28.Bölüm: "Umutsuzluk"

2.9K 194 174
                                    

"Çölde, su arayan umutsuz bir insandan farkım yoktu."

***

Tam bir hafta herkes için kabus gibiydi. Adeta kasvetli günler kimsenin peşini bırakmamıştı. Alkım hala yoğun bakımda gözlerini açmamışken ona yakın tüm insanlar onunla birlikte suskunluğa gömülmüştü. Hastanenin soğuk ve beyaz duvarlarında günlerini bir umutla geçirseler de beklenen anın gelmeyişi herkesi korkuya bürümüştü.

Ona bunu kimin yaptığını bulamamışlardı ve bu durum başta genç polisin canını sıkıyordu. Ilgar, kağıt üzerindeki karısına bunu kimin yaptığını tahmin etmeye çalışsa da kesin bir hüküm veremiyordu. En önemlisi ise şu bekleyişle geçen bir hafta genç polisin ilk defa bir şeyi fark etmesine sebep olmuştu. Ailesinin dışında birine karşı endişe duyuyordu.

Her ne kadar ailesinin ölümüne sebep olmuş bir ailenin kızı olsa da karısıydı. Gerçeği kabul ettirmek istemese de onun varlığın içten içe benimsemişti. Ona bir aşk duymuyordu veyahut bir sevgi. Ama ona alışmıştı.

Çünkü hayatında ilk defa sınırları içerisine birini almış ve onu yanında tutmuştu. Yalnız fark ettiği bir şey daha vardı. Genç kıza karşı bir sevgi duymasa da alışkanlığın ötesinde bir çekim hissediyordu.

Bu durum koruma arzusunu da geçmişti. Belki de bu yüzden büyükbaba dediği kişinin isteğini yerine getirmek istemişti. Gerçek evlilik olabilirdi. Fakat bunun genç kızı yıpratacağını biliyordu.

Ne olursa olsun aşılmaz gerçekler vardı ve Ilgar tabularını çok çabuk yıkan bir adam değildi. Her ne kadar hastanede gece gündüz sabahlayıp doktorların korkmasına sebep olsa da fazlasını yapamıyordu.

Onun bir aile hayali yoktu. Hayal kurmayı çoktan bırakmıştı. Belli başlı tek bir amacı vardı. Ailesinin ve ailem dediği sayılı kişilerin yanında olmaktı, onun için bundan ötesi yoktu. Tabii hayatına küçük bir kadını almasaydı. İster istemez, yapmam dediği şeyleri yapıyordu. Bu durumdan hoşnut olmasa da geri çekilmiyordu.

Ayrıca o küçük kadının kendisine karşı oluşan hislerini biliyordu. Bu hislerin büyümesi de onu bir yerde geriyordu. Çünkü bir kadın birine bağlanmak istediğinde koşulsuz aynı şeyi kendisine karşı da görmek isterdi. Ve Alkım, aileden yaralı bir küçük bir kadındı.

Annesiz büyüyen kızların bir yanı buruk olurdu. Ilgar bu yanı onda gördüğü için onu kendinden uzak tutmak istemişti, fakat başaramamıştı.

Bu sebepten tek düşündüğü şu an için o küçük kadının gözlerini açıp uyanmasıydı. Onu kanlar içinde yaralı gördüğünde vücudu titremişti. Tıpkı babası ve kardeşini yaralı gördüğü anlar gözünde canlanmıştı.

Asla bu görüntüye alışmak istememişti. Hayatında olan hiç kimsenin kanlı görüntüsü zihninde yer etmemeliydi.

Sırf bu kanlı görüntü onu soğuk ve kalbi taşlanmış bir adama çevirmemiş miydi? İntikam mı isteğiydi? Neydi onu böyle karanlığın içine atan? Kaybetmek mi yoksa bu durumu engelleyememek mi? Cevap her neyse, o çoktan kanla kaplanan bir bataklığın içine düşmüştü.

Kurtuluş var mıydı bilmiyordu. Olsa bile içine düştüğü bataklık tüm ruhunu kaplamış ve ruhunu kirletmiş, onu boğmuştu.

***

Anlamsız sesler geliyor, rahatsız edici frekansları ise nerede olduğumu bulanık zihnimde sorgulatıyordu. Gözlerimin önündeki karanlık beni rahatsız ederken ışığa kavuşmanın ihtiyacı ile göz kapaklarım benden bağımsız aralandı. Bulanık zihni ilk olarak nerede olduğunu algılayamasa da tanıdık koku ve hissiyat algılarını harekete geçirdi.

RUHU VİRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin