6.Bölüm/Uğursuz Yankılar
"Bu gece gökyüzünde yalnızca ay var; o bile biraz eksik, o bile hilal.""Yaranız iyileşene kadar düzenli olarak pansuman yapmamız gerekecek. Enfeksiyon kapmaması için sargıyı değiştiririz."
Doğu'nun saray bozması evinde bizi bekleyen hemşire dikiş atıp yarayı sararak pansumanımı yapmış ve şanslı olduğuma dair birkaç cümle mırıldanmıştı. Kurşun yarası olduğunu bildiği belliydi, bu duruma alışık olduğu da.
Doğu ona teşekkür edip onu uğurladıktan sonra yeniden yanıma gelmişti. Üzerimde üst çamaşırım ve siyah kot pantolonum vardı. Aynanın önünde kadının yaptığı sargıyı inceliyordum."Nasılsın?"
Kolumu indirip aynanın önünden çekilirken rahatsızlığımın adımlarıma bile yansıdığını biliyordum.
"Banyoyu kullanabilirsem sorunun cevabı iyiyim olacak," dedim nefesimi sıkıntıyla vererek.
"Üst katta, soldaki koridorda banyo var. Kullanabilirsin," diyen Doğu'ya "Şu çok zenginler gibi sen de gecenin bir vaktinde mağaza açtırabiliyor musun?" diye sordum.
Doğu ne için sorduğumu anladığını belli eden bir gülümsemeyle "Çok zengin olsaydım belki," dedi. Gözlerimi yuvarlak çizecek şekilde evin içinde gezdirdiğimde "Miras kalmış gibi düşün, yani beni zengin yapmıyor," diye açıkladı. Onu alaya alarak "Yaşayan babandan kalan bir miras falan mı?" dedim öyle olup olmadığını merak ediyor gibi yaparak.Doğu bakışlarını benden çekmese de gülümsemesi ağır ağır silinmişti.
Bir müddet sessizleştiğinde söylediklerimi kafamda tartmaya ve pişmanlığını yaşamaya başlamıştım, o yeniden söze girene kadar.
"Sabah yeni kıyafetler gelmiş olur ama şu an lazımsa dolabımda giymediğim şeyler var, onlardan verebilirim."
Hiç itiraz edecek durumda olmadığımı söyleyecekken devam etti "Ha istemem dersen de sıkıntı değil, böylesi de iyi."
Böylesi, neredeyse üstsüz halimdi ve iyi olduğunu mu imâ ediyordu?
Kendine gel, Eylül. Seni utandırmak bu kadar kolay değil.
"Bence de iyi, fazla ferah böylesi. Sen de denemek ister misin, Doğu?"
İşte.
Beni utandırmayı başaramasa da sanırım ben onu utandırmayı başarmıştım. Sırıtmayla karışık gülümsemesi dudaklarına yerleşmiş ve gözlerini kaçırmaktan son anda vazgeçip atağa geçmişti.
"Ortamın hala ferah kalacağını garantilersen deneriz, Eylül Yaman."
Çapkın bir gülümsemeyle göz ucundan beni izlemesini tek gözünü kırparak daha çekici hale getirmişti.Eline bile dokunamıyordum ama bambaşka türde bir durum üzerinde gerçekleşmesi mümkünmüş gibi benimle alay edebiliyordu. Ve bu süre boyunca mümkünlüğüne ben de kendimi inandırıyor, hiç olmadığım kadar normal biri gibi hissediyordum.
Gülümseyip gözlerimi devirdiğimde ona laf yetiştirmenin zorluğunu bir kere daha görmüştüm.
"Odanı karıştırmamı istemiyorsan yukarı gel de yardımcı ol," deyip merdivenlere yöneldim. Arkamdan geleceğini düşünsem de hareketlenme olmaması üzerine başımı arkama çevirdim. "Gelmiyor musun?""Açlıktan ölmek istemiyorum, bir şeyler hazırlayacağım. İstediğini yap, ev senindir."
Doğu söyleyene kadar ne kadar aç olduğumu fark etmemiştim. Ama bu böyleydi, yemedikçe yemeyesin gelirdi. Ve ben doğru düzgün en son ne zaman yediğimi hatırlamıyordum.
"İyi," diyerek merdivenin kalan basamaklarını da tırmanıp koridorda önüme gelen ilk kapıyı açtım, sonra ikinci, sonra da üçüncü kapıyı. Doğu'nun odası olmaya en uygun olan odanın bu olduğuna karar verip içeri girdim ve dolaba yöneldim.Tek tek kontrol etme isteğimi bastırarak elime gelen ilk kazağı askısından çıkartıp üzerime geçirdim. Giyilmemiş bir kazak seçtiğimi üzerinde Doğu'nun kokusu olmadığından anlamıştım. Dolabın kapağını yeniden kapatıp ilerlerken kazağı üstüme geçirdim. Kazağın boyu dizlerimin biraz üstündeydi. Kelimenin tam anlamıyla yerlerde sürünen kirli kotumu da buna güvenerek çıkarttım. İhtiyacım olan şey her ne kar duş olsa da hem koluma yeni sarılan sargı hem de çıktıktan sonra giyeceklerimin olmayışı beni bu fikirden uzaklaştırmıştı. Saçlarımı kazağın içinden çıkarttıktan sonra uçlarını boyayan kanı görmezden gelme çabam pek başarılı olmayınca kirli kıyafetleri de elimde toplayarak odadan çıkıp banyoyu aradım ve koridorun sonunda bulunca içeriye girdim. Saçlarımı yan tarafımda topladım ve açtığım suda bir süre yıkadım.
Bir dakika, iki dakika, beş dakika, on dakika...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP
Teen FictionHerkesin hayatında bir merkez olurdu. Kimileri bu merkeze kendilerini, kimileriyse kendilerinden daha çok sevdiklerini yerleştirirdi. Onun hayatının merkezindeki şey bir nesneydi. Nefes almıyor, konuşmuyor ya da başka bir şey yapmıyordu. Bu merkeze...