o gece ormanda tek duyulan şey inleme sesleriydi.
"s-siktir..."
kendini kötü hissediyordu, azgınlığın sınırına ulaşmış olsa gerek artık ağaca sürtünmeye başlamıştı.
normal bir gündü aslında, sabah sadece Liyue'de limanı bulmaya çalışıyordu— ki haritasını şelaleye düşürüp kaybetmeseydi işi daha kolay olacaktı.
-•-
"ya sikerim böyle işi." dedi ellerini beline koyarak. derin bir nefes aldı ve kendi yolunu kendi bulmaya çalıştı.
biraz yol aldıktan sonra yürüyen bir yaşlı adam çıktı karşına, çadırını topluyordu. bavula iksir gibi gözüken birçok şişeyi gelişigüzel tıkıştırıp bir küfür savuşturdu. kafasını çevirdiğinde y/n'yi fark etti.
"oh! merhabalar efenim, nasıl yardımcı olabilirim?" dedi arkadaş canlısı bir tebessümle.
y/n, son kalan enerjisiyle el salladı, kan ter içerisindeydi saatler süren koşuşundan dolayı. yaşlı adam gencin bu halini görünce gözlerini kıstı. "ah vah zavallım, ne zamandır böylesin sen? gel otur biraz bir şey ikram edeyim." dedi endişe dolu bir tonla. bir benim olmadığım çantasından katlanılır iki sandalye çıkartıp yere kurduktan sonra y/n bir sandalyeye atıverdi kendini. gözlerini kapattı. sonra da uyuyakaldı zaten.
uyandığında adamdan eser kalmamıştı ve gün batmıştı, y/n doğrulup kıyafetlerine çeki düzen verdi. tam gidecekken yerdeki şişeyi gördü. sonunda, su.
şişeyi yerden heyecanla alıp kapağını bir kenara fırlattıktan sonra kafasına dikti, evet suydu (aslında değil ama öyle davranın). şişeyi sandalyenin yanına bırakıp arkasına bakmadan yoluna devam etti.
devam etti etmesine de yolda ilerledikçe kafası da bulanıyor, başı daha dönüyordu. yeni uyanmasına verip ilerlemeye çalıştı fakat o an bir şey fark etti içinde: arzu. iç çamaşırlarındaki o tanıdık his.
etrafına bakındığında hala açıktaydı, kimsecikler ortada yoktu. arzusunu görmezden gelerek yürümeye çalıştı.
birkaç dakika geçmişti. bacaklarının arasındaki arzu artık tüm vücudunu zonkluyordu; bir şey yapması gerekti. tekrar etrafına bakındığında koskocaman bir ağaç gördü, ağacın üst kısımları buzdanmış gibi duruyordu ve yere yakın kesimlerinde ise çok pürüz bulunmuyordu.
işte buradan sonra şu anda olduğu duruma geldi. arzusunu sanki yarın yokmuş gibi nefes nefese sürtüyordu ağaca.
"h-hah, ng-ahh~, hnng..."
"tch. acınası haline baksana." diye fısıldadı derin bir ses. beyni ona durması ve etrafı kolaçan etmesi gerektiğini söylese de vücudunu kendi kontrol edemiyordu artık. kalçasını aşağıya doğru sürtüp hafiften havaya kaldırıyordu.
"gelmiş de kuyruğumda kendini beceriyor." dedi aynı ses tekrardan. azgınlığından dolayı artık sesi daha çekici bulmaya başlamıştı— her aşağılndığında boşalmaya daha çok yakınlaşıyordu.
"hadi sürtük, bir yaratığın kuyruğuna boşal, ezik." demesiyle ağaç titremeye, onu daha çok tahrik etmeye başlıyordu.
"h-aHH,, hmmnn,,, ah l-lütfen..."
"cümleleri kullan salak."
"lü-lütfen boşalayım-aHH!"
"siktirsiktirsiktirsiktir-"
tüm liyue'yi- hayır hayır. tüm TEYVAT'A ulaşan bi inlemeyle ikisi birden boşaldılar. y/n yere baktı.
bir dakika... çimenler neden beyaz-
fin.