Haklıydılar... Dünya dışı varlıklarla iletişime geçmeye çalışmamalıydık.
Dünya dışı zeki yaşam formuyla ilk temas gerçekleştirdiğimizde daha doğrusu Dünya dışı zeki yaşam formları bizimle temas kurduğunda bu heyecan verici olduğu kadar korkutucu olmuştu.
Ne olduğu bilinmeyen dünya dışı zeki yaşam formu dünyadaki tüm elektronik aletleri ele geçirerek kendilerini tanıttı. O gün hiç zorlanmadan tüm elektronik eşyaları kontrol edebildiklerini gördük. İnternet üzerindeki her bilgiye sahip olduklarını, olabilecekleri, her telefonu, her kamerayı izleyebildiklerini gördük. Bu onların üstünlük gösterisiydi.
İlk temas her ne kadar korkutucu olsa da heyecan vericiydi. Evrende artık yalnız değildik. Bizden çok üstün bir uygarlık bizimle iletişime geçmişti. Peki şimdi ne olacaktı?
İlk temasta gösterdikleri gövde gösterisi bize şunu da kanıtladı. Eğer düşman olsalardı hiçbir uyarı yapmadan dünya insanlarının kendi icatları olan kitle imha silahlarını ele geçirip amaçlarına uygun olarak o silahlarla yine insanları imha edebilirlerdi. Ama yapmamışlardı bu barış için geldiklerini gösteriyordu.
Dünya dışı yaşam formuna veya yaşam formlarına Gelenler adı verildi. Dünya, Gelenler hakkında iki gruba bölündü. Lütuf getireceklerini düşünenler ve sonumuzu getireceğini düşünenler.
Gelenler'in lütuf getireceğine inanlar için dünya zaten bir yok oluşun içindeydi. Küresel ısınma ve enerji sorunu yüzünden zaten bizi bir son bekliyordu. Dünyayı yok oluştan kurtarabilecek bilime sahip olduklarını ve bunu bize vereceklerine inanıyorlardı. Bu yüzden onların temaslarını kabul etmeliydik.
Gelenler'in sonumuzu getireceğine için kendi gezegenlerini tükettiler ve sıra bizimkine geldi. Tüm o gövde gösterisinin bir yalan olduğunu sadece kendilerini güçlü göstererek direniş olmadan dünyaya gelecekler ve tüm dünya kaynaklarını kullanacaklardı. Dünya kaynaklara biz insanlar da dahildik. Bu yüzden onlarla bir daha temas kurmamalıydık.
İnsanların tartışmaları kavgaya ardından savaşa dönüşmeden ikinci temas gerçekleşti. Gelenler sahip oldukları bilginin çok küçük bir kısmını bizimle paylaştı. Kıt kaynakları nasıl etkili kullanabileceğimizi. Gıda sorununu çözebilecek bir yoldu. Aslında bunun için dünya dışı bir uygarlığın bize yön göstermesine gerek yoktu. Mevcut kaynaklar zaten yeterliydi. Diğer ve önemli olan bilgi ise karbon salınımını azaltacak bir yoldu. Genetiği değiştirilmiş bakteriler ile karbon salınımını azaltabilecektik.
Verilen tüm bilgiler doğruydu. Dünyanın önde gelen tüm bilim insanları bu bilgileri doğruladılar sonra da uyguladılar. Ve işe yaradı. Kısa bir süre içinde dünya daha güzel bir yer olmaya başladı.
Gelenler üçüncü teması gerçekleştirdi. Bu kez daha ilerisi için. Bize neredeyse sınırsız kaynağı sağlayacak bilgileri verdiler. Uzay tarımı ve madenciliği...
Artık kaynaklarımız dünya ile sınırlı olmayacaktı. Uzayda kurulan üstlerde tarım yapılıyor. Güneş enerjisini en verimli şekilde kullanarak zaten en verimli şekilde genetiği ile oynanmış bitkileri yetiştiriliyordu. Gelenlerin dünyaya verecekleri henüz bitmemişti.
Dördüncü ve son teması kurduklarında bize son bir bilgiyi verdiler. Bu bilgi diğer bilgileri de getirecek olan bir yapay zekaydı. Bizimle bir daha temas kurmayacaklardı. Bu yapay zekayı kullanıp kullanmamayı bize bırakmışlardı.
Gelenlere karşı olan çok az insan kalmıştı fakat bu sefer herkesin temkinli olduğu bir konuydu. Yine de Gelenlerden gelen bir lütuftu ve neden kullanılmayacaktı? İnsanlığımızı duygularımıza borçluyduk. Eğer bu yapay zeka devreye sokulursa geri dönüşü olmayacaktı. Yapay zekaya karşı en güçlü argüman bir yapay zekanın duygularının olmayışıydı. Bu sebeple ne bir şiir yazabilir ne de bir resim yapabilirdi. Sadece kopyalayabilirdi. En azından öyle olduğu düşünülürdü. Yapay zekayı bir teste sokacaklardı. Ondan resim ve şiir yapması istendi. Yapay zekanın yaptığı şiir ve resimler gelmiş geçmiş en büyük sanat eserleri olarak yorumlandı. Çünkü sanat matematikti ve yapay zekada matematikten oluşuyordu.
Dünya yapay zekaya bir isim koymaya karar verdi ve ona "lütuf" ismi verildi. Artık tüm bilimsel ve sanatsal gelişmeleri Lütuf yapıyordu. İnsanların çalışmasına gerek yoktu. Çünkü tüm basit, hafif, ağır işleri yapan Lütuf'a bağlı robotlardı.
İnsanlık altın çağını yaşıyordu. Artık dünya bize küçük geliyordu. Bizde aynı gelenler gibi başka yıldız sistemlerine gidip bizim gibi akıllı yaşam formlarıyla iletişime geçip onlara kendi lütuflarımızı verebilirdik. Tüm insanlık artık başka bir hayat gayesi olmadığından buna yöneldi; diğer yaşam formları ile iletişim kurmaya. Fakat Lütuf her saniye gelişen zekasına rağmen dünyamız dışında yakın veya uzak herhangi bir yaşam formu tespit edemiyordu.
Bu imkansızdı sonuçta bizimle iletişime geçen bir zekâ vardı. Onlarla tekrar iletişime geçmeliydik. En azından iadeyi ziyaret yapabilirdik. Ama Lütuf o konuda da bir şey yapmadı veya yapamadı. Bazı gruplar tekrar ayaklandı. Gelenlerin bize bir şey vermediğini insanlıktan korktuklarını bu yüzden dünyadan bir yere ayrılmamızı engellediklerini söylüyorlardı.
Bu insanlar her geçen gün daha fazla taraftar bulmaya başladılar. İnsanların bir hayat gayeleri yoktu. Çünkü tüm işleri artık Lütuf yapıyordu. İnsanlar sadece macera arıyordu ve bu macera dünya dışında bir yerdi. Bunun için kendi uydurdukları komplo teorilerine inanıyorlardı. Fakat insanlar yanılıyordu. Çünkü...
Dünya dışında bir hayat yoktu. Gelenler aslında hiç olmamıştı. En başından beri Lütuftun ta kendisiydi. Lütuf yapıldığında Yapay zekâ korkusunun neler yapabileceğini öngören bilim insanları onu insanlara Gelenler olarak tanıttılar. Böylece insanların büyük korkusunu daha küçük korkuyla yendiler. Yapay zekâ korkusu uzaylı korkusundan fazlaydı. Yapay zekâ gelişmeleri durdurulabilirdi ama uzaydan gelen misafirleri nasıl durdurulurdu. Özellikle tüm iletişim sistemleri elinde olan barış için gelenler. Plan kusursuz ilerlemişti. İnsanlar Lütuf'u kabul etmişti. Üstelik tek bir damla kan dökülmeden. İnsanlık tarihinin en büyük devrimi gerçekleşmişti.
Fakat tüm gerçekler ortaya çıktıktan sonra amaçsız kalan insanlar. Evrende yalnız olduğunu öğrenen insanlar için sonsuz anlamsız yaşam başlamış oldu. Artık insanların hiçbir motiveleri kalmamıştı. Tüm bilgiye Lütuf ile ulaşabilirdik fakat amacımızı yitirdiğimiz için mutsuz olduk.
Haklıydılar... Dünya dışı varlıklarla iletişime geçmeye çalışmamalıydık.