40. BÖLÜM- 🌬

768 58 55
                                    


Günlük'
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
1963; Adana/Türkiye

Nerede, kiminle olursan ol. İstersen adımı dahi unut, zehir olsun dudaklarına. Yeter ki sağ olsun senin canın. Şu satırları yazdığım kalemin ucu kadar hatırım olmasın isterse sende, Allah'ın aşkına benden önce ölme. Yeter ki benden sonra yaşa ... Rana'yla mutlu ol. Başka hiçbir şey istemeyeceğim. Ha, birde Cihan'a iyi bir baba ol. Yeter bana. Demir( üstü karalı)
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Battaniyeye sarıp sarmaladığı kadını çokta nazik sayılmayacak bir şekilde yatağa fırlattı adam. Öyle ki, bedeni havalanıp tekrar beyaz çarşaflara karıştı. Tam üzerine eğilecekken, demin odalarına fütürsızca dalan Gülsüm aklına geldi.

Hünkar'ın meraklı bakışları altında, bedeninin büyük bir kısmını saran battaniyeyi altından çekti. Biraz sert çekmiş olacak ki, Hünkar yatağın üzerinde yüzüstü döndü. Çünkü beklemiyordu. "Ya, yavaş olsana biraz!" Burnu acımıştı ve sesi huysuzdu. Hemen eskisi gibi sırt üstü uzanıp Ali Rahmet'i izlemeye koyuldu ve burnunu ovaladı.

"Özür dilerim! Gücümü ayarlayamadım." dedi aceleyle Hünkar'ın aralık kalan ve öpüşmekten şişmiş dudaklarından gözlerini mahküm bırakmazken Ali Rahmet.

Duygularını teslim edişini bir kenara bırakıp, battaniyeyi omuzlarını sarmak suretiyle üzerine doladı.

Hünkar'ın kahkahasıyla bakışları buluştu. "Çok komik görünüyorsun böyle Ali Rahmet. At şunu."

Ali Rahmet arkasını döndüğünde, Hünkar'ın kahkahası büyüdü ve odanın duvarlarına yapıştı. Çıplak üstünü saran bir pelerin gibi olmuştu battaniye ve tam ayak bileklerinde bitiyordu. Kısa gelen bir pelerin... Hayli komik bir görüntüydü Hünkar'a göre. Kapının çevrilen kilit sesini duyduğunda yavaşça gülmeyi kesti.

"Demek komik görünüyorum böyle?" Serseri bir sırıtışla yatağını değerli kılan kadına doğru yürüdü Ali Rahmet. Dönerken yandan kendine aynada bakmıştı ve bir daha bakmak falan istemiyordu.

"Evet!" dedi tereddüt etmeden Hünkar. Dizlerini kırmış, sırt üstü uzanıyordu ve kendine doğru yaklaşan adama gülmeyi sevmişti. "Buhran geçiriyormuş gibi bir halin var."

Boğazının altında sabitlemişti bir eliyle 'pelerininin' iki ucunu Ali Rahmet. Hünkar'a bilindik bir imayla bakıp çekip attı bir tarafa nihayet battaniyeyi. Bu manzaranın zümrüt gözlerine uzun uzun kazınmasını istemezdi sonuçta.

"Bu sefer hakikaten biz bizeyiz." dedi yatağın ucuna diz kapakları değerken. Ne o kendini kısıtlıyordu, ne de Hünkar gitmekten söz ediyordu.

"Sonunda kilitledin mi artık habire açılan kapıyı..." Bacak bacak üstüne atarken, sanki görmemiş gibi sordu Hünkar. Heyecanı git gide çoğalıyordu. Bir elini ritimlerini hızlandıran kalbinin üzerine koydu yavaşça.

"Sen içerdesin, ben içerdeyim. Şimdiye kadar kilitlememiş olmam suç." Dizlerini kırarak yatağa tırmandı ve Hünkar'ın bacaklarını iki yana açarak arasına yerleşti.İlk başta haraketsiz kalsa da, birkaç saniye içinde sıcacık olan elinin dış yüzeği gerdanında gezindi. "Kızarmış azıcık ama kızma. Tamam mı?"
Hızlı bir öpücük kondurdu dudaklarına.

"Tamam..." dedi tüm gardını indirerek Hünkar. Sesi de dalgalanıyordu heyecanın yeline kapılıp. "Kızmam."

Artık odaya gün batımının ışıkları yansımıyordu. Geceye kaçıyordu gün.

DİĞER YARIM 「DY」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin