25. Bölüm

428 81 12
                                    

SINIR "VOTE :35  / YORUM :10"

Şu an saat gece yarısıydı. Ne gelen vardı, ne de giden. Gelen kısım Arel içindi. Gece yarısı olmuş, bu saate kadar gelmemişti. Yarın Toprak'ın sünnet düğünü vardı ve bu yoktu. Yer yarıldı, yerin dibine girdi sanki. Bu da yetmezmiş gibi göğsümdeki ağrı kendini daha fazla belli ediyordu ama kimin umrunda? Barlas efendi kim bilir nerelerde, köyüne geldi ya. Sonuçta, kaç saattir arıyordum, her saat başı neymiş? Ben bebek istemiyormuşum, istiyorum, istiyorum da bizim zaten bir çocuğumuz var, ona doğru düzgün bir bakalım, koruyalım. Sonra diğer çocuğu düşün, be adam. Daha geçen haftalarda kaçırılmadı mı benim yavrum? Başımıza yine kötü bir şey gelirse biz ne yapardık, söylesin biri, ne yapardık?

Kendi kendimi sinirden dolduruşa getirdiğim için susamıştım. Yatağın yanındaki çekmecelere baktığımda ise bir bardak bile yoktu. Üstüme sabahlık geçirip odadan hızlı adımlarla çıktım. Merdivenlerden yavaşça indim ve sonunda mutfağa geldim. Ama bir küçükle karşılaştım. "Anne, ne işin var senin burada?" dediğimde bana döndü. Gözleri kızarmış, yanakları olmuştu endişeyle. Alıp kucağıma aldım ve sandalyeye oturttum. "Ne oldu, bebeğim? Kabus mu gördün?" dediğimde başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır," dediğinde dudağını büzmüş, başını omzuma dayamıştı. "Siz beni sevmiyor musunuz, anne?" diye sorduğunda donup kaldım. Nerden çıkmıştı şimdi bu, hangi dengesiz benim çocuğumun aklına sokmuştu bunları. "Nerden çıktı şimdi, bebeğim? Ben seni canımdan çok seviyorum," dediğimde kalktım, onu oturttum, bir bardak su alıp içirdim Toprak'a. "Ama babam ikide bir bebek diyo, beni sevmiyomuşsunuz siz, hep bebek, bebek," dediğinde gözlerinden yaşlar akmaya tekrar başlamıştı. Eğilip gözlerindeki yaşları sildim. "Bebeğim, sana kardeş istiyorlar sadece. Baban birlikte büyüyün diye, Ali gibi," dediğimde başını olumsuz anlamda salladı. "Ama amcam," dediğinde kaşlarımı çattım.

"Amcan ne, bebeğim, söyle," dediğimde dudakları büzük halde konuştu. "Amcam Ali geldiği için Ece'yi sevecekler, atacaklar seni evden," dedi. "Beni evden mi atıcaksınız, bebek doğunca?" dediğinde kaşlarım daha çok çatıldı ama o görmeden gülmeye başladım. "Murat, Ece'yi kızdırmak için söylemiştir onu, bebeğim. Ben seni nasıl atarım evden? Sen beş dakika gen kalsan merak ediyorum seni, kuzum," dediğimde yanaklarından öpmeye başladım. Gülmeye başladığında kucağıma aldım. "He, şöyle gül işte, benim güzel bebeğim. Sen her zaman benim için bebek kalacaksın," dediğimde gülümsiyerek boynuma sarıldı. "Ben seni hiç bırakmayacağım, anne, seni çok seviyorum," dediğinde gözlerimden yaşlar gelmeye başlamıştı. "Bırakma tabii, bebeğim. Anneler bırakılmaz, değil mi? Çünkü anneler," dediğimde sözümün devamını getirdi. "Çünkü anneler dünyadaki en güzel kokan, sarı saçlı canlılardır," dediğinde gülmeye başladım. "Hadi, ben de su içiyim, seninle yatıyım bu akşam," dediğimde gözleri parladı. Çocuğun, ah Murat, ah Arel, yakıcam sizi benim çocuğumu ağlatmak, ne? Sorucam her birinize.


Su içtikten sonra kucağımda Toprak ile beraber onun odasına çıkıp yatırdım. "Sen bekle, ben telefonumu alıp geleceğim, bebeğim," diyip annesinden ufak bir öpücük kondurduktan sonra odadan öfkeyle çıktım. İlk önce kontrol için kendi odama girdim, oradan telefonumu aldım ve Arel'i bir defa daha aradım. Ama sonuç yine aynıydı. Bu sefer sesli mesaj kullanacaktım. "Her ne halt iyiyorsan veya neredeysen, o sıçtığım delikten sakın çıkma. Yoksa seni kendi ellerimle boğarım, Arel. Senin yüzünden benim oğlum bu gece ağlıyordu. Sırf senin bebek isteğin yüzünden kendi sevilmeyen, istenmeyen evlat hissediyorsa, hepsi senin yüzünden. Duydun mu beni, sakın gözüme gözükme, sakın," diyip telefonu kapattım. Şimdi sıra küçük Kurtoğlan'daydı.

Hışımla odaya girdiğimde uyumuyordu. "Nasılsın, keyfin yerinde mi, Murat?" dediğimde irkildi. "İyiyim yenge, bir sorun mu var gece gece?" dediğinde sinirle baktım. "Nasıl Ece'ye Ali doğdu, seni atacaklar dersin sen, Murat?" dediğimde yerinden doğruldu. "Valla yenge, şakasına dedim," dediğinde sinirim geçmemiş, daha çok artmıştı. "Siz iki Kurtoğlu, benim oğlumu üzmeye ne hakkınız var? Sizin yüzünüze benim bebeğim mutfakta ağlıyor halde buldum. Barlas'ın bebek isteği senin de lafın tuzu biberi olmuş olayın," dediğimde öfkeyle ve üzüntüyle ayağı kalktı. "Valla yenge, Toprak'ın üzüleceğini bilmiyordum. Sonuçta tek çocuk diye ummadım ki ben," dediğinde yüzünden pişmanlık okunuyordu. Çocuğunu yanına oturttum. "Bu abin yüzüne ruh hali gel, git oldu ya. Boğucam onu," dediğimde seslice gülmeye başladığında gözler kapıya takıldı, uykulu gözlerle bize bakan Toprak vardı. "Anne, hani gelicektin, amcamın yanındasın," dediğinde Murat elini omzuma attı. "Lan sıpa, yengem bir kere benimle uyusa, ne olur," dediğinde hızlıca Toprak yanımıza gelip bacaklarımın üstüne oturup bana sıkıca sarıldı. "Benim annem o, bir kere sen git, babaannemle uyu," dediğinde seslice güldüm. "Dedende beni vursun değil mi, görüyorsun, yenge, akıllı bir yeğenim var," dediğinde omzuna vurdum. "Dalga geçme benim yavrumla," diyip yataktan kalktık. "Dediklerim aklında kalsın, bir daha ki sefere çocukların yanında düzgünce konuş," dediğimde başını olumlu anlamda salladı. "Tamam, yenge, hadi geç oldu, yarın düğünümüz var," dediğinde gülümsedim. "Evet, benim bebeğimin sünneti var, değil mi, annesinin kuzusu?" dediğimde gülümsedi. "Amca, hediyemi unutma sakın, he?" dediğinde Murat'la ikimiz güldük. "Tamam, aslan parçası, unutmam, merak etme. Yat hadi," dediğinde biz de odadan çıktık.

Yavaşça ilerlerken merdivenlerde Arel'i görmemle hızlı adımlarla Toprak'ın ayrılan odaya girdim ve yatağa koca bebeğimi bıraktım. Üstümü çıkartıp, yanına uzandım ve üstümüzü örttüğümüzde tam olmuştum. Başı göğsümde yatıyordu. "Anne, beni bırakmaksın, değil mi?" diye tekrar sordu. "Bırakmam, bebeğim, neden bırakayım?" dediğimde tekrar soru sordu. "Peki, ben çirkin, yaramaz çocuk olduğumda beni bırakır mıydın?" dediğinde güldüm. "Bırakmazdım, bebeğim. Bu konuyu çıkar aklından. Ben seni nasıl olursan ol asla bırakmam. Ama haksız olduğunda seni karşıma çeker, konuşurum," dediğimde hafif başını öptüm. "Sen benim en kıymetlimsin. Allahın bana verdiği bir ödül, bir hediyesin sen," dediğimde biraz bekledim, ses gelmemesine. Hafif kafamı aşağı eğdiğimde Toprak'ın uyuduğunu gördüm. Ah be, benim küçük bebeğim, bunları nasıl düşünebilirdi? Asıl soru, bunu nasıl düşünmesine sebep vermemizdi. Toprak benim hediyemdi. İlk bebeğimi kaybettiğimde, sanki bana Allah çok üzüldüğüm için hediye olarak göndermişti. Şimdi şey diyen olacak, peki, kız olsa yine böyle düşünür müydün? Evet, düşünürdüm. Nasıl olursa olsun, benim için önemli olan, canımın parçası olmasıydı. Gözlerimi tam kapatıp uyuyacakken kapının açılma sesini duydum. Birkaç adım sonra yatağın benden olan kısmı çöktü, bu Arel'di. Allah'tan yatak çift kişilikti, yoksa Toprak'ı ezmişti. Kısık kısık konuşmaya başladı, duymuyorum da ne söylediğini. Öpücük sesi geldiğinde beni öpmemişti. O zaman, yanıma neden oturmuştu, uyuyorken? Döner gibi yapıp Toprak'ı kendime çekip sarıldım.

"Ah, Lal, sende şu inadını bir kırsan da bir bebeğimiz olsa, çok mu kötü olur? Toprak'ın hiç bebeklik anılarında ben yokum. Bunları telafi etmek istiyorum. Bir bebeğimiz olursa, Toprak ile birlikte yaşayamadıklarımı iki çocuğumla aynı anda yaşamak istiyorum sadece. Bu kadar, keşke beni de anlasan bir kere," dediğinde içim burkuldu. Bunları hiç ama hiç düşünmemiştim.


merhaba nasılsınız?

SINIR NE KADAR HIZLI GEÇİLİRSE  O KADAR HIZLI BÖLÜM GELİR 

LAL?

TOPRAK ALAZ?

AREL?

MURAT ? 

BENİM LÂL HAYATIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin