'Yaşamak,acı çekmektir.Hayatta kalmak ise bir acıda anlam bulmaktır.' Diyor,Nietzsche.
Hazal'ı izlerken,bu cümle beynimin en derinlerine nüfus etmiş,bir süre orada kalıp dolaşmayı tercih etmişti.
Bir camın ardından ne kadar yan yana olabilirsek,o kadar yan yanaydık.Çünkü ona olan sevgim ve özlemim bu camı geçip,ona ulaşıyordu.Buna emindim.
"Hiç uyumadın,değil mi?" Gelen ses ile arkama doğru döndüm.Yağmur elindeki poğaçayı bana uzattığında istemediğimi belli ederek yüzümü buruşturdum. "Hadi ama! Poğaça sevdiğini sanıyordum." Dedi,hayıflanarak.
"Seviyorum zaten,sadece canım istemiyor." Dedim,sakin bir ses ile.
"Biliyorum,ama bir şeyler yemezsen canının istemeyeceği bir canın olmayacak,onu da biliyorum." Yüz ifademin değişmediğini gördüğünde,sinirli olduğunu bildiğim bir nefes aldı.
"Küçükken bütün bir poğaça gözümü korkuturdu,pek bir şeyler yemeyi seven bir çocuk değildim.Annem de bana minik minik böler,konuşurken çaktırmadan bana doğru uzatırdı.Poğaçayı bitirdiğimi söylediğinde inanmazdım,bu yüzden annemin sihirli biri olduğunu düşünürdüm." Kıkırdadım usulca. "Çocukluk işte."
Hazal'a bakarak söylediğim cümlelerden sonra ona dönmüştüm,o da bana bakmıyordu,fakat anlattığım şeye güldüğünü görebiliyordum.
Saniyeler sonra küçük bir poğaça parçası gözlerimin önünde duruyordu. "Artık büyüdün,çaktırmadan veremeyeceğim sana ama... Bence anlamamış gibi yapabilirsin?"
Elinden,böldüğü küçük poğaça parçasını alırken gülümsüyordum. "Tanımakta zorlandığım tek insan olabilirsin." Dedim,gözlerine bakarak. "Seni tanımaya çalışırken yoruluyorum."
"O halde çalışma.Ben sana kendimi tanıtırım,zamanla." Dedi,bir küçük parça daha bölüp elime verirken.
"Zaman,eminim bizden yana değildir."Dedim,poğaçayı ağzıma atarken.
"Neden böyle düşünüyorsun?"
"Zaman,hiçbir zaman benden yana olmadı da ondan.Ve sen,zamana sığabilecek bir insan değilsin." Gözleri,gözlerimin en derinine işlerken,ufacık bir an rüyada gibi hissetmiştim.Gerçeklerden bir süre arınmış,içimdeki ağırlığı bir süre bırakmış ve ona odaklanmıştım.
"Nisa-"
"Beni neden oraya götürdün?" Diye sordum lafını keserek. "Orada beni düşünmüyordun,burada beni düşünüyorsun.Kafam karışıyor,çok kafam karışıyor."
"Mecburdum." Dedi,yere bakarken. "Çok mecburdum."
"Kime,neye mecburdun?" Dedim,onu anlamaya çalışarak. "Yağmur,kimsin sen? Ben ve babamla ne alakan var? Neden hayatımın merkezine girdin bir anda? Neden?" Diye sıraladım sorularımı,yalanların arasında boğuluyordum sanki.Ne zaman onda kaybolmak istesem,yalanlar ya da sakladığı şeyler gün yüzüne çıkıp,yüzüme teker teker çarpıyordu.
"Ölmeni istemiyorum,çünkü ölürsen,benim için iyi şeyler olmaz." Dedi,gözlerini boşluğa dikerek. "Baban." Dedi bir anda,yüzüme bakmaya başladı. "Baban,benim en büyük düşmanım." Bakışları öyle öfke dolu,öyle korkutucuydu ki bir adım geriledim. "Senin,benim mecbur olduğum şey olman,beni o kadar yaralıyor ki Nisan,tahmin bile edemezsin."
"Sen." Dedim,yutkunurken. "Sen bana mecbur musun?"
"Ben sana mecburum." Dedi,benim aksime beklemeden. "Ben sana o kadar mecburum ki,baban en büyük düşmanım olmasına rağmen,senin saçının teline zarar gelmemeli." Elini saçlarımda gezdirdi. "Öyle mecburum ki sana,bilemezsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nisan Yağmuru (GxG)
Novela JuvenilÜşüdüğümü hissetmemle aynı anda üstümde gezinen iki çift gözü de hissetmiştim.Kafamı çevirip sağ tarafa doğru baktığımda bana;ellerini simsiyah paltosuna sokmuş,ayağındaki yine simsiyah botlarla yere vurarak ritim tutturan ve gözlerini benim bakmama...