bölüm şarkısı: the irrepressibles - in this shirt
****
Gözümü kabus dolu bir sabaha açıyorum. Göz kapaklarım gördüğüm rüyanın etkisiyle adeta titriyor. Başımı sağa çevirdiğimde yanımın boş olduğunu fark ediyorum. İri gözlerim direkt sevgilimi arıyor. Yatak odamızda yok. Kendime gelmeye çalışırken içeriden kırılma sesleri duyuyorum.
"Taehyung!" diye sesleniyorum, içime endişe tohumları yerleşiyor. "Bir şey yok, iyiyim!" Ah, sakar sevgilim yine mutfakta.
Paytak adımlarla mutfağa ilerliyorum. Taehyung tüm mükemmelliğiyle karşımda bana kahvaltı hazırlıyor. En sevdiği Celine tişörtü üzerinde, bakışları insanın içini eritiyor. Ben onu dikkatlice izlerken o kırdığı tabakların parçalarıyla ilgileniyor.
"Hey, elini keseceksin. Bekle elektrikli süpürgeyi getireyim." diyorum. Minnettar bir şekilde bana bakıyor. Uzaktan bir öpücük atıp elimi yüzümü yıkamaya gidiyorum. Su belki beni kendime getirir. Çünkü içimde bir huzursuzluk var.
Fazla eşyaları kaldırdığımız ufak odaya gidiyorum, minik süpürgeyle mutfağa geri dönüyor ardından Taehyung'a etrafı toparlaması için yardım ediyorum.
"Teşekkürler, hayatım." diyor, yanağıma bıraktığı öpücükle beni yalnız bırakıyor. "Nereye?" diye sızlanıyorum, minik çocuklar gibi. Kıkırdıyor, "Sana mükemmel bir kahvaltı hazırlayacaktım." Derin bir nefes alıyor. "Ama kırılan tabaklar hevesimi kırdı. Mecburen dışarıda kahvaltı yapacağız."
Gülümsüyorum, bunun bahane olduğunu biliyorum ama bir şey demiyorum. Onunla dışarı çıkmayalı epey oluyor ve bu aktivitemizi özlediğimi fark ediyorum.
Onu dere kenarında bir restoranta götürmemi istiyor. Üzerimizi değiştirdikten sonra yola koyuluyoruz. Yol boyunca sevdiği grubun slow şarkılarını açıyor ve aşık olduğum dudakları şarkılara eşlik etmek için aralanıyor. Yola odaklanmaya çalışıyorum ama ona kaçamak bakışlar atmadan duramıyorum. Sebebini anlayamadığım bir şekilde ona her zamankinden de büyük bir aşkla doluymuşum gibi hissediyorum. Bu his dudaklarıma yarım bir gülümseme yerleştiriyor.
Yaklaşık yarım saat sonra istediği gibi bir restorant buluyor ve arabamı otoparka park ediyorum. Taehyung, fazlasıyla sakin olan restorantta gözüne kestirdiği masaya ilerliyor ve ben de onu takip ediyorum. Verdiğimiz siparişlerin gelmesini beklerken koyu bir sohbete dalıyoruz. Bana geçirdiği haftanın ne kadar da yoğun olduğundan bahsediyor. Çocuklarla ilgilenmeyi sevdiğini ama işinin zaman zaman onu çok yorduğundan bahsediyor. Öğretmenlik cidden zor bir meslek. Hızlı konuştuğu için kelimeleri birbirine karışıyor ama bu hali onu tatlı yaptığı için müdahale etmiyorum.
Onun hevesli anlatımını hiç kesmeden dinliyor, bazen dinlediğimi belirten mırıltılar çıkarıyorum. İçini dökmeye fırsat bulduğu için memnun. Anlatma sırasının bana geçmesini bekliyorum, ona çalıştığım iş yerine yeni gelen çalışma arkadaşlarımdan bahsetmek istiyorum. Onları hiç sevmiyorum, hırslı ve paragöz insanlar. Hatta minyon olanın yerimde gözü var, bunu biliyorum. Ne zaman konuşmak için ağzımı açacak olsam o başka bir konuya dalış yaptığı için susuyor, dudaklarımı birbirine bastırıyorum.
"Bu hafta şirkette iki kişi işe başladı. Onları pek sevdiğim söylenemez." diye başlıyorum nihayet konuşmaya. Dudakları memnuniyetsiz olduğunu belirtircesine büzüşüyor. "Neden?" diyor. "Çok hırslılar ve bu boş bir şey değil. Ayrıca minyon olanın yerimde gözü var. Bir sonraki ay terfi olacağımı biliyor ve buna engel olmak istiyor."
"Hmm, tam dayaklık adamlarmış." diyor sahte bir kızgınlıkla. Şiddet yanlısı olmadığını biliyorum. Tam devam etmek için dudaklarımı aralıyorum ki yeniden konuşuyor. "Her neyse, sana Bayan Jung'un kombin rezaletinden bahsetmiş miydin?" Cümleleri dudaklarımın arasına hapsedip rahatsız olduğum diğer olayı anlatmaktan vazgeçiyorum.
Eşinden yeni boşanan ve hala etkisinden sıyrılamayan Bayan Jung'un, pembe pantolonla kombinlediği kırmızı kazaktan bahsediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
disillusion ! taekook
Short Story[oneshot] Jeon Jungkook, biricik sevglisini fazlasıyla ihmal etmişti.