BÖLÜM ON SEKİZ - "Aptalca bir yarıştı."

1.7K 88 4
                                    

Oy vermeyi unutmayın, iyi okumalar!

Multimedya ; Korkut Karataş /  Selin Karakuş / Ulaş Karaman

MİNE

Eğer bir insanın hayatında ders alması gereken bir konu olsaydı, bununla ilgili bir liste yapması gerekirdi. Neden ile başlayıp ne zaman ile biten bu sorularda pişmanlık, kızgınlık, üzüntü ve saldırganlık da hakim olur. Ders almak demek, okullarda işlenilen derslerden daha zor, masraflı, kayıp verici ve sonrasında daha mantıklı davranma gerektiren bir konuya sahip olmak demek. Çokça söylenilen keşke kelimesinden sonra fark edilir bir durum karşısında alınan derslerden daha önemli bir durum gözle görülemez bir psikoloji barındırdığı için, insanlar ne yaptıklarından habersizce davranırlar.

Yaklaşık on dakika önce Selin'i arayan Korkut, onu dışarıya çağırmış ve bir bisiklet turu yapmak için dışarı çağırmıştı. Selin Korkut'un teklifini ise seve seve kabul etmiş ve telefonun kapanma tuşuna basar basmaz dolabına koşup üstünü giyinmişti.

Onun bu hevesini, heyecanını, sevincini ve kıskandırma çabalarının verdiği özgüvenini merakla ve hayretle izlemiştim. Bazen Korkut'un centilmen ve aşırı sempatik bir yanı olduğundan bahsediyordu Selin. Ulaş'ta beklediği ama göremediği davranışları Korkut'ta bulduğu için, Ulaş'ın hissettirmesini istediği duyguları Korkut hissettirdiği için Korkut'u sevdiğini söylemişti, arkadaş olarak. Ama Selin'in iki erkek arasında kalmış bir kız olarak hayal etmem imkansız, diye geçiriyorum içimden. Sonuçta o Cırtlak Kız, ki onun takipçi sayısındaki erkekler bile kız takipçi sayısına katlanır da katlanır. Sonuç olarak o gittikten iki dakika sonra ise Seçkin, Ulaş ve ben bahçede oturuyorduk.

Bu ders alma konusu ise en çok Ulaş düşünmeli, diye geçiriyorum içimden. Selin'i başka bir erkeğin kollarında hayal ettikçe gerilen sinirlerini görüyorum Ulaş'ın. Seçkin'in tabletiyle sürekli uğraşmasını izlemiyor, sürekli bir dizini titretip elini dudaklarına götürerek dişleriyle ezip büzdüğü, soyduğu dudaklarını kaşıyor. Kaşlarında çatıklık, alnında kırışıklıklar. Ona, böyle tepkiler vermeye devam ederse yaşlandığında yüzünün alacağı halini anlatmak istiyorum, ama ağzımı açacak cesareti bulamıyorum.

Annem ve yengem bahçeye ellerinde peynirli börek ve çayların olduğu tepsiyle çıktıklarında her iki erkeğinde dikkatleri dağılıyor. Titreyerek kendine gelen Ulaş, Selin olmadan tek lokma bile yiyemeyeceğini çok iyi biliyor. Bende biliyorum, ama onu böyle görmek de bende iştahsızlığa yol açıyor.

Ama eğer onun bu sıkıntısını giderebilecek fikir, aklıma tüm dünyanın en dahiyane fikriymiş gibi gelmeseydi kesinlikle açlıktan ölebilirdik ve Seçkin de hayatına biz iki aç kuzenler olmadan devam edebilirdi.

Ulaş'ı kolundan tuttuğum gibi çekiştiriyorum önce. Ne yaptığımı soracağını haykıracak olduğu anda elimle ağzını kapatıyorum.

"Yemeğini ye, sonra beni bisiklet sürmeye götür." kaşlarımı kaldırıp ona gülümserken önce ne saçmaladığımı sorgular gibi bakıyor kapkara gözleriyle. Bazen Selin'i unutup, Ulaş'ın neden kızlarla eğlencesine çıkmayıp sonra onlarla yatmadığını sorguluyorum. Kuzen olmasaydık kesinlikle onunla çıkabileceğim türde bir vücut yapısı olduğunu her haliyle belli eden tişörtler giydiğini itiraf etmeliyim. Kendimi sürekli onun Allah vergisi vücudunu nasıl o halde soktuğunu düşünerek geçirdiğim de doğru. Ama dediğim gibi, Selin'le eğlenip sonra onu becerip ve en sonunda onu bırakmak istemediği için hemen çıkmıyor belki. Üniversite hayatına geldiklerinde her taşın yerine oturacağını biliyorlar.

ENGELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin