti.
"Kim olduğunuzu sorabilir miyim?"
Ay ışığınin vurduğu o gözler jimine bakmıştı. Yarım ağiz gülerek,sessizce konuştu.
"Fazla merak iyi olmaz küçük"
"Efendim?"Ardından duyduğu hızlı koşma ve soluklanma sesi ile yüksek sesle konuşmaya başlayan bir beden gelmişti.
"PATRON-MALLAR PATLAMIŞ"
"S!ktir"Sinirle tisladigini hissetmişti jimin. Sigarasını yere atmış, koşar adımlarla uzaklamaya başlamışlardı. Oturduğu yerden kalkıp,tekrar eve doğru yola koyulmuştu minik beden. Merak ediyordu aslında. Kimdi bu adam?
------
Düşünürken hoşuma giden bir kaç ficin sonunda buna karar kıldım. Umarım severek okur ve fikirlerinizi benimle paylaşırsiniz. İyi okumalar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in pain | jikook
Fanfiction"Seni benim yapana kadar takip edeceğim" -silah kaçakçılığı yapan jungkook'un katıldığı partide jimin garson olarak çalışıyordu. Jungkook'un hoşuna giden jimin'in dans etmek gibi bir hobisi vardı ki jungkook'un saklanmak için girdiği opera sah...