To Carmen.'

704 57 68
                                    

Herkes ona bayılırdı, kimse onun gibi değildi çünkü.

Lee Felix, özenle seçilmiş ismi.

Daha yeni boyadığı kırmızı saçlarını uzunmuşcasına savurarak girdi mekana. Saçıyla uyumlu giydiği kırmızı gömleğinin üzerine siyah bir blazer ceket, altına ise yine siyah bir pantolon. Ayakkabılarını ise yeni cilalamıştı büyük ihtimalle, parlıyorlardı. Gümüş bir bilekliğinin üzerinde ise kıpkırmızı parlayan bir taşı vardı, küpeleri sadeydi piercingleri ile dans etmeyi unutmuyorlardı tabii. Taktığı buz mavisi lensleri parlayan bir yıldız gibi kendini belli ediyordu. Bazılarına göre abartı olsa da herkes için kusursuzdu, o kendini benliği ile tamamlıyordu; ona bakmak bile bir onurdu herkes için.

İçeri de ses karmaşası olmasına rağmen adımları yankılandı bütün binada.

Bütün gözler onu izledi; şimdi ise ses yerine duygu karmaşası yaşandı. Biri kıskandı, biri hayran kaldı, biri imrendi, biri gurur duydu, diğerleri isimlendiremedikleri duygulara kapıldılar.

Ben ise sadece onu izledim çünkü ona en çok hayran olan bendim. Kim ne hissederse hissetsin, ne hissedecekse hissetsin; hiçbir zaman benim hissettiklerimi hissedemezler. Aşk olarak tanımlanır bazılarına göre bu, ya da takıntı.

Ama kötü bir sevgi değil benimkisi, saf bir duygu; kötülükten, kargaşadan uzak bir sevgiydi benimkisi. O kimle olursa olsun, kimle olucaksa olsun ben hep onu uzaktan izleyecektim çünkü bu hep böyleydi zaten. O gülerdi, ben izlerdim. O ağlardı, ben izlerdim. Konuşurdu, ben izlerdim. Ne yaparsa yapsın, hep ben onu izlerdim; hayalet gibiydim resmen. Bunun yüzünden hiçbir zaman onu suçlayamam; asıl suçlamam gereken bu evrenin katı, acımasız, iğrenç, robotik kuralları.

Güzel isen kazanırsın,
zengin isen kazanırsın,
zeki isen kazanırsın,
komik biri isen kazanırsın,
mükemmel bir vücuda sahip isen kazanırsın.

Kurallara uyarsan her zaman kazanırsın.

Ben ise kurallara uymak istemediğim için kaybediyorum, ona bu kadar bağlı olduğum için kaybediyorum. Daha kendimi bile sevmez iken ona bağlanıp, onu bu kadar sevdiğim için kaybediyorum. Onun yanında olmak istediğim için utanıyorum kendimden.

Kıvranıyorum bazen bu durum yüzünden. Nefeslerim kesiliyor elimde olmadan, içimdeki o, onu çok istiyor. Dokunmak, konuşmak, sarılmak, öpmek, gözlerine bakmak, nefesinin tadını tatmak, sesinin her tonunu duymak. Ben ise sadece birazcık istiyorum o yakınlığı, en azından onun gözlerine bakabilsem, yeter değil mi?

"Beklediğiniz bir arkadaşınız yoksa ya da biri için ayrılmadıysa bu yer, rahatsız olmazsanız oturacağım?" Baktım, gözlerine. İyi ki baktım, başardım. Acaba sesli mi söylemiştim istediklerimi, bir önemi yoktu. Parlıyorlardı, sesi ise gözlerindeki umut ile uyumlu şekilde çıkmıştı. Onu fazla bekletmek istemedim, ona istediğini verdim. "Sormanız kabahat, buyurun."

Kibardı, çok kibardı.

Kalbim çarpıp beni heyecana boğuyor, ve gittikçe hızını daha çok arttırıp kendi kendine yarışıyordu.

Diğer yanımda oturan çocuk kolumu dürtüp söylediği tek kelime ile açılmıştı zihnim. "Şanslısın." Evet, öyleydim. Bütün şansımı bu an için kullanmıştım, pişman değildim.

O yanımda oturuyordu; yıllardır tanıdığım, hayranlık ile izlediğim, kusursuzluğu ile ışıldayan o, şu an yanımda oturuyordu.

Yakındı bedenlerimiz birbirimize lâkin dokunamıyordum ona, yapamazdım. Ben kimdim ki, bu pis eller ile onun yakuttan değerli bedenine dokunacaktım?

Vücudumu olabildiğince onun uzağına çektim, bakışlarımı üzerinde dolaştırmamalıydım, pişman olmamalıydı yanıma oturduğu için. Ama o kadar zordu ki bedeninde gözlerimin izlerini bırakmamak.

CarmenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin