Lee Jihoon kamp alanından yüz metre ötedeki markete gidebilmek için büyük bir riski göze alarak belki de hayatının hatasını yapıyordu. Yaşamının tamamının başlı başına bir risk olduğunun farkındaydı ancak kapalı bir kutu gibi yaşamaktan bıkmıştı. Onlardan kaçmak yaşayabilmek için çok önemliydi ancak buna da yaşanmak denmezdi.Diğerlerinden farklı yayılan kokusunu bastırabilmek için insanların kullandığı güçlü parfümlerin bir çoğunu denemişti. Şimdi yine üzerinde o parfümlerden birini bocalamış bir halde markete gitmek birazcık olsan kendini güvende hissettiriyordu.
Bu yine de tam olarak güvende olduğunu göstermezdi. Kamp alanına çok yakın bir yerde girdiği ara sokağın başında onu bekler gibi dikilen parlak kırmızı gözler buna işaret ediyordu. Elindeki poşetle birlikte duraksadı Jihoon. Lanet olsun, çok yanlış bir sokağa girmişti.
Sokağın başında onu bekleyen şeyin bir insan olmadığını biliyordu. Gözleri bunu yeterince belli ediyordu ancak avcı kamplarının bu kadar yakınında gezinmesi çok cesur olduğunu gösterirdi.
Ondan kaçamayacağını da biliyordu. Normal bir insandan kat ve kat daha güçlü ve hızlı olduklarını çoktan deneyimlemişti. Kötü bir şekilde hem de. Yapabileceği tek şey kampa sesini duyurabilmekti. Sesini başkalarına duyurabilirse kurtulabilirdi ancak.
Endişelenmemesi ve korkunun bedeninin ele geçirmesine izin vermemeliydi. Korkuyla karışık hızlanan kalbinin pompaladığı kan onu daha da cezbedecekti. Yine de buna engel olabilmesine imkan yoktu. Ölüm ile burun buruna geldiği bir anda korkmaması mümkün değildi.
Soluğunu yavaş bir şekilde verdi ve geriye doğru bir adım attı. Ona bakan gözlerden bir saniye gözünü ayırırsa her şey olabileceğini biliyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar yanına gelebilirdi. Güçlü bir çığlık atabilmek için derin bir nefes aldı ve saniye içerisinde geriye doğru hızla çıkıştı. Belki birkaç saniye daha fazla bağırabileceğine inanarak geriye doğru tüm gücüyle koştu.
"İmda-"
Sokakta yarım yankılanan sesini kesen şey boğazını saran buz gibi güçlü eldi. Bir anda boğazında hissettiği baskı daha gözünün önüne onun görüntüsünü gelmeden saliseler önceydi. Boğazındaki elden kurtulmak ister gibi iki eliyle yapıştı ve onu tutan kişiye baktı.
Bembeyaz teni ve kıpkırmızı gözleri vardı. İnsanların ilk dikkatini çeken şey hep bu olurdu ancak Jihoon çok sık yüz yüze gelmişti bu türle. Sivri köpek dişleri de diğerleri gibiydi. Onun dışında her şeyi bir insan görünümden farksızdı.
Boğazını tutan el onu hafifçe yukarı kaldırdığında Jihoon'un nefesi kesilmek üzereydi. Ayakları yerle olan temasını kaybedince güçlükle çırpındı. Ona bu işkenceyi yapan beden derince soludu havayı.
"Diğerlerinden farklı kokunu bastırmaya parfüm bile yetmemiş."
Onlarla sık sık karşı karşıya gelmesine de bu kokusu sebep olurdu. Tam olarak kokusu denmezdi aslında. Kanının kokusuydu bu. Normal bir insanda bulunmayacak kadar değerli bir kana sahipti Jihoon ve bu kanın kokusu onları cezbediyordu. Felaket bir derecede.
"İlk defa altın kan görüyorum. Sadece bir efsane sanıyordum."
Tekrar havayı daha derin bir şekilde soludu.
"Bu kadar baştan çıkarıcı bir koku daha önce hiç almamıştım."
Jihoon ciğerlerinin patlayacakmış gibi acımasından dolayı iyice çırpınıyor ve boğulmamak için direniyordu. Bunun fayda etmeyeceğini biliyordu ancak başka yapabileceği bir şey yoktu. Aptal bir market hevesi nihayet sonunu getirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Heart Got Teeth | Soonhoon
FanfictionDünyanın ırkçılığı sona ermesini sağlayan şey barış değildi. Savaş değildi. İnsanları bir bütün eden ve onları birbirleriyle birleştiren şey insanlıktan çok daha farklı bir şeydi. İnsanlar onlara vampir demeyi tercih ettiler. Onları tehlikeli görd...