Yekta'dan...
"Ben artık seni bırakayım." Bizi dinlemesine kızmıştım. Duymamıştı ama bu bizi dinlediği gerçeğini değiştirmiyordu. Hızlı adımlarla kapıya ilerlerken İzel'in beni takip ettiğini biliyordum. Kızgınken hep hızlı yürürdüm. Bir süre sonra bana yetişti. Onun bir koşucu olduğunu unutmuş olmalıydım.
"Yanlış bir şey mi yaptım?" diye sordu. Aslında kendisi de ne yapığını biliyordu. Bizi duysaydı herşey mahvolacaktı. Bunca emek, uğraş... Herşey.
Tekrar onu geride bıraktığımda durup arkama döndüm. Gözlerim köprücük kemiklerine gitti. Oraya su dökülse kağıttan gemi bile durabilirdi. Gözlerine baktığımda mavi gözleri buğulu bir hal almıştı.
"Bizi dinliyordun." dedim birden.
"Hayır, ben.." Öfkeyle vücüdümü dikleştirdim.. Ne söyleyebilirdi ki, zaten biliyordum.
"Sus!" dedim sertçe. Hızlı adımlarla Eliza'ya yürüdüm. Arkamdan geldiğini biliyordum. Kokusunu ufukta bile hissedebilirdim. Buram buram şeker kokuyordu.
Yol boyunca hiç konuşmadım ve o da cesaret edip ağzını açamadı. Bataklığa geldiğimizde durup inmesini bekledim. İnip camdan bir süre bana baktığında göz ucuyla onu süzdüm. Sarı saçlarının mavi gözlerine ne kadar da yakıştığını düşündüm. Fazla güzeldi ve bu diğer kızlara haksızlıktı.
"İyi akşamlar." dedi gülümserken.
Birşey söylememekten yanaydım. Elini eliza'da gezdirip " Görüşürüz güzellik." dediğinde yüzümdeki otoriter ifadeyi bozup gülmemek için büyük bir efor harcadım. İzel hızlı adımlarla yürürken gidişini izlemekle yetindim. Hayatım ne kadar da kötüydü. Sanki hep onunlaymış gibi, ama aslında onunla değil gibi. Sürekli izler gibi, ama hiç görmüyormuş gibi. Sanki aşk gibi, ama olmayacak gibi...
İçinde bulunduğum durumu yediremem vardı bir de..
Eliza'yi çalıştırıp eve doğru yol aldım.Müziğe ses verdiğimde dışardan bir serseri gibi görünebileceğimi düşündüm. Ki bu umrumda değildi.
Eve geldiğimde anahtarımı kapının deliğini sokup çevirken kapı açıldı. Her seferinde böyle olması oldukça tuhaftı. Geldiğimi haber veren bir sirenin olup olmadığını araştırmaya başlayacaktım.
"Yekta, kendini bu kadar yormamalısın."
Kapşonumu indirip saçlarımı düzelttim. " Beni duyuyor musun?"
Odama giderken annemin endişeli sesi benimle birlikte geliyordu. Çantamı yere bırakıp kendimi yatağıma bıraktım. Ellerim kafama destek olurken sağ bacağım sol bacağımı taşıyordu. Beyaz tavanı izlemeye başladım. Her yerde İzel'in gökyüzü mavisi gözleri, sarı saçları vardı. İsmimi her söylediğinde yüzündeki değişmeyen ifadesi, kızdığında ahmak, sersem demesi...
Her ne kadar sinirlensem de bu denli yakın olmamızdan hoşnuttum. Yaptığımız anlaşmaya kesinlikle uymuyorduk.
Gözlerim kapıya gittiğinde annemin tek kaşı havada beni izlediğini gördüm.
"İlaçlarını aldın mı?"
"Evet." diye geçiştirdim. Halbuki almamıştım. O ilaçları kullanmamın bir yararı yoktu nasılsa.
Elindeki ilaç kutusunu salladı. "O zaman bunlarda neden bir azalma göremiyorum?"
Gözlerimi devirdim. Annem yanıma doğru gelirken derin bir iç çekip yapacağı sıkıcı konuşmanın çabuk bitmesi için dua ediyordum.
"Tamam anne, ne söyleyeceğini biliyorum. Artık ezberledim."
"Biraz inan Yekta, biraz inan!" dediğinde sesindeki titreme hüzünlü yüz ifadesine eşilk etmişti. Onu üzmek istemiyordum ama buna alışmaya bir yerden başlamalıydı. Gözlerine daha dikkatli baktığımda doldu dolu olduklarını gördüm. Bunu yapmasından nefret ettiğimi söylemiş miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKMA POLYANNA #Watty2016
Сучасна прозаYaşadıklarından ders çıkarıp yalnızlığı seçen, annesiyle ve erkek kardeşiyle taşındığı şehirde, duygusuzluğu, kalpsizliği ve mutsuzluğu gizleyen, çakma polyannayı oynayan, zamanla popüler olup sınırları aşan bir genç kız. 17 yaşındaki İzel Aras , g...