1. Bölüm

17 3 5
                                    

"Günün birinde yakışıklı bir prensle tanışacağım ve sonra bana evlenme teklifi edecek, göreceksiniz." dedi Darya oturduğu makyaj masasının aynasından kendisini hülyalı bir şekilde izlerken.
Alayla güldüm. "Prensle evlenecekmiş. On altı yaşındasın, büyü artık."
    Darya'nın her zaman böyle imkansız hayalleri olmuştu. O beş yaşındayken bunlara alaycı bir tepki vermezdim fakat artık on altı yaşındaydı. Bunlara derhal bir son vermesi gerekiyordu çünkü eğer yapmazsa sonrasında canı fena yanacaktı. Üstelik Deirde teyzemin bizi kolay kolay kimseyle evlendirmeyeceğine emindim. Özellikle de yabancı saraylardan prenslerle.
"Ne var bunda?" diye çıkıştı. "Bunu yapacağım ve bu lanet saraydan kurtulacağım."
Lorelei telaşla araya girdi. "Şş, sessiz ol. Asherah yakınlarda olabilir. Hiç düşünmeden anneme ispiyonlayacağına şüphe yok. Başın büyük belaya girer."
Lanet olası Asherah. Kız kardeşi gibi olsaydı ne olurdu ki sanki? Oysa Lorelei ile tamamen zıtlardı. Asherah bir yılanın vücut bulmuş haliydi ve ağzımızdan çıkacak her yakınmayı annesine anında yetiştirirdi. Ve sonra Deirdre Teyze'den büyük azarlar yerdik.
"Bıktım artık." diye söylendi Darya. "Burada bir mahkum hayatı yaşamaktan bıktım."
"Mahkum hayatı mı?" dedi Lorelei büyük bir şaşkınlıkla. "Annem size oldukça iyi bakıyor. Siz teyzemden ona kalan son şeylersiniz."
"Bizi buraya kapatmasına iyi bakmak mı diyorsun?" diye çıkıştım kendime engel olamadan.
Yüzünde mahcup bir ifade belirdi. "Öyle demek istemedim. Ben sadece...tek düşündüğünün sizin güvenliğiniz olduğuna hiç şüphem yok."
"Mercanlar aşkına, Lorelei. Yirmi yaşındayım! Korunmaya ihtiyacım yok, ben bir yetişkinim."
"Biliyorum, o sadece endişeli."
     Lorelei'in annesini savunmasını anlayabiliyordum. Çünkü bu konuda Deirdre teyzeme son derece kızgın olsam da onu seviyordum. Son derece nazik ve sevecen biriydi ve bir dediğimizi iki etmezdi. Sanırım gerçekten de sadece endişeliydi.
"Anlıyorum." dedim durgun bir şekilde.
    Aynanın karşısındaki işi biten Darya elindeki tarağı masanın çekmecesine koydu ve oturduğu yerden doğrulup bize doğru yüzdü. Bunu yaparken yaldızlı turuncu kuyruğu her zaman olduğu gibi parıldıyordu. Bu özelliğine her zaman hayran olmuştum.
    Tabii bir de saçları vardı. O mercanlar kadar parlak, yüzerken ardında dalgalanan uzun kırmızı saçları. Asla öyle görkemli saçlara sahip olmamıştım. Benim saçlarım denizin gece olduğundaki halini andıran oldukça koyu bir maviydi.
"Haydi, kuzen." dedi Darya, Lorelei'i elinden tutup çekiştirerek. "Benimle yarışacağına söz vermiştin. Son zamanlarda kendimi oldukça geliştirdim, seni yenebilirim bile."
"Haydi oradan." dedi Lorelei sırıtarak. "Beni yenmene imkan yok. Ben bu krallığın en hızlı yüzücüsüyüm."
"Göreceğiz." diye meydan okudu Darya. Sonra bana döndü. "Nevara, sen gelmiyor musun?"
Başımı iki yana salladım. "Siz gidin. Benim bazı...işlerim var."
Bu bahane yıllar önce eskimiş olsa da Darya sadece gözlerini devirdi. Lorelei'le birlikte odadan çıktıklarında kendimi kumdan yatağıma bıraktım. Hemen sonra yüzüstü dönüp kumları kazmaya başladım. Yeterince kazdığımda elim bir kitabın ciltli kapağına değdi. Kitabı hızlıca çıkardım. Muhtemelen yalnızca on beş dakikam vardı.
Kitap bir ülkeyi nasıl yönetmeniz gerektiğini anlatıyordu ve Deirdre teyzemin okumamı kesinlikle yasakladığı kitaplar arasındaydı. Fakat elbette bu bana engel olmamıştı. Gecenin bir yarısı kütüphaneye gizlice girmiş ve kitabı aşırmıştım. Beni elimde bu kitapla yakalamasından deliler gibi korkuyor olsam da almaya değer bir riskti. Saklama yerim biraz uyduruk olsa da saklayabileceğim en iyi yer burasıydı. Hem teyzemin gelip de yatağımı kazacağını hiç sanmıyordum.
Bu kitabın ilgimi çektiğine inanamıyordum. Çünkü genelde uzak diyarları anlatan kitaplar okurdum ve Deirdre teyzem bunlardan da bir o kadar nefret ederdi. Onların kafamı saçmalıklarla doldurduğunu iddia ederdi. Okumamı yasakladığı belki de binlerce kitap vardı. Fakat yakalanırsam ne olacağını çok iyi bildiğim halde yine de bir şekilde okurdum.
    Kapım tıklatıldığında korkuyla sıçradım.
"Bir dakika." dedim hissettiğim paniği sesime yansıtmamaya çalışarak.
    Kitabı Darya'nın taraklarının ve mücevherlerinin bulunduğu çekmeceye tıkıştırdım ve kapıya ilerleyip açtım. Karşımda dikilen kişi Asherah'ydı. Ben ağzımı açamadan beni itip içeri girdi.
"Ne o, yoksa o saçma kitapları mı okuyordun?"
"Elbette hayır." dedim sesimin inandırıcı çıkması için çabalayarak. "Üzerimi değiştiriyordum."
"Öyle mi?" Gövdeme sardığım parlak siyah kumaşa bakarken kaşları şüpheyle çatıldı. "Kahvaltıda seni bu üstle gördüğümü hatırlıyorum."
"Elbette doğru hatırlıyorsun." dedim zorla gülümseyerek. "Çünkü bununlaydım. Seni bekletmemek için geri giymek zorunda kaldım."
"Peki." dedi hiç de inanmamış bir şekilde.
"Ne diyecektin?"
"Annem seni çağırıyor."
"Öyle mi?"
"Beni duymadın mı?" diye homurdandı.
Elbette duydum, seni sinir bozucu pislik, diye düşünsem de bunu düşünceyi dile getirmedim. Kendimi, getirseydim ne olurdu diye düşünmekten alamıyordum. Aslında aynı konumdaydık. Ben bir prensestim, o da bir prensesti. Fakat o varisti. Günün birinde kraliçe olacaktı ve o gün bana ne yapacağını kestiremiyordum.
     Acaba o kraliçe olduğunda bu saraydan dışarı çıkabilir miydik? Asherah bunu umursar mıydı? Yoksa o da annesi gibi aşırı korumacı mıydı? Gerçi ölsek bile bunun umrunda olduğunu sanmıyordum. Sanırım Asherah kraliçe olduğunda özgür olabilirdik. Yani nereden baksan kırk yıl sonra. Mercanlar, diye düşündüm. Bunu düşünmeye dayanamıyorum. Düşüncesi bile beni boğuyor. Dışarı çıkmam lazım. Dışarı, dışarı, dışarı. Boğuluyorum.
Düşüncelerimi yüzüme yansıtmamaya çalışarak zoraki bir tebessüm ettim. "Duydum. Gidelim hadi."
"Neden tek gitmiyorsun?" Dudaklarında jilet kadar keskin bir gülümseme belirdi. "Böylece sen yokken ben de okuduğun o saçma kitabı bulabilirim."
     Bu kez paniğin bedenimi ele geçirmesine engel olamadım. Eğer Asherah kitabı bulursa ki tek yapması gereken Darya'nın çekmecesini açmaktı, o zaman ne olacaktı? Büyük bir hızla yüzerek annesine söylemeye mi gidecekti? Evet, muhtemelen böyle olurdu. Ne yapacaktım?
"Hiçbir şey okumuyordum." dedim inatla. "Üstelik odamı karıştırman da çok ayıp bir davranış. Leydi Guinevere duysa ne der?"
Leydi Guinevere saray adabı öğretmenimizdi. Öyle sert bir kadındı ki Asherah bile ondan çekinirdi. Cezalandırmaktan da hiç kaçınmazdı. Başını fazla mı dik tuttun? Bir ceza. Fazla mı eğik tuttun? Yine bir ceza. Fazla mı konuştun? Bir ceza daha. Fazla mı sessiz kaldın? Elbette farklı bir ceza.
     Kaç kez cezalandırıldığımı hatırlamıyordum bile. Derslerinde bulunmak koca bir azaptan başka bir şey değildi. Hatta öyle ki Darya çoğu zaman katılmamak için bahaneler üretirdi fakat bu Leydi Guinevere'i daha da fazla kızdırmaktan ve hemen gidip Darya'yı getirmemi emretmesinden başka bir işe yaramazdı.
    Dersleri iki yıl önce, on sekiz olduğumda bırakmam büyük bir lütuftu. Zavallı Darya ise bu işkenceye iki yıl daha katlanmak zorundaydı.
"Leydi Guinevere'in ne dediği umrumda değil." diye homurdandı Asherah. "Yüz dedim. Şuracıkta başımın etini yedin zaten."
Kararından vazgeçmiş olmasını dileyerek koridora yüzdüm. Arkamdan geldiğinde ise rahatlayarak iç geçirmekten kendimi alamadım. Neyse ki bunu son derece sessiz bir şekilde yaptım da duymadı.
     Taht odası son derece gösterişliydi. Bembeyaz duvarları rengarenk mercanlardan yapılmış desenler süslüyordu. Yerler tüm sarayda olduğu gibi kumtaşındandı fakat yaldızlıydı. Devasa taht ise ayrı bir meseleydi. O da kumtaşından yapılmıştı fakat oyma detaylarına sahipti. Yaslanılan kısmın üstüne deniz kızı figürleri oyulmuştu. Kol yaslanan kısımlara ise birer taç. Hükümdarlık tacı. Mercan şeklinde fakat saf altından yapılmış o muhteşem taç. Şu anda Deirdre teyzemin başının üstünde duran taç. Çocukken çok istediğim için annemin güzel, Darya'nınkiyle aynı renkteki saçlarının üstünden çıkarıp benim onunkine bir o kadar zıt olan koyu renkli saçlarımın üzerine yerleştirdiği taç.
Annemi çok ama çok özlüyordum. Öldüğü gün sanki kalbimin yarısını kaybetmiştim ve o parçayı bir daha asla bulamamıştım. O günden beri yarım bir kalple geziyordum. Her şeyi yarım istekle yapıyordum. Nefes almayı bile. Eğer annem burada olsaydı her şey çok daha farklı, çok daha kolay olurdu. Hiçbir şeyden korkmama, çekinmeme gerek kalmazdı. Beni koruyup kollardı. Gerçi bunu Deirdre teyzem de yapıyordu fakat farklıydı. Zaten nasıl aynı olabilirdi ki? O teyzemdi, annem ise annemdi. Hem çok farklı kişilerdi. Annem çok daha zarif ve anlayışlıydı. Eğer hala hayatta olsaydı Deirdre teyzemi gölgede bırakırdı.
"Nevara." dedi uzun tırnaklı ellerini kucağında birleştirerek. Tırnakları kuyruğu gibi zümrüt yeşiline boyanmıştı.
Reverans yaptım. "Teyze."
Sesi sertleşti. "Bugün kütüphaneci bana bir kitabın eksik olduğunu söyledi."
Hayır. Hayır, hayır, hayır. Bu olamaz. Bu gerçek olamaz. Hissettiğim korkunun yüzüme yansımaması için büyük bir çaba sarf ettim. Yakalanmıştım. Bu sefer gerçekten de yakalanmıştım.
"Ne kitabı?" dedim bilmezlikten gelerek.
Gözleri saf öfkeyle doldu. "Hangi kitap olduğunu gayet iyi biliyorsun. Sana o kitabı yasaklamadım mı?"
Başımı eğdim ve tek kelime etmedim.
"Bana cevap ver!" diye gürledi.
"Ya-yasakladınız." diye kekeledim.
Sesi bir anda yumuşadı. "Yeterince açık ifade etmemiş olmalıyım."
Hayır. Titrek bir nefes verdim. Ateşli öfkesi birden dinip yerini fırtına öncesi sessizlik aldığında neyin geldiğini biliyordum. Korkudan tir tir titremeye başladığımda kendimden nefret ettim. Önünde güçsüz görünmek istemiyordum. Bunu böyle belli etmek istemiyordum. Ancak birazdan gerçekleşecek olan şey öyle zalimce ve korkunçtu ki buna engel olamıyordum.
"Asherah." dedi hala orada olduğunu fark etmediğim kızına. "Getir onu."
Asherah yüzerek gözden kayboldu.
"Lütfen." dedim çaresizce.
"Boşuna yalvarma." Elini beni geçiştirircesine salladı. "Seni baştan uyarmıştım. Emirlerimi dikkate almayan herkesin başına neyin geldiğini biliyorsun."
"Özür dilerim." dedim. "Ben sadece...bir anlık merakın pençesine düştüm. Kendime engel olamadım. Yasakladığınızı bildiğim halde. Ben..."
Devam etmeme izin vermedi. "Kes sesini. Bu sana ders olsun ki bir daha yapma."
İyi ama ne yapmıştım ki? Sarayın kütüphanesinde bulunan ve Asherah ve Lorelei'in okumasının serbest olduğu normal bir kitabı okumuştum sadece. Yaptığım şey cezalandırılması gereken bir suç değildi. Bunu son derece iyi biliyordum.
Asherah elinde Deirdre teyzemin kırbacıyla geri döndüğünde derin bir nefes aldım. Bundan sonra tek kelime bile etmeyecek, korktuğumu belli etmeyecektim. Her zaman böyle yapardım.
"On kırbaç." dedi kızından kırbacı alan Deirdre teyzem. "Bu sana ders olsun."
Kaçmaya ya da onu ikna etmeye çalışmadım. Tek yaptığım gövdeme doladığım kumaşı çözüp tahta yaklaşmak ve ona sırtımı dönmek oldu.
"Saymaya başla." dedi zalimce.
Bir de bu vardı. Çıplak tenime yakıcı bir acı veren, daha doğrusu ölmek istememe sebep olan her darbeyi yüksek sesle saymam gerekiyordu. İlk cezamda buna itaat etmemiştim. Deirdre teyzem de her seferinde baştan başlamıştı. On kırbaçlık ceza yirmi kırbaca çıktığında dersimi almış, bunu bir daha asla yapmamıştım.
Kendimi hazırlayarak derin bir nefes aldım.
Ardından kırbaç çıplak sırtıma indi.

Deniz Kızının ŞarkısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin