13

640 104 38
                                    

Okyanus: Siz kimsiniz?

05**: Özür dilerim gülüşüne tüm evreni sıkıştıran kadın

Okyanus: ?

05**: Özür dilerim

Okyanus: Neler oluyor? Sen kimsin?

05**: Özür dilerim

05** numarası sizi engelledi...

Bu neydi şimdi? Hiçbir şeye akıl erdiremiyordum. Olaylar mı çok karışıktı yoksa beynim mi algılayamıyordu? Hiçbir şey bilmiyordum.

Kafamın içinde kocaman bir boşluk vardı. Sanki geçmişte yaşadığım anılarımı yutuyordu o boşluk. Mutluluklarım oraya prangalanmıştı. Geçmişteki mutsuzluklarım ise o boşluktan sızıp eski, tozlanmış bir oyunmuş gibi zihnimin perdesinde oynuyordu ama hiç kimse o oyunu izlemiyordu. Acılarım beni tüketiyordu. Zaman akıyordu. Kalbim çürüyordu ama kimse fark etmiyordu. Çünkü o oyunun senaristleri zaten onlardı.

Telefonum bir kez daha titrediğinde oflayarak mesajlara girdim.

Selin: Yemek yiyeceğiz güzelim. İşin bittiyse yemekhaneye gel.

Okyanus: Geliyorum.

Kısaca yanıt verip kapının yanındaki portmantodan siyah, kısa ama kalın bir mont alıp üzerime geçirdim ve merdivenleri inmeye başladım.

Kimdi ki? Neden benden özür dilemişti? Kendi sularında boğulmanı engelleyemediğim için özür dilerim. Bunu derken ne kastediyor olabilirdi? Anlayamıyordum.

Yemekhaneye indiğimde Selin'in üçüncü masada oturduğunu gördüm ve yanına gittim.

Hızlı bir kahvaltıdan sonra Selin'le birlikte pansiyonun içindeki kafeteryaya oturmuştuk. Bugünümün güzel geçmesini istiyordum çünkü zaten sınav senemdeydim ve derslerim yoğunlaşınca evden dışarıya çıkamayacaktım.

"Kayak yapalım?" Diyen Selin'e kafamı çevirdiğimde olumsuz anlamda başımı salladım. Kayak yapmayı bilmiyordum. Bilsem bile dışarısı çok soğuktu. İçeride yapılacak bir aktivite daha güzel olurdu.

"Odaya çıkalım da yatıp uyuyalım o zaman. En güzel aktivite bu çünkü."

Bilmiyorum dercesine dudaklarımı büzdüm. "Bugünü güzel geçirmek istiyorum. Bir şeyler yapalım işte." Dedim.

Ellerini sandalyenin kolçaklarına koyarken "Benim için hiç farketmez. Diyeceğin her şeye tamamım." Dediğinde gülümsedim.

Cebimdeki telefonun titrediğini hissettiğimde telefonu çıkardım ve hemen bildirim panelini indirdim.

Mesaj Atlas'tandı. Bildirime tıkladığımda açılan mesaja iri gözlerle bakıyordum.

Atlas: Nasılsın?

Okyanus: İyi gibi.

Okyanus: Sen?

Atlas: Kötü.

Okyanus: Ne oldu?

Atlas: Her şey üst üste geliyor.

Okyanus: Anlatabilirsin. Belki yanında olamam ama her zaman seni dinlerim.

Atlas: Ben bile anlayamıyorum ki sana anlatayım

Atlas: Bir şeyler oluyor. Hayatım bir çıkmaz sokağa giriyor. Tek çıkış o sokağa girdiğim yer. Ama orası da geride kalıyor. Eğer o sokaktan çıkacaksam geriye dönüp aştığım yolları geri dönmem gerekecek ve çektiğim üzüntüleri, acıları tekrar yaşayacağım. Ama o sokaktan çıkamazsam da yürüdüğüm yolun bir anlamı olmayacak. Yine acı çektiğimle kalacağım.

Atlas: Bazen birine anlatıyorum böyle. Diyorlar ki daha gençsin. Önünde ne yollar var senin. Bunların seni bitirmesine izin verme.

Atlas: Önümdeki tüm yollar kapalı, ben zaten bitmişim. Bedenim genç ama ruhum bedenimden gideli yıllar oluyor diyemiyorum.

Okyanus: Gittiğin yolun sonu çıkmazsa oradan kurtulamazsın. Kurtulmaya çalışmak yerine alışmaya çalış.

Atlas: Sen alışmaya çalıştın mı Okyanus?

Okyanus: Ne demeye çalışıyorsun?

Atlas: Tek sorum şu Okyanus

Atlas: Sen kurtulmaya çalıştığınde ne yaptın?

O kadarını biliyor olamazdı. Hayır...

Okyanus: O kadarını biliyor olamazsın

Atlas: Biliyorum

Atlas: Ve her gün tükeniyorum

Atlas: 15 yaşındaydın. Elinde bir jilet vardı ve her yerinde kesikler

Atlas: Oradaydım Okyanus

Atlas: Aslında o çizikleri kendi bedeninle birlikte benim kalbime attın

Atlas: O zamanlar kanamamıştı ama şu an çok fazla kanıyor,yanıyor ve acıyor

okyanus |texting, tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin