2 yıl sonra...
"56." Dedim Yoongi'ye bakarak. Bana kızacağını hissediyordum. "56 mı? Sence de fazla zayıflamadın mı Hoseok? Biz seninle 60'ta anlaşmıştık." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Dersler beni çok yordu. Sanırım bu yüzden bu kadar zayıfladım." Tartıdan indim. Yoongi'ye göre uzun -bana göre kısa- zamandır diyet yapıyordum ve sonunda istediğim kiloya ulaşmıştım. "Hem ben seninle evlendiğimde 54 kiloydum."
"O zamanla bu zamanın ne alakası var?" Elini belime sardı. Hafif sinirliydi. Salona doğru ilerlerken ağlama sesi ulaşmıştı kulaklarıma. "Sen Minsoo ile ilgilen ben Soomin'e bakmaya gidiyorum." Dedim. Ah evet bir de kızımız vardı. Soomin'i kucağıma almış, biraz sallamış ve Yoongi'nin yanına ilerlemiştim.
"Hanımefendi uyuyalı sadece 10 dakika oldu fakat sevinmemize izin bile vermeden geri uyandı." Minsoo oturduğu yerden oyuncaklarla oynarken kucağımdaki bebeğe baktı. "O!" Diyerek minik işaret parmağını Soomin'e yöneltti. "Ben!" Dedi bu seferde. "Küçük!" Sanırım kendisinden küçük olduğunu söylemeye çalışıyordu.
"Yakında tamamen dili çözülür bence." Dedim. Minsoo bizi izlerken elindeki oyuncağı kenara bırakıp Yoongi'nin bacağına tutunarak ayağa kalktı. Onunda kendisini kucağına almasını istemişti. "Gel bakalım." Soomin ağlamalarına son verip kocaman olmuş gözleriyle beni izlerken gülümsedim. Küçük ailemiz büyümüştü.
Minsoo Yoongi'nin kucağından Soomin'e uzanmaya çalıştı. Sevmek istiyordu ama daha kendisi minicikti. Bunu nasıl yapacaktı ki? "Albüm ne zaman gelecekti?" Dedim. Soomin ve Minsoo için bir tane albüm yaptırmıştık. Artık gelmesini istiyordum. "1 haftaya kadar gelecek." Albümü evin en güzel köşesine koymalıydım.
Soomin'in huzursuzlanması dikkatimden kaçmamıştı. Acıkmış olabilir miydi? Ama daha yeni doyurmuştum ben onu. Uykusu vardı ve inatla uyumuyordu. "Sen kızımızı bana ver. Oğlumuzla da sen ilgilen." Dedi Yoongi. Bu işime gelirdi. Zaten yorulmuştum. Minsoo beni yormayacağını bildiğim için kabul etmiştim.
Yoongi Soomin ile yatak odasına ilerlerken Minsoo'yu kucağıma aldım. Minik elleriyle tişörtümü sıkıca tutup kafasını göğsüme yasladı. O da küçükken Soomin gibiydi. Sadece büyüdükçe uslanmıştı. Bizi dinliyor, bizi anlıyordu. Ondan bir şey getirmesini istesek hemen koşarak onu alıp geliyordu.
"Sen az önce ne yapıyordun?" Diye sordum. "Ben! Oyun!" Çok tatlı konuşuyordu. Yoongi gibi minicik bir buruna sahipti. Sürekli öpesim geliyordu.
Bir süre öyle kalmış, Minsoo'dan ses gelmeyince kafamı eğmiş ve uyuyakaldığını görmüştüm. Onu rahatsız etmeyecek şekilde kucağıma alarak yatak odasına gittim. Yoongi beşikte uyuyan Soomin'e bakarken ben de oğlumuzu yatağa koyup yanlarına da yastık koydum. İkisinin uyku saatleri birbirine denk gelmezdi. Yani Seokjin hyung öyle söylemişti. Demek ki uyku saatleri büyüdükçe değişiyordu.
Seokjin hyung demişken o da 6 ay önce evlendi. Okulunu bitirdi ve şimdilik bir işte çalışmak istemediği için bizim çocuklara bakmayı teklif etti. O bakarken biz de okula gidip gelmiştik. Yaklaşık 1,5 yıldır böyle yürütüyorduk.
"İkisi de uyumuş. En iyisi ses yapmadan çıkalım." Dedim sessizce. Yoongi'nin elini tutarak onu bu odadan uzaklaştırdım. "Minsoo büyüdü. Onun için oda hazırlamamız gerek."
"Minsoo büyüyor Yoongi. Büyüdü değil. Daha zamanımız var. Okulumuzu bitirelim sonrasına bakarız." Koltuğa oturarak beni kucağına çekti. "Eee üçüncüyü ne zaman yapıyoruz?" Az önce kara kara düşünürken bir anda değişmesi fazlasıyla ilginçti. "Hiçbir zaman." Kaşlarımı çatıp ciddi gibi görünmeye çalıştım. "Senin kızgınlığına ne kadar kalmıştı?" Dedi düşünür gibi yaparak. "Yoongi ben ciddiyim. Bu ikisi bize şu anlık yeter." Onlara zor bakıyorduk. Sıradakine hiç bakamazdık.