"Siz... Ama nasıl? Neden!? " Hayrete düşmüştü, böyle şeylere alışık değildi fakat saraydan kaçtığından beri sürekli yersiz sürprizlerle karşılaşıyordu ve bu hoşuna gitmiyordu.
"İsterseniz önce yemeğimizi yiyelim, aç olmalısınız." dedi karşısında oturan adam." Hayır! Önce sorularımın cevaplarını duymak istiyorum." Hyunjin'in sert çıkan sesinden hoşlanmıştı ve dudaklarından memnun bir gülümseme kaçarken geriye yaslanıp "Sorun o halde." dedi.
Adamın bu kadar hızlı ikna olmasını beklemiyordu. Ağzını konuşmak için araladı ancak kelimeler bir türlü çıkmadı. Aklındakileri dökemiyordu. Kafası karışıktı. Karşısındaki bu haline bir kez daha güldü ve dikleşerek "Prensim, sizi tekrar görmek çok hoş." dedi.
Prensim? Bu lafa takılmayıp sonunda toparlayabildiği sorularını hızla iletti. "Neden veliyaht prens kendini başka biri olarak tanıtıp yalan söyler ve kaçırdığı ülkenin prensine sarayı gezdirir ki?"
"Sizi kaçırdığımı mı düşünüyorsunuz? İsterseniz sarayınıza geri dönebilirsiniz." Hyunjin sessizleşti. Oraya kendi isteğiyle bir daha asla dönmezdi. Onca şey yaşamıştı bunların boşa gitmesine izin veremezdi.
Adam başı eğik düşüncelere dalan genci inceledi. Amacı onu üzmek değildi aksine kendisine güvenmesini istiyordu ancak gencin yaşadığı onca şeyden sonra bunun oldukça zor olduğunun da farkındaydı. "Diğer sorularınıza gelirsek, yalan söylemedim. Ben burada görevimi yapan basit bir çalışanım."
Hyunjin adamın başından beri yaptığı kelime oyunundan etkilenmişti ancak tavrından ödün vermedi. Hyunjin'in sessizliğini bozarak sözlerine devam etti adam. "Sarayı gezdirmeninse iyi bir fikir olacağını düşündüm. Böylece hem birbirimizi daha yakından tanıma fırsatımız olurdu hem de tam olarak nerede olduğunuzu bilerek biraz olsun güvende hissetmenize yardımcı olabileceğimi düşündüm."
Hyunjin alaylı bir şekilde güldü ve "Neden sizi yakından tanımak isteyeyim ki?" dedi. Adam bir iç çekip "Oysa ben sizi yakından tanımak için can atıyordum Prensim." dedi aynı zamanda tam da Hyunjin 'in gözlerinin içine bakarak.
Hyunjin adamın bakışlarıyla hemen gözlerini kaçırıp yemeğini hızla yemeye başladı. Adam bir kez daha gencin bu sevimli haline kıkırdadı ve o da önündeki lezzetli yemeğe odaklandı.
Adam çoktan yemeğini bitirmiş, karşısında halen yiyen çocuğu izliyordu. Onu rahatsız etmek istemiyordu ancak gözlerini bir türlü ondan alamamıştı. Hyunjin'in tam anlamıyla rahatsız olduğu söylenemezdi. Sadece... Garip hissediyordu? O da emin değildi. O aptal kralın onu soyan iğrenç bakışlarına kıyasla bu nazik bakışlar hiç bir şeydi.
Tek sesin hafifçe yayılan çatal bıçak şıngırtısı olduğu bir kaç dakikanın ardından adamın salona girdiği kapı tıklandı. "Gel." dedi adam başını çevirmeden. İçeri parlak siyah üniformalı, oldukça kaslı olduğu rahatça belli olan bir adam hızlı adımlarla girdi.
"Efendim böldüğüm için özür dilerim." gözlerini adamdan ayırıp Hyunjin 'e kısa bir bakış atıp devam etti. "Anlaşılan hala yenilmeye doyamayan bir kaç krallık var. Bir süreliğine saraydan ayrılmam gerekiyor. Küçük bir asker timinin bile yeteceğini düşünüyorum."
Çıkmak için verdiği baş selamı da söyledikleri kadar hızlı olmuştu. Ancak adam arkasına dönen kişiye seslendi." Misafirimize önce kendini tanıtsaydın. "
Duyduğuyla derhal ardına dönüp Hyunjin'e verdiği selamla "Ben General Seo Changbin. " dedi. Hyunjin duyduğuna inanamadı. General Seo'yu duymayan yoktu. 10 kuşaktır Bang krallığının en önde gelen askeri liderleriydi bu aile. Seo Changbin ise genç yaşında yaptığı fetihler ve stratejik hamleleri ile bir dahi olarak anılırdı. Onu hiç böyle hayal etmemişti. Heleki... Kendinden kısa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Tears | Hyunchan
Fiksi PenggemarHyunjin, omega olduğunun öğrenilmesiyle hayatı mahvolan bir prensti. Bilmediği şey, karşı krallığın veliaht prensi Chris'in hayatına aniden girmesiyle her şeyin değişeceğiydi. Kehanet, savaş, ihanet ve kayıplarla dolu bir hikaye. Aşklar ve arkadaşlı...