3.bölüm:bir gün.

123 24 7
                                    

Binaya geri döndüğümüzde herkes dökülüyordu resmen. Ağır antrenmanlardan dolayı kimsede derman kalmamıştı. Bu yüzden herkes ceketini bile çıkarmadan yatağa uzanmıştı. Bir kısmı ise kendine gelmek için banyoya girip duş aldı.

Ben de biraz hava almak için balkon bölümüne gidip bir süre gökyüzünü izledim. Uzun uzun gökyüzünü seyrederek geçmişi düşünmeye başladım.

Köyde adı çıkan bir kız olmama rağmen o köyde sağ çıkan kadınlardan biriydim. O an şansım olsa ölürdüm diyordum. Belki bu kirli dünyadan kurtulurdum. Fakat anlaşılan hayatın bana yüklediği sorumluluklar vardı. Yirmi yaşında genç bir kızı burada olması olacak iş değildi. "Annem olsa kalpten giderdi herhalde." Sesli düşündüğüm sözlere acıyla gülerken dolan gözlerimi durduramadım. Herkesi kaybetmiştim. Bu koca dünyada kimsesiz kalmıştım. Tıpkı oradaki binlerce genç kız gibi. Bizi kimse bu dünyaya sığdıramadı. Kimse bu dünyaya layık göremedi bizi. Binlerce kadınımızın ırzına geçip katlettiler. Yetmedi çocukları katlettiler ve bu maalesef medyaya yansımadı. Sanırım dünyayı meşgul edecek daha önemli haberler vardı. Savaşlar kimsenin umurunda değildi. Yaşadığımız zorluklar, açlıktan ölen ailelerimiz kimsenin umurunda değildi.

Bunu anladığımda köyde adımın çıkması bile daha hafif ve anlamsız geliyordu. Yaşadıklarımdan sonra hepsinin geçeceğini öğrendim. Önemli olan benim yaşadıklarım, önemli olan benim çektiğim travmaydı. Bunu savaşın ortasında yapayalnız kaldığımda anlamıştım.

Yine de cennete en azından bir köşede yaşayıp karnımı doyurabileceğim bir yer olur mu diyordum dâha on beş yaşlarımdayken. Irkçılık kavramını on altı yaşında kavradım. Bizi insan yerine koymadan katletmeye çalıştıklarında. Namus kavramının maalesef iki bacak arasında olduğunu öğrendim. Bunu duyduğumda korkar içime bir sıkıntı düşerdi. Ama bunu bizzat yaşadığımda içimdeki o ufak sıkıntının bile bir hiç olduğunu anladım. Ben cehennemi yaşıyordum.

Halbuki namus kavramı ruhunun ve kalbin iffeti değil miydi? İffetli olmak ile istismar edilmek arasında büyük bir fark yok muydu? Fakat bunu insanlar anlayamıyordu. Güçsüz olduğumuz için de bizi suçluyorlardı. Bir şey yapmışsındır. Yoksa niye göz koysun. Bu düşünceler bile beni kahrediyordu.

Acıyla yutkundum. Bu dünya bir hapishane gibiydi. Bizde tuzağa düşmüş canlılardık sanki.

O gün başıboş bir kaç adam ansızın gelip kadınları buldukları yerde yakalayarak eğlenmeye, ististmar etmeye başlamıştı. O an korkudan ağıcın dalına sarıldı. Yardım etmek istesem de edememiştim. On beş yaşında bir kız ne yapabilirdi ki? Korkmuştum. Beni bin kere bile olsa öldürmelerine razıyım ama o anı...o anı yaşayamazdım. Yine bunu atlatamazdım. Ağzımı kapatarak çığlığımı ve göz yaşlarımı tutmaya çalışmıştım. O kızlara saldıranların içinde bana saldıran da vardı. Anladığınız hain biri çıkmıştı. Gözü beni de arıyordu sanki. İlk başlarda yanıldığımı düşünürken, kızlara "Maya nerede?" diye sorduğunu duyduğumda hislerimde yanılmadığımı anladım.
Kızlardan biri, bir anlığına bana bakmak üzereyken son anda başını eğerek titreyen sesiyle çoktan gittiğini söyledi. Herkes acıyla ağlayıp inim inim inlerken, adamlar ise o iğrenç işini bitirerek oradan çıkıp gitmişti.

O an beni bulsaydı, alıp götüreceğini anlamıştım. Bu yüzden iyice kilitlenmiştim. Başka da bir şey diyememiştim. Yedi kız vardı o gün. Yirmili yaşlarda genç körpe kızlardı. Herkes delirmiş gibiydi. Hıçkırıklar içinde ağlıyor ama bir yandan da ağzını kapatmaya çalışıyorlardı. Çünkü başka birileri daha gelir korkusu vardı içlerinde. Sallanarak yavaş yavaş deliriyorlardı.

Ben o zaman bir saat boyunca samanlıkta kalakalmıştım. Dizlerimi büküp bacaklarıma sarılarak onlar gibi salanıyordum. O gün kendimi öldürecektim. Öldürmeyi düşünüyordum. Fakat beni fark eden bir kadın ile bunu yapmaya fırsat bulamamıştım.

Kutsal Beşli: Yeşil kızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin