Ben Melisa. 16 yaşındayım. Babam büyük bir şirketin ortağı. Zengin olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor. Ben yine baba parası yemek istemeyen gururlu ben. Evet, cep telefonumu bile parttime çalıştığım işle kazandığım üç beş kuruşla aldım. Yorucu bir iş değil. Küçük bir kitapçıda çalışıyorum.
Burası normal bir kitapçıdan farklı. İçeriye girdiğiniz zaman dikkatinizi çeken ilk şey burnunuza gelen muhteşem kahve kokusu. Girişin sağ tarafında kitaplıklar varken sol tarafında almak istediğiniz veya almayı düşündüğünüz kitapları inceleyebileceğiniz ya da bir fincan kahve eşliğinde kitap okuyabileceğiniz masa ve sandalyeler bulunuyor. Karşı tarafta ise kasa var ki ben burada devreye giriyorum. Kasiyerlikten birazcık farklı. Öncelikle kitaplar hakkında derin bir merakınız ve de bilginiz olması şart. Okurların sorularına cevap verebilmeli ve bir yazardan bahsederken bön bön bakmak yerine bilgilerinizi paylaşabilmelisiniz. Sanırım bu işe girerken ne kadar zorlandığımı anlamışsınızdır.
Ama şunu söylemeliyim ki iş ilanını gördüğüm ilk an"bu iş tam bana göre"dedim.Kitaplara olan merakım sürekli artıyor ve sanırım bu konuda bilgi sahibi olmak-ya da profesyonelleşmek mi demeliyim-sözel bölümü seçtim ve de üniversitede edebiyat okumak istiyorum.
Kitaplara olan ilgim hangi ara böylesine çoğaldı, hatırlamıyorum. Sanırım zamanla olan bi şey.
Her neyse, babamın tüm ısrarlarına rağmen işten çıkmadım. Annem bunu anlayışla karşılarken, babamla tartıştığımızı hatırlamadan edemem. Benim iyiliğim için ne de olsa. Fakat devlet okulunda okumama izin vermedi ve her ne kadar bu konuyu defalarca konuşmuş olsak da onu şu keçi inadından vazgeçiremedim. Özel okul masraflarımı o karşılıyor.Babamdan neden para almak istemiyorum, özel bir sebebi yok fakat-sanırım karakterim gereği-birilerinin sırtından geçinme fikrine sıcak bakmıyorum. Hala genç de olsam. Bu bana göre değil.
Bu düşüncelerle, yeni okuluma başlamak için okuldan içeri adımımı attım. Evet, yeni okulum çünkü babamın işlerinden dolayı bu şehirde, bu caddede ve bu okulda yeniyim. Kulaklarım kulağımdaydı ve arctic monkeys-do i wanna know çalıyordu.
Üstümde mini krem rengi okul şort eteği üstümde ise yine okul sweati vardı. Sonbahar ayındaydık ama üşüyordum. Antalya böyle değildi genellikle bu zamanlar ılık rüzgarlar ve yağmurlar dışında soğuk olmazdı. Şort eteğin altına çorap giymediğime lanet okuyarak adımlarımı hızlandırdım. Bu şehire hiç alışamayacakmışım gibi geliyordu. Dalgın bir halde yürürken düşüncelerimden sıyrıldım ve adımlarımı hızlandırdım.