Yayınlanma tarihi:
17 Kasım 2021
16.40.
.
.
.
.
Geç gelen bir bölüm oldu af buyurun lütfen. Biraz zor zamanlardan geçiyoruz ailecek. Bu yüzden yazma fırsatı bulamadım. Lütfen kusuruma bakmayın diyerek sizi yeni bölüm ile başbaşa bırakıyorum.
.
.
.
.
.
.Hayat ne garip. Tam bitti derken, tam yolun sonuna geldim diye düşünürken gizli bir el beni çekip kurtarmıştı ölüm kuyusundan. Hem de bir yılanın eliyle. Yılan halamın bacağını ısırmasaydı, belki de şu an cansız bedenimle şu samanların üzerine yığılmış olacaktım. Hikayem henüz bitmemişti demek. Demek hâlâ yürüyecek yolum vardı. Hikayemin nasıl devam edeceğini, beni daha nelerin beklediğini bilmeden ağlayarak Hala'mın arabaya yerleştirilmesini izledim. Ahırın önünde köy halkı toplaşmış "Ah!" "Vah!" ederek benimle beraber onlar da olan biteni izliyorlardı. Hüseyin Amca yanıma gelip çok ısrar ettiyse de doktora gitmedim.
"İyiyim ben, siz Hala'mı yetiştirin hastaneye. Lütfen çabuk olun. Ona bir şey olmasın." dedim inleyerek. Gözyaşlarım istemsiz akıyordu. Araba hızla hastaneye doğru hareket etti. Dizlerimin bağı çözüldü o an. Oracığa dizlerimin üzerine düştüm. Aklıma annemi kaybettiğim gün gelmişti. Ya Hala'ma da bir şey olursa ve Asya öksüz kalırsa ihtimali sardı bedenimi.
Her ne kadar bana kötü davransa da o bir anneydi. Onun ölmesini, evlatlarının öksüz kalmasını istemiyordum. Özellikle de küçük Asya'nın. Annem öldüğünde birkaç yaş ondan büyüktüm. O ise daha küçüktü. Yedi-sekiz yaşlarındaydı. Asya'yı düşündükçe gözyaşlarım daha da hücum etti gözlerime. İçimde derin bir sızı. Annemi yitirişimin hiç dinmeyen ve dinmeyecek sızısı. Bu derin sızıyı ellerimde büyüyen Asya'nın hissetmesini hiç mi hiç istemiyordum.
"Ne olur Hala'ma bir şey olmasın. Ne olur o ölmesin. Asya öksüz kalmasın." diyerek inliyordum sessizce. Kendimi kaybetmiş gibiydim. Köylü kadınlardan birkaç tanesi benim bu halimi görünce koşup yanıma vardılar. Saçları ağarmış bir teyze bana su içirdi ve yüzümü yıkadı. Dünden bu yana hiç su içmediğim ve ağzıma bir lokma ekmek almadığım geldi aklıma.
Boğazımı serinleten suyun tadı o kadar güzel geldi ki... Elimle su kutusunu kavrayıp bir içişte bitirdim suyu. Bunu gören teyze ve yanındaki iki genç kadın acıyarak bana baktılar. Tüm meraklı bakışlar araba oradan uzaklaşınca bana çevrilmişti şimdi. Kalabalığın içinde fısıldaşmalar devam ediyordu. Seslerini duyuyordum. Kimi:"Yine dövmüş kızı belli. Baksanıza alnı mosmor. Üstelik üstü başı dağılmış. Ah garibim. Annesi öldüğünden beri rahat yüzü görmedi kızcağız." diyordu. Bir başkası:
"Hala, hala değil ki... Kızcağızı gece gündüz hizmetçi gibi çalıştırıyor bir de üstüne dövüyor. Vah bahtsız kız vah!"
Biri de yanıtlıyor söylenenleri:
"Valla doğru söylüyorsun komşum. Hala, hala değil. Ne vicdanı var, ne merhameti. Kesin şu zavallı kızın günahından başına geldi bu olay. Ayy! Gebe olan ineğini de yılanın ısırdığını söylediler. Ölmüş hayvancağız. Doğru mu gerçekten?""Aman Allahım! Gerçekten mi? Hem ineğini hem onu ısırmış ha." Her biri bir şey söylüyordu.
"Biraz daha iyi misin kızım?" Bana şefkatle bakıp su içiren teyzeydi bunu söyleyen. Kafamı "Evet!" manasında salladım. Gerçekten daha iyi hissediyordum. Su içmek iyi gelmişti. Teyze gülümseyerek elimi tutup kaldırdı.
"Hadi kızım evime götüreyim seni. Halan gelene kadar biz de beklersin." O kadar güçsüzdüm ki hayır diyemedim bu teklife. Ayağa kalktım yavaşça. Yanımda duran iki genç kadın koluma girip ayağa kalkmama yardımcı oldular. Birkaç meraklı kadın:
"Kız Hasna halan yine seni dövdü mü yoksa? Yılan nerden çıktı? Olay nasıl oldu?" gibi sorular sorsada cevap vermedim. Teyze onlara çıkıştı.
"Rahat bırakın kızı. Görmüyor musunuz halini? Ne olduysa oldu. Hadi herkes evine dönsün. İşiniz gücünüz yok mu sizin?"Teyzenin kızmasıyla herkes dağıldı. Köyün bir kaç erkeği de teyzenin talimatıyla ahırdan çıkmış etrafta otlayan inekleri ahıra koymaya gitti.
Sonradan isminin Saniye olduğunu öğrendiğim teyze beni evine götürdü. Temiz kıyafetler yanıma koyup giymemi istedi. Şehre okul okumaya giden torununa ait olduğunu, söyledi. Az sonra koluma giren o genç kadınlardan biri elinde bir tepsiyle içeri girdi. Bir tas çorba ve yarım ekmek vardı tepsinin üzerinde. Getirip önüme koydu. O kadar çok acıkmıştım ki. Başta utandım yemeğe. Utandığımı farketmiş olacak ki Saniye Teyze ile tepsiyi getiren genç kadın odadan çıktılar. Onlar çıkarken arkalarından seslendim:"Halam iyi olacak değil mi? O ölmeyecek değil mi?" İkisi birbirine baktı önce. Bu halde bile bana eziyet eden halamı düşünmeme şaşırmış olmalılardı. Saniye Teyze bakışlarını gözlerimin içine gülümseyerek dikti.
"Elbette iyi olacak. Hadi sen bunu düşünme. Yemeğini ye ve uyu dinlen." Sözleri teskin etmişti yüreğimi. Onlar gidince tepsiyi alıp kucağıma koydum. Karnımı doyurdum. Ardından sedirde bulunan yastığa başımı koyup battaniyeyi üzerime örttüm. O kadar yorgun ve bitkindim ki...Her yerim sızlıyor gibiydi. Dünden bu yana yaşadıklarım bir bir gözlerimin önüne geldi. O an bir üşüme sardı bedenimi. Tir tir titriyordum. Titreyişimle dişlerim birbirine vuruyordu. Battaniyeye biraz daha sarıldım. Dizlerimi karnıma doğru çekip iyice büzüştüm uzandığım sedirde. Sonrasını ise hatırlamıyorum. Tek hatırladığım annemin baş ucumda durup beni sıcacık gülüşüyle sürekli izleyişiydi. Bazen saçlarımı okşuyordu. Bazen elinde bir tas çorba yamacımda durmuş bana içiriyordu. Ben ise yatakta öylece uzanmış sadece onu izliyordum. Hiç bir şey demiyor sadece ona bakıp gülümsüyordum ve bu güzel anın tadını çıkarıyordum. Sonra bir sabah gözlerimi açtığımda başucumda bulamadım onu. Yoktu. Yabancısı olduğum odanın her yerini karış karış taradı gözlerim. Burası da neresiydi? Nasıl gelmiştim buraya? Hiç bir şey hatırlamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASNA (Devam Ediyor)
Teen Fiction"Bacağımı mı keseceksiniz?" "Evet. Maalesef. Kaybedecek zamanımız yok. Hemen şimdi sizi ameliyata almamız gerekiyor." Bir çırpıda söylemiştim bunları. Deminden beri boğazımda sıkışmış ve söylenmeyi bekleyen tüm kelimeleri işte şimdi bir anda özgür b...