Gözlerinde küller, ateş vardı. Göz çemberi yanıyor, gözlerinin içi yanmış. Gözlerinde yangın vardı. Gözleri amberdi ve bana acı bir huzur vermişti. Kimdi o? Yoksa o da mı yanmıştı o anın içinde. Ya da onun gözlerinde mi gömülüydü benim anımın külleri.
Ben Leyal, bu gece küllerin kokusu sindi üstüme ve küçük bir deniz kasabasının parkındaki bir salıncakta daha önce görmediğim bir saf ateş gördüm bir çift gözde ve gözlerin sahibi küller ekmişti gözlerine. Ondan olmalıydı bu saf ateş. Göremediğim ise o ateşte harlanan duygulardı.
...
Hep içinde bir boşlukla doğduğuna inanırdı. O boşluğu ne kendisi ne de o küçük kız dolduramadı. Halbuki ruhun doldurması gereken kısım boş kalmış, bu yüzden hep boş gelirdi hayat küçük kıza. Şimdi o yorgun kadının ruhunu okuyacağız. Küçük kız dolduracak o boş hayatı acısıyla, gülüşleriyle.
"Hayat bir piyano gibidir. Beyaz tuşlar gibi siyahlarda vardır. Ve unutmayın, hayatınızda siyah tuşlarda müziği oluşturur.
...
8 Kasım 2016
" Yağmurlu bir geceydi ama gözlerimizi karla açtık diye anlatırdı annem. O zaman anlamış benim bir yağmur damlası kadar hassas ve bir kar tanesi kadar eşsiz olduğumu. Beni hep yağmura, kara benzetirdi. Doğduğumda bahşedilmiş bana bu güzel ruh. Öyle derdi. Kasım ayında doğmuşum. Her anımı hatırlardı annem. Küçük kızının güzel ruhunu her şeyiyle bilirdi, onunla toprağın altına ruhunu gömmeden önce küçük kızı. Belki kızardı bana, belki de kıyamazdı ay parçasına. Çünkü artık ben hatırlamıyorum, unutuyorum. Bazen kendimi bile..."
Leyal Derin
Günlüğümün sayfasını kapattım. Bugün 8 Kasım doğum günüm. Annem için yazmıştım, yine unutmamak için. 19 yaşıma bastım bir akıl hastanesinde....
10 Kasım sabahı;
Evimin siyah duvarlarında yalnızlığımın gölgesi vardı. Çoğu şeye değişmezdim bunu. Ama bilirsiniz, herkesin kalbi vardır. Benimde içimdeki o küçük kızın hala kalbi var. Ve son bir kaç günde düşündükçe kalp ritmini değiştiren bir çift göz. İçimdeki o küçük kızı durduramıyorum. O ruhsuz kadının bilmediklerini biliyor. O gözlerde göremediklerini görüyor.
Onu parkta gördüğüm gece doğum günümdü ve kalbimde ki mezarda yolunda gitmeyen şeyler oldu.
O küçük kız...
Elimi kalbime yasladım burada ve parmaklarımı şakaklarıma bastırdım.
Hissediyorum...Yatak odamda oturmuş düşünüyordum. Şafak yeni söküyordu. Gün doğuyordu. Ve özlemiştim gökyüzünü, gökyüzümü. Aynada ki kalın siyah bir çember içinde lacivertten siyah denebilecek olan harelerim;ürkütücüydü,araftaydı.
Ve yeni farkediyordum da unutmuştum günlüğüme yazmayı. Sahiden kaç yıl olmuştu kapağını açmayalı. Bir toz bulutu gibi dağılıyordu gözümde her halim. Unutuyordum. Ve benim görmediğim ruhumdaki karmaşa mahvetmişti beni. Ruhum, gülüşlerim, acılarım.
Sonra yine dağıldım ama bu sefer dağıldığım gözler bana ait değildi, o yanan gözlerdi. Özlediğim belki de yanma sebebi olduğum gözler.
Sabah saat 06.32. Güneş doğuyor uzun zaman sonra çocukluğuma, belkide ruhuma...
...
Bölüm geleceğini söyledim ama nasıl gireceğimi, nasıl başlayacağımı bilemedim. Karma oldu biraz, aklımda çok fikir var bütünleşemedim o yüzden. Bir dahaki bölümde kitabı başa saracağım ve asıl hikayeyi okuyacağız.
Evet biraz da düşünce alışverişi jsjjxjxjx
Küller bütünleşir ve zaman aşımı olur. Bir ruh nasıl ölür? Bir anı nasıl yanar? O insan nasıl yaşamaya devam eder? Yaşar mı? Ben yazacağım ama sizce nasıl yaşar?
Alıntılar hakkında iyi, kötü yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
Bir daha ki bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Kim Öldürdü ?
Teen FictionRuhu ölmüş bir insan nefes alsa hala yaşıyor mudur? Yoksa asıl ölüm ruh ölümü müdür? ... Ben ruhunu gömen kadın, duyguları paramparçayken kalbi olan kadın, gözleri konuşan boğazında yumru olan kadın, umutlu ama mutsuz kadın. ... Ben gülümseyen küç...