önce simurg'un siyah kanadı'nı okumalısınız 😇
🕊
"Sen kanadımdan bir tüy götürerek, her zaman benim himayemin gölgesine sığınabilirsin
Eğer düşmanların sana bir güçlük çıkarırsa, iyi veya kötü bir harekette bulunurlarsa
Benim tüyümü ateşe at, işte o zaman kudretimi görürsün
Çünkü ben seni kanadımın altında besledim, yavrularımla beraber büyüttüm
Ben o zaman kara bulut gibi gelir ve hiç incitmeden seni yine buraya getiririm."🕊
Küllerinden yeniden doğmak.Bunun tam anlamıyla tecrübe ettiğim şey olduğunu söyleyemezdim belki ama benim için yeni bir dönemin başladığı da bir gerçekti.
Öyle beylik laflar etmek istemem aslında, yeni bir dönem, yeni bir ben falan... Ama bir şeyler artık farklı hissettiriyor.
Seokjin hyungun hayatıma girdiği, birbirimizde birbirimizi bulduğumuz o kıştan sonra başladı sanırım bu değişim. Ah, hayır hayır; buna değişim demek istemiyorum. Bu, yeniden doğma; bu, kendinde yeni bir seni keşfetme. Sanırım böylesi daha çok içime siniyor, her neyse. Ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın o günlerden sonra bunu yaşadım.
Gayet normal diyebileceğim bir hayatım, iyi giden bir ilişkim vardı. Okuldaki son aylarım olmasına rağmen geleceğim için pek bir fikrim yoktu. Sevdiğim için bu bölümü okuyordum ama ne olacağımdan çok da emin değildim. Daha sonra, Profesör Choi'nun da önerisiyle mezun olur olmaz bir yayınevinde editör olarak çalışmaya başladım. Bu arada yüksek lisansını tamamlayan Seokjin hyung yanıma taşınmıştı. Mutluydum ama içimde bir yerlerde bir eksiklik veya fazlalık hissediyordum ve bunu çözemeyişim beni içime kapatıyordu.
Bir gün, uyumak için hazırlanırken Seokjin hyung, "Namjoon-ah, bana artık Simurg'tan bahsetmiyorsun," dedi. Gülünç olan o an ben yine Simurg'u düşünüyordum, kanadını, farklı renkte olan tek tüyünü.
"Seni sıkmaktan korkuyorum," dedim. Bu doğruydu. Ona, tanıştığımızdan bu yana o kadar çok Simurg'tan bahsetmiştim ki bunun aramıza girmesinden çok korkuyordum, bu yüzden eskisi gibi sadece kendi içimde düşünür olmuştum. Bazen bana hediye ettiği tablonun önünde durur ve saatlerce düşünürdüm, sonra hiçbir şey olmamış gibi Seokjin hyunga sokulurdum, bir kedi misali.
"Saçmalama, en çok o anlarda sen Namjoon oluyorsun." Sonra fark ettim, kendimin bile çözemediğim sıkıntım çoktan Seokjin hyunga yansımıştı. O gece saatlerce konuştuk. Bana gerçekten ne yapmak istediğimi sordu ve ben de düşünmeden Simurg'tan bahseden tüm kaynakları değiştirmek istediğimi söyledim ve güldüm. Bu farazi bir istekti ama Seokjin hyung birden, "Neden olmasın," dedi. "Kendi Simurg'unu anlatabilirsin gayet."
Bu, göz ardı edemeyeceğim bir öneriydi. Biricik sevgilim haklıydı, kendi Simurg'umu anlatabilirdim. Miti kendi hayal gücüme göre yeniden yazabilirdim. Belki bir Firdevsî olmayacaktım ama bu işin sonunda daha tatmin olmuş bir Kim Namjoon olacaktım.
Tek sorun nereden başlayacağımı bilmemekti.
Kendi hikâyeni kurgula ve tüm dünyaya o tüyün altından olmadığını anlat, demişti basit bir şekilde Seokjin hyung. İşin anahtarı buradaydı işte, ne anlatacak olmam, Şehnâme'ye bağlı kalacak olmam çok da önemli değildi.
Ben de kendi hikâyemin arayışına girdim.
Ve çok da uzakta olmadığını fark ettim.
Seokjin hyungla ilk tanıştığımız günlerde bir rüya görmüştüm. Dedim ki neden olmasın, neden bu rüyayı geliştirip yazmayayım? Ben de öyle yaptım. Başlarda çok hevesliydim ve birçok ayrıntı üzerinde saatlerce çalışabiliyordum. Zaten fantastik bir hikâye olacağından zorlanmıyordum ama ne zaman yazmaya başlasam gerçekten zor anlar yaşadım. Çünkü bilirsiniz, yazmak konuşmak veya düşünmek gibi değildir. Aynı zamanda konuştuğunuz şeyi dosdoğru yazamazdınız da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2509 | namjin ✓
Fanfiction*tek bölüm *simurg'un siyah kanadı adlı fic ile bağlantılıdır *23.09.2021