Selamlarrr, şarkıyı açıverinnn...
İra'nın Güncesinden
Hayat her zaman istediğimiz gibi, bizim ayarladığımız gibi gitmez. Biz ne kadar her şeyi kabul etsekte, kader eğer bizim seçimlerimizi kabul etmezse yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Bazen acı çekmek gerekir, buna engel olunamaz. Sadece kabul etmek ve yılmadan devam etmek gerekir. Ama sanırım ben artık yılmadan ayakta durmaya, ilerlemeye devam edemiyorum. Olmuyor, hayatımdan sürekli bir şeyler kayıyor, eksiliyor. Gökyüzü gibiyim, bir sürü yıldız kayıyor ama ben hiç birini yakalayamıyor, engel olamıyorum. Bütün yıldızlar teker teker kayboluyor, aynı benim hayallerim ve yaşama sevincim gibi...
***
Kalbime birden bire ağrı girmişti, "Savaş'ın durumu ağırmış. Ağırmış!!" Aklımda dönüp duran tek cümle buydu. Efe'nin öyle demesinin ardından aklımı kaybetmiştim sanki. Kim ne yapmıştı abime, tek aileme. Ona sinirli olabilirdim ama bu kadarına dayanamaz, bu kadarını da umursamıyormuş gibi davranamazdım. Zaten o söylediğim sözleri söylerken kendim bile o sözlere inanmamıştım.
Apar topar hastaneye gelmiştik. Oradan oraya dönüyordum ve gözümden akan yaşların haddi hesabı yoktu. Göz yaşlarım bir şelale gibi akıyordu gözlerimden, durduramıyordum. Burada beni anlayan bir tek Bilge'ydi. Belki Ceren'de burada olsa güzel olurdu, en azından yanımda dururdu...
Saatlerdir ya da dakikalardır bilemiyorum, kapının önünde oturmuş ağlıyordum. Ne yapardım ben onsuz. Kim ne yapmıştı ona?
Söylediğim son sözlerin "Bende senden nefret ediyorum!" olmasına katlanamıyordum. Nasıl demiştim ben bunu? Nasıl?
Bir kaç dakika önce Ceren gelmişti, onunda benden farkı yoktu. Onunda gözlerinden yaşlar akıyor ama umursamayacak kadar düşünceli gibi gözüküyordu. Eski arkadaşı olduğundan kaynaklı olsa gerek diyerek kafamı dağıtmaya çalışıyordum ama imkansız gibiydi. Yağız Bilge'yle konuşuyor ama Bilge'nin gözü benden ayrılmıyordu. Onların ne konuştuğunu umursamıyordum, gözlerim tek bir noktaya odaklanmıştı: Ameliyathane kapısına. İçeriden biri çıksa ve "Abiniz iyi" dese diye dualar ediyordum.
Ameliyathanenin kapısının açılması ile yerden fırladım ve doktorun yakasına yapıştım. "İyi mi? Yaşıyor mu? Abim yaşıyor mu, doktor bey? Cevap verin delireceğim." Susmadan sürekli konuşuyor adama konuşma fırsatı vermiyordum çünkü duyacaklarımdan korkuyordum.
Adamın yüzü gayet asıktı, yüzünün bu halde olması beni daha çok korkutuyordu. Doktorun yüzünden, olayların ters gittiğini anlamıştım.
Hayır, tahmin ettiğim şey olmuş olamaz değil mi? Hayır, Hayır, Hayır...
Yağızın güncesinden
Doktor çıktığı an hepimiz o yöne doğru bir kaç adım atmıştık. Yüzünden anlaşıldığı kadarıyla ameliyat hiç iyi gitmemişti. İra bir kaç kez daha doktoru sarsarak "Ne oldu, söyleyin! Yaşıyor değil mi! Abim yaşıyor! Konuş doktor, konuş!" dedi.
Savaş onun abisi miydi? Tabii ya, bu her şeyi açıklıyordu. Bir kardeşi olduğunu ve onun ismini holdinge verdiğini duyduğunda yıkılmıştı. Daha sonra ona hesap sormaya gitmişti, ve her şeyin doğru olduğunu öğrenince de intihar etmeye kalkışmıştı.
Şirkette "Bende senden nefret ediyorum!" dese de, o sözlerin gerçek olmadığı aşikardı.
Şu an karşımda çıldırmış gibi doktoru sarsıyordu. Doktora iyi bir haber vermesi için yalvarmaya başladı ama doktor üzgün bir şekilde, kafasını öne eğerek "Maalesef, elimizden gelen her şeyi yaptık, ama Savaş'ı kaybettik..." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taç Varisi
FantasyArkada köşede ayakta duran çocuk da pür dikkat benim ne diyeceğimi bekliyordu. Sessizlik uzun sürmüş olacak ki Yağız hafifçe kaşlarını kaldırarak "Bu kadar bilgiye şaşırdın galiba? dedi ve ekledi "Seni sandığında da fazla araştırdık ve sandığından d...