28/10/1940- Sovyetler
5. Kırılmış Bir Adamın Ruhunu Yakıp Kül Eden Alevler
Utanç, neydi ki? insanın gerçekten yaptığı hatalardan kaynaklanan sıkıntı, stres duygusu mudur? Yoksa sadece insan vücudunun verdiği kimyasal tepkimelerden biri miydi? bilmiyordu hiç kendi için utanç duyduğunu hatırlamazdı ki şu hayatta.
Hoş şu an içinde olduğu durumu kendi hatası olarak görmüyordu ya, buna rağmen utançla eğikti başı. Yüzünde utanç kızarıklığı vardı hayatında ilk kez utancından kızarmış bir de başının eğikliği kamburuna yük olarak binmemiş gibi kızarıklığı da kamburundaki yüke eklenmişti.
Düşünce farklılığı en fazla ne kadar sorun olabilirdi ki? İnsanlar toplumsal düşünce dışında çoğu zaman farklı düşünürlerdi birbirlerinin düşünceleri birbirine tutmaz ama sorun çıkmazdı. Peki ya neden düşüncesi toplumsal düşünceler ile uyuşmayan insanlar dışlanır veyahut toplumdan aforoz edilirdi ki?
İşte tam da bu soru hala bir sırdı yüzyıllardır sorulan bu soru belki de bundan yüzyıllar sonra hala cevapsız olarak kalacak belki de tarihin tozlu ve eskimiş sayfalarına gömülecek yavaş yavaş o tozlu sayfalardaki yazılar silinmeye başlayacaktı kim bilir.
Şimdi ise akıbetinin belli olacağı odanın kapısında titreyerek durmuş iki asker titreyen adamı bırakıp kenara çekilmişti. Doğru ya artık kaçamazdı çoktan emri imzalayan binbaşının kapısına gelmişti bile girmekten başka şansı yoktu.
Olsun, senden gelecek her şeye razıyım ey sevgili.
Ey can eğer uygun görürsen sök at yüreğimi.
Eğer bana reva gördüğün akıbet bu ise.
Eğer yüreğinden geçen istek bu ise
Sök at sensiz bir çare olan bu sefil yüreği.
Dudaklarından dökülmeye cesaret bile edemediği bu korkakça kelimeler yüreğine kazındı önce daha sonra zarif kalemi ile kağıda nakış edeceğinden habersiz. Titreyen elleri ile kavradı kapının kolunu. Titreyen mürekkep kokan elleri ile açtı kapıyı.
Odaya girdiğinde evrak dağının arasında kapana kısılmış günlerdir görmediği binbaşıyı görünce günlerdir gülmeyen yüzü güldü gözlerinin içi aydınlandı. Kendi sonu için burada değil gibiydi, öyle bakıyordu ki Binbaşıya yüreği soğuyan'ın, savaşı bitenin yüreğini kaplamış tozu rüzgar gibi savurur insanın çektiği acıları hatırlatır, zamanın tesir ettiği yaraları tekrar tekrar kanatır idi.
Binbaşı başını kaldırdı,gözleri her zamanki kadar sıcak değildi artık. "Geldiğini fark etmedim" dedi kısaca ama sanki Xiao Zhanın duyduğu en uzun cümleydi. Sol tarafı acıyla kasıldı. Hayatında çektiği en berbat acıydı bu. Binbaşının yüreğini söküp atmasını diledi sefilce.
"Yoldaş Xiao neden hala savaş hakkında yazmadığınızı üstlerimiz merak ediyor bunun hakkında bir bahaneniz var mı?" Binbaşı aynı zamanda masanın üzerindeki kağıtlarla ilgileniyordu. Xiao Zhanın tekrar sol tarafı acı ile kasıldı günler sonra gördüğü Binbaşı onun üzerine kara gözlerini bile değdirmiyor, kara gözlerini ona armağan etmiyordu.
"Çok yakında" kısık ve çatlak çıkan sesi kulaklarına varınca şaşırdı Xiao Zhan oysa ki kelimeler dudaklarından dökülürken hem boğazını hemde dudaklarını paramparça etmişti. "Ne kadar yakın? " Binbaşı başını gömüldüğü evrakların arasından kaldırıp genç adama baktı.
"Bilmiyorum, isteyince yazılmaz yazılar tıpkı söylenecek bir sürü sözün olup hiçbirinin dudaklarının dökülememesi gibi." bu sefer daha da kısık çıkmıştı sesi, konuşmasındaki hüznü gizleyememiş karşısındaki Binbaşının iç çekmesine sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkım Kararı - Yizhan
FanfictionDünya bu karanlık günlere resmi olarak 1 Eylül 1939 ile başlamış olsa da yazar olan Xiao Zhan'ın işkencesi 5 Eylül akşamı 1940 ta başlamış hayatında ilk defa matbaanın önünde karşılaştığı Sovyetler Birliği emri altında olan binbaşı Wang Yibo'nun...