"Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiç bir şey yapmadan bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?"
-Sabahattin Ali~~~
Bu his de neydi? Soo-Jang anımsamaya çalıştı. İçini bu denli kıpır kıpır yapan hissi biliyordu, daha önce bunu tattığına emindi. Düşündü.
"Hey! Siz oradakiler!" Üçlü fark edildikleri gerçeğiyle yüzleşti. Fakat oradan çıkma gibi bir düşünceye kapılmadılar. Soo-Jang kızın emir dolu sesiyle titredi. Tanrı aşkına, bu da neydi?
"Ya! İnsanları gözetlemek iyi bir şey midir? Çıkın ortaya." diyerek taşıdığı tahta parçalarını yere bıraktı genç kız.
Fakat o anda "Buldum!" diye haykırdı Soo-Jang. Jimin ve Yoo-Chun da olmak üzere herkesin dikkatini üzerine çekmiş ve çalılıklardan bir çırpıda çıkarak etraftakileri es geçip kızın yanına gitmişti.
"Bu hissin ne olduğunu buldum," kız şaşkınlıkla eline yapışan muhafıza baktı. "İçimi kavuran, beni heyecanlandıran hatta öyle ki ellerimi Niagara Şelaleleri misali terleten bu hissin ne olduğuu buldum!" Kız şaşkınlıkla gözlerini kocaman açtı. Bu bir itiraf mıydı? "Öğretmenin Düz Sakal bana katana tutmayı öğretirken yaptığı havalı hareketlerde de bu duygunun aynını hissetmiştim. Bu duygu hayranlık! Sen çok güçlüsün ve çok yeteneklisin! Lütfen," ardından yüzünü kıza yaklaştırıp fısıldadı, "lütfen öğretmenim ol!"
Ortam bir süre durağanlaştı. Ardından Bo-Young bir çığlık atarak diğer herkes gibi eğildi ve çalıların arkasından gün yüzüne çıkan iki Prensi selamladı.
"Ha- geceniz güzel olsun hanımlar."
~~~
Gecenin baykuş sesleriyle bezendiği saatlerdi. Hafifçe esen rüzgar ne üşütecek kadar soğuk ne de terletecek kadar sıcaktı. Gaz lambası sayesinde aydınlanan etraf herkesin birbirine bakarak göz kaçırdığı bakışlarla doluydu.
Lakin bu tuhaf ortam bile Soo-Jang'ın diktiği gözlerini kızdan çekmesine neden olabilmiş değildi.
"Peki, siz-" Prens Yoo-Chun gözlerini çevirdiği Tsukasa'san'dan çekmezken sessiz gecede mırıldanmaya başladı. Baktığı kişinin yalnızca Tsukasa-sensei olması diğer kızlara karşı bakmaktan çekindiğini apaçık göz önüne seriyordu. Yalnızca kalabalık bir ortamda olması bile onu geriyordu.
"-siz burada ne yapıyordunuz?" diye mırıldanarak devam etti. O an herkes tekrar birbirine baktı. Bu seferki bakışlar Yoo-Chun'un anlaşılmayan sözleri nedeniyleydi. Jimin onun neden bu kadar çekingen olduğunu düşündü. O bir prensti ve işte sırf bu yüzden diğer ağabeyine karşı veliahtlık makamını kaybediyordu. Jimin, öz ağabeyi Yoo-Chun'un hiçbir zaman ezik olduğunu düşünmemişti. Fakat neden insanlardan bu denli kendini soyutladığını da anlamlandıramıyordu.
"Ne? Ne dediniz?" Sol elini kulağına dayayıp Yoo-Chun'a doğru yaklaştı Soo-Jang. Ardından "Sesinizi duyamıyorum! Sanırım hayranlığım kulaklarıma da vurdu." diyerek Bo-Young'a bakıp sırıttı ve yalnızca ağzını oynatarak, ki büyük ihtimalle güzel bir dikkat çekiş yaptığını düşünüyordu, Sensei diye mırıldandı.
"Burada ne yapıyordunuz?" diyerek öne çıktı Jimin. Şaşkınlığı elbette her bir yanındaydı fakat şuan burada neler döndüğünü öğrenme isteği bu şaşırmışlığı baskılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prince Of The Garden // Park Jimin
Novela JuvenilPark Jimin, Park Hanedanlığının 3. erkek güzeli prensidir. Haylazlıklarıyla geçirdiği hayatından ne şikayetçidir, ne de memnun. Park Jimin yine bir gün en kadim dostu, muhafız arkadaşıyla birlikte bildiğini okurken biriyle tanışır. Biriyle tanışır...