32 - Öfke

18.8K 1.4K 172
                                    

Karşımda dolu gözlerle duran kıza baktım sakince. Pişman görünüyordu, umurumda bile değildi.

"Böyle olacağını bilseydim... Bilseydim yapar mıydım? Çok yalvardı bana yemin ederim. Ben Eylül'ü çok seviyorum, onunla barışmak istiyorum dedi."

"Sen de bütün detayları anlattın yani, öyle mi? Senin anlattıkların yüzünden abimler hastanede Esra!"

Sarı saçlarını geri atıp hırsla göz yaşlarını sildi. "Bir şey anlattığın mı var bana? Nereden bileyim onun böyle biri olduğunu, nereden bileyim sana kötü davrandığını?"

"Beni suçlayarak bu işin içinden sıyrılamazsın." dedim dişlerimin arasından. "Baran seni arayınca bana haber vermek aklının ucundan geçmedi mi? Aşıkları birleştireyim mi dedin!"

Baran, Esra'yı nasıl bulmuştu bilmiyordum. Onu arayıp benimle ilgili bilgiler almıştı. Akşam eğlenmeye gideceğimizi duyunca köpürmüş olmalıydı ki, abimin arabasının frenleriyle oynatmıştı birilerine. Sinirimden karşımdaki kızı parçalayabilirdim.

"Özür dilerim, bilmiyordum işte!"

Daha fazla dinlemek istemediğim için durması adına elimi kaldırdım.

"Senin yüzünü bile görmek istemiyorum. Sakın bir daha karşıma çıkma Esra, anladın mı?"

"Sırf bu yüzden arkadaşlığımızı mı bitiyorsun yani Eylül, saçmalama."

"Sırf bu yüzden mi? Benim abilerim canlarıyla savaşıyorlar!"

"Sen çok mu masumsun?" diye bağırdı birden. "Beni suçlamayı kes artık Eylül! Baran senin kocandı ve abilerine zarar vermek için uğraşan da o. Ben olmasam başka biri aracılığıyla onları öldür-"

Cümlesi, sert tokadımla yarıda kesildi. Başı yere doğru kayınca sarı saçları yüzünü kapattı. Sıkı sıkı tuttum kolunu, öyle bir sıkıyordum ki sanki bütün hıncımı alıyordum ondan. Tırnaklarımı derisine bastırdım bütün gücümle.

"Seni bir daha karşımda görürsem, yemin ederim bana yalvaracak raddeye gelirsin."

Elimi kolundan çektim hızla. Hıçkırarak ağlaması midemi bulandırmaya başlamıştı. Parmaklarıma bulaşan kanını tiksintiyle onun saçlarına sürerken, bir yandan da çekiyordum. Hıncımı almam lazımdı.

Derin bir nefes alarak hastaneye girdim tekrardan. Karşısında güçsüz durmamak için tuttuğum göz yaşlarımı serbest bıraktım. Elimi ağzıma kapatarak duvara yaslandığımda, hüzünlü bakışlar yanımdan geçip gidiyordu.

Üç haftanın yükünü atıyor gibiydim, etrafı duymuyordum bile. Uykusuz geçen gecelerin, aç kalışımın, kızaran gözlerimin, sicim sicim akan göz yaşlarımın hesabını soruyordu sanki vücudum. Deli gibi titriyordum olduğum yerde.

Ne oluyordu?

Birinin geldiğini hissettim yanıma. Ardından kendimi bembeyaz bir odada, serumlu halde buldum. Boş gözlerle tavanı izledim öylece. Cebimdeki telefonum defalarca titredi, algılamam çok uzun sürdü. Nihayet kendime gelebildiğimde, uzanıp elime aldım.

Ekin abi, 4 cevapsız arama
Erdem abi, 7 cevapsız arama

Telefon tekrar çalınca direkt açtım.

"Açtı!" dedi Ekin abi heyecanla. "Eylül neredesin sen? Ömer başkan çok kızıyor haberin olsun."

"Ne?" diyerek doğruldum yattığım yerden. Serum kolumdan koptuğunda yere akan kan damlalarını umursamadım.

"Uyandı uyandı... Eylül nerede diyip duruyor, koş hadi."

Telefonu kapattığım gibi odadan çıktım. Elim ayağım birbirine girmişti resmen. Merdivenlerden öyle hızlı çıkmıştım ki ne ara geldiğimi anlayamamıştım bile. Koridorda beni gören Egemen ve Umut abim gülümseyerek izlediler telaşımı.

En BaştanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin