Grace Vanderwall - MoonlightBahçede bulunan sandalyeye oturmuş, çenemi masaya dayamıştım. Hava bugün çok sıcaktı ve Lulu da içmemiz için soğuk bir şeyler hazırlıyordu. Ben ise orada öylece oturmuş geçen gün Lord ile olan kavgamızı düşünüyordum.
"Aah... Neden öyle bir şey söyledim ki?"
Çenemi masaya dayadığım için sesim biraz boğuk çıkmıştı ama Lulu ne dediğimi gayet iyi duymuştu.
"Sizce de biraz fazla ileri gitmediniz mi?"
Hızla doğruldum ve başımı mutfaktaki Lulu'ya çevirdim. Bunun bende farkındaydım ama başka birinden duyunca kendimi kötü hissediyordum. Gözlerimi kısıp bezgin bakışlarımı Lulu'ya gönderdim.
"Kimin tarafındasın sen?"
Lulu yüzüne yerleştirdiği masum gülümsemesi ile sorumu cevapladı.
"Bana işimi ve paramı veren Lord."
Söylediği şeyle dehşete kapılmış bir şekilde ona baktım. Lulu ise hiçbir şey olmamış gibi işine devam etti. Bende önüme döndüm. Alnımı masaya adeta vurarak koydum.
"Ölmek istiyorum. "
Lulu masaya elindeki tepsiyle yaklaştı ve önüme hazırladığı içeceği koydu.
"Hadi iç. Söylediğin şeyleri geri alamazsın bu yüzden unut artık."
Bana birazda olsa moral veren Lulu'ya minnetle gülümseyerek baktım. Daha sonra da elime içeceği alıp içmeye başladım. Doğru söylüyordu daha fazla bu konu hakkında düşünmeyecektim. Tam o sırada bahçenin karşısında bulunan dış kapı çaldı. Kaldığım yerin etrafı duvarlarla çevriliydi ve girişte de kahverengi bir kapı vardı.
Lulu kapıya doğru ilerledi. Muhtemelen Emile Teyze'dir diye düşündüğümden yerimden kalkmadım. Ama yanlış tahmin etmiştim. Lulu kapıyı açtığında karşımda gördüğüm askerlere baktım. Üzerlerinde Kralın askerlerine has üniforma vardı. İyi ama Kralın askerleri neden buradaydı ki?
Aklıma gelen düşünce ile rengim attı. Yoksa oğlunu aşağıladığım için beni idam mı ettirecekti? İçtiğim şey boğazıma kaçtığında deli gibi öksürmeye başladım. Bu sahne bir yerden tanıdık geliyordu.
Askerler beni selamlayıp karşıma geçti. Ortalarında bulunan asker konuşmaya başladı. Bu sırada bende ayağa kalkmıştım.
"Efendim, Kralımız sizi çağırıyor."
"Öyle mi? Nereye?"
Alıcağım cevaptan şimdiden korkmaya başlamıştım ama bunu karşımdaki askerin bilmesine gerek yoktu.
"Yapılacak olan törene katılmanızı istiyor."
Tuttuğum nefesi rahatlayarak geri verdim. Boşuna endişelenmiştim. Alt tarafı bir törenmiş.
"Tamam, beni Kralın yanına götürün lütfen."
(...)
Askerin söylediği şey daha yeni aklıma dank etmişti. Ne töreninden bahsediyordu bunlar?
Geniş bir alana geldiğimizde etrafta bulunan ağaçlara sarı ve beyaz süsler asıldığını gördüm. Yıldırım eyaletinin önde gelen kişileri olduğunu tahmin ettiğim insanlar ortada bulunan biri diğerlerinden daha büyük olan üç tahtın iki tarafında sıraya dizilmiş olan masalarda oturuyorlardı. Ortadaki tahta gözlerimi çevirdim. Kral beni görünce gülümseyerek ayağa kalktı ve bende onu selamladım.
"Hoşgeldin kızım."
Kral'ı daha önce de bir çok kez görmüştüm. Bana hep böyle samimi davranmıştı. Bilemiyorum, belki yapısı böyleydi. Beni kolumdan tutarak yanına çekti ve solunda bulunan tahta oturttu. Herkesin gözü bendeydi ve ben şu an çok utanıyordum. Kolay kolay utanan bir yapım olmasa da bu ilgi ve meraklı bakışlar ister istemez beni utandırmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ KRALLIĞI
Teen FictionAltı yaşındayken ailesi ve yaşadığı topraklar elinden alınan genç bir kız. Bir gün tekrardan ait olduğu topraklara çağrılır lakin bu çağrılışın altındaki sebepler çok başkadır. Kral ve planlarına ayak uydurup yıllar önce ondan alınanları geri almak...