Kısa bir bölümle geldim. Oy atan 21 okurumun hatrına çok bekletmemeye karar verdim. Evet kısa bir bölüm ama birkaç saat içinde bir kısa bölüm daha gelecek.
Ufak ricamı kırmayıp oy veren 21 kişiye teşekkür ederim.
İyi okumalar :)
5.Bölüm
Miraç gelince herkes masaya geçmişti ve sohbete devam etmişlerdi. İsra ve Gökmen'in atışmaları arasında biten geceyi nihayet sonlandırırken eve dönüş planlaması yapılıyordu. Çünkü ağabeyim acil gelen telefon ile gitmek zorunda kalmış, bizi iki araba ile bırakmıştı. Tarık ağabey ve Miraç'ın arabalarına dağılım yapılırken susup bekledim.
"Ev rotaları belli zaten... Misafirlerimizi kaldıkları otele sen bırakırsın Tarık." diyen Miraç'a bakmadan Gökmen, Görkem ve Nalân'a sarıldım vedalaşmak için.
"Ararım seni," dedi Görkem sarıldığımızda. Gülümseyerek başımı salladığımda Miraç ile göz göze geldik.
Herkes arabalara geçerken ben, İsra ve Miraç tek kalmıştık. İsra arabanın otomatik kilit sesini duyunca koşarcasına arka kapıya yaklaştı. Tepki vermeden yavaşça ön yolcu koltuğuna geçtim ve Miraç'ın gelip bir an önce eve sürmesini diledim.
Bir müddet araba ilerlemiş, sessizlik hüküm sürmüştü. Telefondan çektiğimiz birkaç fotoğrafı düzenleyerek paylaştım sosyal medyada. Gezindikten sonra çıkıp ekranı kilitledim. "Mihra, o fotoğrafı ben paylaşacaktım be!"
"Geç kaldın güzelim," diyerek sırıttım gerinerek. "O fotoğrafı sana kaptıramazdım."
"Hangi fotoğrafmış o?" diyen Miraç'a tepki vermedim. İsra ise kırmızı ışıkta durduğumuzda telefonunu Miraç'ın gözüne sokarcasına önüne tuttu. Miraç telefonunu eline alınca inceledi biraz. "Güzel olmuş."
"Ben çektim çünkü abi. Ama yanlış telefondan çekmişim." İsra mızmızlanıyorken ben tepki vermedim.
"İsra seni teyzemlere bırakacağım. Annem orada."
"E niye başta demedin? Tarık abiler o tarafa gidiyorlardı." Bende anlamamıştım. Boşuna yolumuzu uzatmıştı.
"Araba doluydu. Tarık, Güney, ikizler ve Nalân ancak sığmışlardır diye gerek duymadım." Aslında söylediği mantıklıydı. Sığmazlardı İsra gitseydi.
"Şey yapalım abi, ben burada ineyim. Siz eve gidin." diyerek alelacele çantasını kapıp kapıyı açtı. Miraç ardından bağırdıysa da hiç durmadan kaldırıma çıkıp hızlıca yürümeye başladı. Bende elim yüzümde dirseğim kapıya yaslı karşıya bakıyordum. Miraç'ta elleri direksiyonda tıkırdatıyordu parmaklarını. Ses bir müddet sonra beni rahatsız etmişti.
"Tıkırdatmayı bırakır mısın?" Onunla konuşmama şaşırarak bana baktı. Elleri olduğu gibi dururken ben ona bakmayı bırakarak yanan yeşil ışığa baktım. Fakat o fark etmemişti. Hatırlatan ise ardımızda çalan birkaç korna sesiydi. Önüne dönüp ilerlemeye başladı.
"İzin verirsen seni bir yere götürmek istiyorum." dedi kendinden emin konuşamazken. "Uzun sürmeyecek, söz veriyorum."
Gidip gitmemek arasında kalmışken ricasını kırmamanın mantıklı olduğunu düşündüm. Bana zarar verecek herhangi bir durumun içine koyacağını da sanmıyordum. Sabah ki tavrımın sert olduğunu da varsayarak bana böyle sürpriz hazırladığı için başımı salladım. "Tamam." Dedim kısaca.
"Güzel," diyerek gülümsedi. Yüzünü inceledim sokak lambalarından vuran ışığın izin verdiği kadar. Kirli sakalı birkaç gündür tıraş olmadığını belli ediyordu. Gözlerinin altındaki hafif morluklar ise uykusuzluğunu... Siyah saçları aykırılığını ilan etmişçesine savruktu. Onu incelerken aniden dönüp yüzüme baktığında bir şey olmamış gibi incelemeye devam ediyordum. "Bir şey mi oldu?"
İki yana sallarken başımı, "Hayır," dedim. "Ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyorum."
Hafifçe öksürerek boğazını temizlerken sol elini boynuna atıp ovuşturdu. "Kötü bir şey yapmayacağımdan emin olabilirsin."
"Yapamazsın zaten," derken kaşlarımı çatmıştım istemsizce.
"Yapmam zaten."
Gözlerimi devirerek ona baktım. "Ne kadar kaldı?"
"Çok değil," diyerek arabayı sağa çekti. Cebine elini atıp bir kurdele çıkardı. "İzin verir misin? Gideceğimiz yere kadar gözlerin kapalı olsun." Beklentiyle kurdeleyi tutmuş bana bakıyordu. Gözleri heyecan içinde parıldıyorken bir yanım buruklaşmış, bir diğer yanım kızmıştı. Bana böyle bakmaya hakkı yoktu.
"Ne yapmaya çalışıyorsun Miraç?" dedim buz gibi hislerle. "Neyin peşindesin?"
Yüzüne düşen gölgeyle beraber elini indirmişti önümde. "Güzel şeylerin peşindeyim." Bunu söylerken başını sağa yatırıp bakmaya devam etti. "Senin peşindeyim, görmüyor musun?"
...Bölüm sonu...
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle. Hoşça kalın. ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pabucumun Ağabeyi
Teen Fiction"Abi, demen lazım bücürük." Mihra kaşlarını çatarak kendisinin boyundaki çocuğa baktı. Minik işaret parmağını sol gözünün altına bastırıp aşağı kaydırarak dil çıkarttı. "Pışşık! Asıl senin bana bücürük yerine Mihra demen gerek." "Yok, sen bücürüksün...