26. Bölüm

470 45 0
                                    



Uyandığımda sağıma baktım, kimse yoktu. Diğer yanıma baktım, orada da kimse yoktu. Toprak neredeydi peki? Hızla yataktan kalkıp üstüme sabahlığı geçirdim ve belini sıkıca sıkıp odadan çıktım. "Toprak, Topraaak, annecim!" dediğimde çığlık sesi duydum. "Anne, yardım et, kurtar beniiii!" diye bağırdığını duyar duymaz, en üst kattan en alt kata kadar merdivenlerden koşarak indiğimde gördüğüm manzara karşısında merdivenlere çöküp oturdum. Başımı ellerimin arasına aldım ve derin derin nefesler vermeye başladım. "Lal, iyimisin güzelim, ne oldu?" diyip ellerini omuzlarıma koyup önüme oturdu Arel. "Ödüm koptu, ay çok korktum," dediğimde gözlerimdeki istemsiz yere akan yaşları silmeye başladığımda Arel beni durdurup sarıldı. Saçımı okşamaya başladı. "Şakalaşıyorlar, amca, yeğen, bebeğim. Sen neden bu kadar korktun ki?" dediğinde ağlamam artık çok korkmuştum.

"B-ben korktum, hem de çok korktum. Bebeğime bir şey oldu zannettim. Şükürler olsun, iyi," dediğimde Arel beni kendine çekip sarıldı. Ardından suratım düştü. Dün gece hatırladıklarımla Arel'i itip ayağı kalktım. Tam geriye gitmeye yeltenicekken kolumdan tutarak durdurdu. "Ne oldu şimdi birden bire?" dediğinde kaşlarımı çatarak Arel'e baktım. "Seni kendi ellerimle parçalamam gerekirken burada gelmiş sarılıyorum sana," dediğimde şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Lal, alt tarafı geç geldim eve, bunun yüzünede beni parçalama. Düşüncelerin pek normal değil," dediğinde hep erkekler mi hırçınca konuşacak? Bu sefer de ben konuştum. "Daha sesli mesajımı bile okumamışsın. Senin yüzüne dün gece Toprak'ı mutfakta ağlarken buldum. Sırf senin bebek sevdan yüzüne, kendisini sevilmeyen çocuk sanıyor. Mutlu musun, Arel? Daha çok çocuk diye tutturup kendini de üzme, bizi de. Toprak sana daha alışamadı bile, senin onu sevmemenden korktuğu çok belli olurken, sen hadi, Lal, bir bebek daha yapalım, ben bebek istiyorum, diyorsun. Toprak, Allah'ın bana verdiği bir hediye. Onu üzmek asla istemem, üzdürmem. Duydun mu? Senin de canından bir parça, senin de oğlun. Ve oğlunun bugün sünnet düğünü var, ona göre davran. Tek isteğim senden bu, Arel," dediğimde gözlerinde bariz bir şekilde hüzün vardı. "Lal, ben hiç böyle düşünmedim. Toprak'ın her zaman sevineceğini sanmıştım, ben, Lal, bilmiyordum," dediğinde kolumu elinden kurtardım. "Bilmiyorsan hatanı telafi et, ve bu bebek konusunu Toprak isteyene kapat. Şimdi düğüne odaklan, ben üstümü değiştirip geliyorum," dediğimde başını olumlu anlamda salladığında bende merdivenlerden çıkmaya başladım. Odaya geldiğimde üstümdekilerden kurtulup kısa bir duşa girdim. Kısa falan oldu ama sıcak su bana çok iyi gelmişti. İç çamaşırımı giydikten sonra sutyen giymeye gerek duymadan, dizimin altında biten beyaz triko eteği giydim. Üstüne de uzun, krem rengi kazak giyip, ayakkabı olarak da siyah, sivri ve yüksek topuklu botlarımı giydim. Aynaya baktığımda tek eksik makyajdı, onu da hafif tutmaya çalışarak yapmıştım. Bir şeyler işte, her şeyim hazır olduğunda kendime baktım. Küpem, bilekliklerim, yüzüğüm, tamamdı işte. Fazla zorlamaya gerek yoktu, kısacası.



Aşağı indiğimde herkes masada oturmuş beni bekliyor sanarken, Ali'yi bekliyorlarmış. Asya kucağında Ali'yle benim arkamdan geliyordu ve nefes nefeseydi. Bekledim biraz. Asya durup Ali'yi bana verdi, "Canımı çıkardı benim, sabah sabah altını fazlaca doldurmuş beyefendi. Onu yıkadım, hızlıca tulumunu giydirmek cabası," dediğinde gülerek Ali'nin yanaklarından öptüm. "Oh, mis kokulum benim, halasının en küçük canı," dediğimde gıdığından öptüğümde Ali gülümsediğinde herkesin gözü bizim üzerimizdeydi.

"Hadi kızım, gelin artık," dedi Salih baba, belki açıkmıştı. Asya'nın anne ve babası, Hanife teyze ve Mustafa amca da Asya'yla gelmişti. Harun ve Eda çifti ayrı arabayla gelmişti. Nazlıya takıldı gözüm, yine saçları balerin topuzu ve tütülü eteğiyleydi, tam bir prensesti bu iki küçük cadı. Nazlı ne giydiyse, Ece de aynısını giymiş, ikiz gibilerdi.

Merdivenlerden inip Asya'ya vericekken geri kaçtı. "Yok, biraz sende kalsın, ben dinleniyim, çok yoruyor bu çocuk beni," dediğinde Olcay konuştu. "Birde çalışmak istiyorsun, avukatlık zaten yorucu bir iş, hiç beni dinlemiyor," dediğinde, bir başka yakınan kişi daha konuştu. "Sizin bebeğiniz var, bizim Allah'a şükür bir çocuğumuz var, ama neden ikincisi olmuyoruz bunu Lalle sormam lazım ki, Lalin cevabı çok belli," dedi Arel. Hızlıca Arel'e döndüm, kızgınlıkla Arel'e bakıyordum. "Ben daha bu sabah ne konuştum Arel? Sen beni neden hiç dinlemiyorsun, daha zamanı var, hem de çok zamanı var. Şu an bu güne odaklanmamız değil mi?" dediğimde, çocuk gibi başını salladı ve annesine döndü.

"Anne, sende istemez misin bir küçük bebek buralarda dolaşsın?" dediğinde Hazal anne gözlerine minnet gözleri parlamış. "İsterim tabii oğlum, ama bu sizin planlamanız gereken konular, o yüzden ben gelinimin yanımdayım. Sen ve Murat çok zorluk çektim, Allah'tan annem yanımdaydı, o yardım ediyordu," dediğinde ben haklıyım, bakışları atıyordum, ama pes eden kim bu sefer de Toprak'a yönelmişti.

"Aslanım, sen kardeş ister misin peki?" dediğinde başını olumsuz anlamda sallayınca, hepsi ilk kez Toprak'ın yaptığı davranışa şaşırmıştı. Hemen dede konuştu, "Peki, neden torunum?" dediğinde Toprak Arel'e hafifçe üzgünce baktı ve dedeye döndü. "Çünkü babam kardeş gelirse onu sevecek, benimle ilgilenmeyecek. Annem ayırmaz, biliyorum, çünkü sözü var, bana asla beni unutmaz, ama babam söz vermedi, hep kardeş kardeş diyor, benim kardeşim var," dediğinde Arel'in ayağına sertçe bastım, topuğumla bastım, canı daha çok acısın diye. Bana hafif göz ucuyla baktıktan sonra hızlıca kucağına aldı ve ağzına salatalık tıktı, bildiğiniz çocuğun "Ben asla seni ne unuturum ne de sevgim azalır, bunu sakın unutma, küçük Kurtoğlu," dediğinde Arel'in gözleri parladı. "Cidden mi?" dediğinde gülmeye başladım. "Hadi, artık öyle bir şey yapayım, annen zaten beni parçalamaya çok meraklı, değil mi?" dediğimde gülmeye başladım. "Aynen öyle, baban doğruyu söylüyor," dediğimde gözlerindeki o güzel ışıltı geri gelmişti, benim bebeğimin.

"Hadi artık kahvaltıya başlayalım, bu gün sünnetimiz var," dediğinde dedeye bakarak gülümsedik. Babanın annesine baktığımızda ise ilk önce o başlamıştı, kadın aç kalmıştı, bunun yüzüne. Biz de kahvaltımızı etmeye başlamıştık. Ali'nin elinde şu an saçlarım duruyordu ve kucağımda sanki oyuncak bulamamış gibi saçlarımla oynuyordu. "Çek, oğlum, halanın saçlarını çek, benim çektiklerimi kalana yaşat," dediğinde Olcay öldürücü bakışlarını atıyordum. "Bebeklerimin saçlarını siyaha boyayıp kesmeseydin, sende," dediğimde o da bana aynı bakışları atıyordu. "Tek sarışın siz olmalıydınız evde," dediğinde kaşlarımı çattım. "Onlar oyuncaktı, Olcay," dediğimde Asya kocasına sarılmış, bize bakıyordu. "Üstüne gitme, yapmış, iyi olmuş, oh benim canım aşkım," diyip bildiğiniz ikizimi vakumlayarak öptüğünde Ali'nin gözlerini kapattım. "Sen bakma, halacım, daha yarım yaşına bile girmeden görme pis şeyleri. Bir ağlamanla seni bu annenle babandan alabilirim," dediğinde Asya birden tiz bir sesle bana bağırdı. "Alırım seni ayağımın altına, görümcem demem yaparım bunu," dediğinde alayla güldüm. "Her alırım dediğimde almıyorum muyum?" dediğimde bilmişlikle Asya'ya bakarak nispet yapa yapa kucağımda ki Ali'yi öptüm. "Ama unuttuğum bir şey var, daha çocuğum sütten kesilmedi," dediğinde işte ben bunu unutmuştum. "Ay, tamam, al oğlunu, benim bebeğim var zaten, bak maşallahına, sünnet olacak bu yengesi," diyip saçını havaya kaldırarak aralanan annesinden öptüm. "Oh, mis kokulum benim," dediğimde bana gülerek bakıyordu Toprak.

Arel gözlüm takıldığında ise burukça Ali'ye bakıyordu. Anlıyorum ama olmaz işte. Toprak'ın yaşadıkları bir çocuk için çok ağır şeyler, olmaz, yani olamaz. Ben de istiyorum, otuzuma giricem, burada kaç yıl kaldı. Anne olma yaşım geçiyor ama şu an önemli olan benim, bizim için. Allah'ın bana hediye olarak gönderdiği bir bebekti Toprak, benim için şahsen öyle görüyordum. Hiç ummadığım anda gelmişti. O kadar önlemler alsak da gelmişti. O yüzden hediye diyorum ya, ben. O benim dünyada yaşama sebeplerimden biriydi işte.

vote ve yorum yapmayı lütfen unutmayınnn

merhaba nasılsınız

tatiliniz nasıl geçiyor

beni sorucak olursanız iyi işte çok çabuk geçti keşke bir hafta daha tatil olsa o zaman doya doya yazardım bölüm

lal?

toprak?

arel? şahsen ben arelin bu gidişhatını hiç beğenmiyorum hemen kendisine gelmesi lazım sizce

BENİM LÂL HAYATIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin