~Bölüm Dört: Hayal Ürünü~

86 20 2
                                    



Eşyaları çok ağır olmadıkları için kendi başına her şeyi bagaja yerleştirmeyi başarmıştı. Teyzesinin şoföre özellikle ona yardım etmemesini emrettiğini düşünürken, yorulmuş bir şekilde kendini arabaya attı. Teyzesi ona kısa bir bakış attıktan sonra sanki tamamen yabancı biriymiş gibi kafasını çevirmişti. Eissa onunla konuşmaya çok meraklı olmadığından yolun hızlıca bitmesini dilerek camdan dışarıyı izlemeye koyuldu.

Eissa bir süre sonra dışarısını izlerken kendi düşüncelerine dalmış ve teyzesinin yanında olduğunu unutmuştu bile. Zaten o anda ikisi de birbirleriyle konuşmak istemiyor olduklarından arabanın içerisi oldukça sessizdi. Uzun bir süre boyunca hayatı ve ne yapacağı hakkında düşündükten sonra aklına birden hayal ürünü olan adam geldi. Neden bir anda öyle bir şey görmüş olduğunu anlam veremezsen hızlıca yüzünü ovdu ve yeniden görüp görmeyeceğini merak etmeden edemedi. Yine de görmemesi daha iyi olurdu, değil mi? Daha fazla saçma şeylerle uğraşacak zamanı ve hali yoktu. Bunları kendisine demesine rağmen içinde git gide büyüyen yalnızlığı geçirmesine yardımcı olmamıştı. Derince iç çekti.

İç çekişini teyzesi duymuş olmalıydı ki hemen sert bakışlarını ona döndürdü. "Seni evime alıyorum ve senin yaptığın iç çekmek mi? Daha ne istiyorsun?"

"Öyle değil..." dedi Eissa hemen teyzesinin suçlamasını duyunca. Daha fazla açıklama yapmamıştı çünkü o kadının anlayabileceğini zannetmiyordu. Ona aklındaki şüpheli adam hakkında bahsederse muhtemelen teyzesi onu evine almaktan vazgeçebilirdi ve Eissa'nın o anda buna ihtiyacı olduğundan böyle bir fırsatı kaçırmak en son istediği şeydi. Teyzesi, Eissa açıklama yapmamış olmasına rağmen ekledi. Bir insanı sadece ses tonuyla öldürmek mümkün olsaydı Eissa o anda hayatta olmazdı. "Nasıl o zaman?"

Eissa onu cevaplamadı. Nasıl cevap vereceğini bilmemesinin yanı sıra daha fazla konuyu uzatmak istemiyordu ve bunu yapmak için karşısındakini duymazlıktan gelmekten başka daha iyi bir yol bilmiyordu. Bu, beklediği gibi teyzesinin sinirlerine dokunmuştu. "Hıh, bir de bana cevap vermeme cüretini gösteriyorsun? Seni görünce çocuğum olmadığına seviniyorum."

Neyse ki bir süre daha kendi kendine konuştuktan sonra sonunda susmuş ve somurtarak kafasını çevirmişti. Eissa artık onun aşağılamalarına alışık olduğu için sözleri tarafından etkilenmiyordu, yine de başında o şekilde konuşan birinin sinir bozucu olduğunu düşünmeden edemedi.

Uzun bir yolun ardından teyzesinin evine varmışlardı. Yol boyunca tekrar konuşmadıkları için Eissa az da olsa rahatlamış hissediyordu. Arabadan çıktıktan sonra temiz havayı içine çekerken etrafına bakındı, oraya en son çocukken gelmiş olduğu için nasıl bir yer olduğunu iyi hatırlamıyordu. Bu yüzden gördükleri karşısında şaşırmadığını söyleyemezdi.

Teyzesinin zengin olduğunu biliyordu fakat evinin kocaman bir bahçenin içindeki bir malikane olmasını beklememişti. Bahçedeki solmaya başlamış yeşillikler evi sararken, duvarları beyaza boyanmış evi Eissa'nın anlamadığı bir şekilde daha ön plana çıkarmayı başarıyordu. Büyük camları ve giriş kapısıyla gerçekten büyüleyici gözüküyordu. Eissa böyle bir yeri ancak filmlerde göreceğini düşünmüştü. Birkaç saniye daha gözlerini evden alamadı.

Malikanenin devasa kapısından birkaç kişi çıkarak geldi, hepsi aynı kıyafetleri giyiyorlardı. Eissa onların orada çalışanlar olduğunu tahmin etti. Teyzesi onları görmesiyle Eissa'ya bakmadan onu sadece parmağıyla işaret ederek konuştu. "Eşyalarını odasına yerleştirin."

Bunu dedikten sonra hızla yürüyerek evine girmişti. Çalışanlar onu hafifçe eğilerek onayladıktan sonra arabaya Eissa'nın eşyalarını almaya gittiler. Eissa en azından bu sefer kendisi taşımak zorunda kalmayacağına sevinirken tam olarak nasıl bir tavır takınacağını bilemeyerek çalışanların arkasından onları takip etti.

Malikanenin içi, dışından bile daha göz alıcıydı. Duvarları pahalı gözüken tablolar ve diğer süs eşyalarıyla döşenmişti ve her eşyanın rengi birbirine uyumlu bir şekilde seçilmiş gibi gözüküyordu. Yerdeki halı bile o kadar özelmiş gibiydi ki Eissa birkaç saniye boyunca üzerine basmasının doğru olup olmayacağından emin olamamıştı.

Girişten geçerken diğer odalara da merakla göz atmaya çalıştı fakat ona hem yolu gösteren hem de eşyalarını taşıyan çalışanların acelesi varmış gibi gözüküyordu. Onları bekletmemek adına hızla geniş merdivenleri tırmandı. Aynı anda neden sadece iki kişinin bu kadar büyük bir yerde yaşadığını sorgulamadan edememişti. Teyzesinin ve kocasının gün içince birbirlerini ne kadar sıklıkla görebildiklerini merak etti. Evin bir ucundan öbür ucuna yürümek bile yorucu olmalıydı.

Çalışanlar onu iki kat yukarıya çıkardıktan sonra uzunca bir koridoru geçip durdular. Koridor boyunca sıralanmış odalar vardı, Eissa orada çalışanların da o evde kaldığını düşünse de birçok odanın hâlâ boş boş durduğundan emindi.

Kapıyı açıp içeriye eşyalarını yerleştirdikten sonra içlerinden biri konuştu. Teyzesine olduğu gibi ona karşı kibar olmaya çalışmıyordu. "Yemekler akşam saat sekizde. Eşyalarını yerleştirdikten sonra etrafı gezebilirsin."

Eissa onu başıyla onayladıktan sonra çalışanlar orada daha fazla işleri olmadığından oradan ayrılmışlardı. Böylece Eissa sonunda yeni odasına adımını attı.

O oda da evin diğer her yeri gibi özenle döşenmişe benziyordu. Eissa, teyzesinin onda evin en küçük yerini vereceğinden emin olsa bile neredeyse eski evi kadar büyüktü. Ortadaki geniş ve rahat gözken yatağa ardından da yatağın sağ tarafında kalan iki küçük koltuğa baktı. Koltukların ve yatağın arka tarafında oldukça büyük gözüken bir balkona açılan bir kapı ve yerden tavana kadar uzanan pencereler bile vardı. Odanın içinde en ön tarafta duran büyükçe masasının haricinde iki tane kapı da vardı. Eissa bir tanesinin banyo ve diğerinin dolap olduğunu tahmin ederken ilk öncelikle manzarayı görmek için balkona çıktı.

Odası evin arka tarafına bakıyordu. Yüksek ağaçlar sayesinde etrafta olan diğer malikaneler görüş açısına girmiyordu. Yakında kış gelecek olmasa orasının daha da güzel gözükeceğini düşünmeden edemedi. Serin hava ürpermesine neden olana kadar hiçbir şey düşünmeden dışarısını izlemişti, en sonunda eşyalarını yerleştirmeye karar vererek içeriye geri girdi ve balkon kapısını sıkıca kapattı.

Çok bir eşyası yoktu. Kutuları açtıktan sonra ilk önce kıyafetlerini yerleştirdi, koca dolabın yarısını bile kaplamamıştı. Ardından defterlerini ve kitaplarını masanın üzerine yerleştirmek için diğer bir kutuyu açmak üzere yere eğildi. Yanında herhangi bir keskin alet olmadığından ve kimden bir bıçak isteyeceğini bilmediğinden kutuyu açmak için gerektiğinden fazla zaman harcadıktan sonra bir kısım kitabı kucaklayıp ayağa kalktı fakat doğrulmasıyla beraber kitapların hepsini yüksek bir 'pat' sesiyle beraber yere düşürmesi bir olmuştu.

Çıkan gürültüye aldırış etmeden gözlerini yukarıya kaldırdı ve kendinden yaklaşık on santim uzun ve bir anda karşısında belirmiş olan adama baktı. Şaşkınlıktan ne tepki vereceğini unutmuştu.

Hayal ürünü olan o adam yeniden bir anda, durduk yere karşısında mı belirmişti?

Beyni olanlara yetişemezken kafayı yemesi mi gerektiğini yoksa çoktan yemiş olduğu için her şeyi bir kenara umursamadan atıp sonunda hissettiği garip ve anlamsız yalnızlığın geçmiş olacağına sevinmesi mi gerektiğini bilemedi.

Yine de düşüncelerine rağmen korkunun vücuduna yayılmasına engel olamıyordu, neler oluyordu böyle?

Adam, ona hiçbir tepki vermeden düz bir suratla bakmaya devam etti. Eissa da hareket edemiyordu, adeta bir heykel gibi ağzı yarı açık bir şekilde donakalmıştı. Sonunda ilk tepkiyi veren adam oldu ve eğilerek Eissa'nın düşürdüğü kitapları yerden alıp masanın üzerine koydu. "Sana yardım edeyim." 

Phoenix [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin