3. BÖLÜM

200 5 0
                                    

Benim şaşkın bir şekilde dikildiğimi farkeden Asya kendini toparlayıp

"Ne oldu?" diye sordu.Öyle dediğinde Öykü de bize döndü ve

"Neyin var?" diye sordu.

"Hani şu kütüphanedeki çocuk var ya o bizim okuldaymış" dediğimde Asya yanağına tokat atıp kendine gelmeye çalışırken Öykü

"Yok artık ciddi misin sen? Nasıl farketmedin o zaman şimdiye kadar" diye sordu. Gerçekten de nasıl farketmedim? Çocuğu kütüphanede gördüğümde tanıdık geliyordu ama okulda gördüğümü hiç düşünmemiştim.

"Bilmiyorum ki herhalde bu dönem geldi bende ilk zamanlar ameliyatlı olduğum için rapor almıştım ya gelmedim okula o yüzden yeni görmüş olabilirim" dedim. Onlarda olabilir gibisinden bir şeyler söylerken saate bakıp kütüphaneye geç kaldığımı farkettim.

"Ben gidiyorum geç kaldım zaten sonra konuşuruz" dedim ve kızları öpüp kütüphaneye doğru hızlı hızlı yürümeye başladım.

Kütüphaneye geldiğimde her zamanki gibi bana ait olan dolabıma yöneldim. Montumu ve çantamı bıraktıktan sonra yedek kıyafetlerimi alıp giydim ve çalışmaya başladım. Dağılan kitapları topladım, yerleri değişmiş olanları yerlerine koydum. Kitap kaydettim ama aklım sürekli o çocuktaydı.

Neden haftada üç kez kütüphaneye geliyordu? Asyanın dediği gibi beni seviyor olamazdı çünkü hiç bana bakarken görmüyordum onu kafasını kaldırmadan kitap okuyordu. Başka birşey vardı bu çocukta o benimle aynı okulda olduğunu biliyormuydu acaba? Kafamda bu sorularla sonunda bir günü daha bitirmiştim. Montumu giyip çantamı da aldıktan sonra patronuma iyi akşamlar deyip eve doğru yürümeye başladım.

***
"Sen benimle oyun mu oynamak istiyosun?" Ecemin sorusu ile kafamı kitabımdan kaldırdım ve Eceme baktım. Eve geldiğimde yorgunluktan kendimi yatağıma atmıştım ama uyuyamayınca kitap okumaya başlamıştım.

"Hayır istemiyorum" Ecem söylediğim cümleyle önce kaşlarını çatsa da sonra sinsice gülüp

"İstiyosun istiyosunnn" deyip gülmeye başlayınca bende gülmeye başladım. Şebeğe hiç hayır diyemiyordum ki ben Ecemi kucağıma aldım ve

"Öyle mi? Ne oynamak istiyorum peki ben senle?" diye sordum. İşaret parmağını çenesine vurup biraz düşündükten sonra bulmuş olacak ki gülerek bana dönüp

"Aslında hem doktorculuk hem de parka gitmek istiyosun ama ben birini kabul edicem ve seni parka götürücem" diye sevinçle bağırdığında resmen gülerken Ecemi kucağımdan düşürüyordum. Yaramaz kendi istediği şeyi sanki ben istiyormuşum gibi yapıp beni parka götürecekmiş bak sen..

"O zaman hadi beni parka götür bakalım" dediğimde sevinçle boynuna atladı ve çığlık atıp koşarak odadan çıktı. Bende kitabı kapatıp hazırlanmaya başladım. Bankta oturup belki kitap okurum diye düşünüp çantama kitabımı da koyduktan sonra odadan çıktım. Ecemin hazırlanmış beni beklediğini görünce annemi öptük ve evden çıktık. Parka geldiğimizde Ecem elimi bırakıp koşarak kaydıraklara gitti. Ben olsam salıncağa giderdim. Çünkü benim en çok sevdiğim alet hep salıncak olmuştur. Salıncağa oturup ayaklarım yere değmediği zaman kendimi arafta gibi hissederdim. Salıncağa bindiğimde hem korkar hem de çok mutlu olurdum. Ayaklarım yerden kesilip hızım arttıkça rüzgar yüzüme vurdukça kendimi çok özgür ve çok güçlü hissederdim. Diğer yandan ise salıncak hızlandıkça korkardım. Boğazım bir tuhaf olurdu. Ama yinede o salıncakta saatlerce sallanıp diğer çocukları izlemek isterdim. Ne kadar korksam da vazgeçemezdim. Ecemi kendine arkadaş bulmuş oyuna dalmış bir şekilde görünce gülümsedim ve bankalara doğru yürümeye başladım. Bu kız hiç bana benzememişti. Ben bir yere gittiğimizde hiç konuşamaz utanır ya annemin yanında yada tek başıma dururdum. Hiç arkadaşlık kuramazdım kimseyle ama Ecem bir yere gittiğinde anında insanlarla iletişime geçebilirdi. Gerçi o çene bende olsa bende konuşabilirdim belki.. Düşüncelerimden uzaklaşıp çantamdan kitabımı çıkardım ve okumaya başladım.

***

Tanıdık bir ağlama sesi duyunca kafamı kitabımdan kaldırdım ve Ecemi kaydıraktan düşmüş ağlıyorken gördüm. Hemen kitabı kapatıp hızla yerimden kalktım ve koşarak Ecemin yanına gittim.

"Ablacım" deyip sol kolundan tutup kaldırıyordum ki birinin de Ecemi sağ kolundan tuttuğunu görünce şaşırdım ve kafamı kaldırıp baktığımda şaşkınlığım resmen 2x katı arttı. Aynı buğday ten aynı açık mavi gözler ve aynı fizikle yine karşımda kütüphanedeki çocuk duruyordu. Siyah pantolon üzerine beyaz tişört ve onun üzerine yine siyah bir gömlek giymiş onun üzerinde de önü açık deri montu vardı. Bu çocuk bu kadar yakışıklı mıymış bee.. Uzaktan çirkin duruyordu sanki Ecemin

"Ablaa" diye ağlayıp bana sarılması ile çocukta Ecemin kolunu bırakıp bana baktı. Çatık kaşlı bakışlarımı çocuktan çekip Eceme döndüm ve

"Tamam ablacım geçti çok canın acıyor mu özür dilerim fıstığım" dediğimde o çocuğun bana dönüp

"Eğer deve kuşu gibi o kitaba kafanı gömmeseydin küçük kız düşmez ve ağlamazdı." dediğinde şaşkınlıkla çocuğa dönüp 'ne diyosun sen be' diye çirkefleşecektim ki Ecemin

"Ne diyosun sen be?" diye bağırmasıyla bu sefer ikimiz birden ona döndük. Bu kız bana benzememiş mi demiştim? Unutun gitsin.

"Sen kime küçük kız diyosun kim küçük ablam mı?" diye devam etmesi ile gerçekten de benzemediğini anladım.
Çocuk burada bana laf söylüyor ve benim kardeşim gelip ona küçük dediği için.. Bir dakika kim küçük ablam mı mı?

"Ne? Ablam mı mı? Ecem tatlım düşerken kafanı yere mi vurdum? Dur bakayım kanıyor mu bir yerin" diye söylenip Ecemin kafasını kontrol edecektim ki kütüphanedeki çocuk -ya kütüphanedeki çocuk nedir ya?- Ecemi kendine döndürüp yere çömeldi ve

"Özür dilerim arkadaşım sana küçük kız dememiştim küçük kızı ablana demiştim ben tabiki çünkü bu sorumsuzluk ancak onun gibi 'küçük' kızlara yakışır" dediğinde küçük kelimesini öyle bir sert söylemişti ki bir an acaba gerçekten küçük müyüm diye düşünmüştüm. Ecem bu sözü ile kıkırdayınca çocukta dudağının bir tarafı kıvrılıp hafif gülümseyip Eceme göz kırpmıştı. Eceme de bunun üzerine çocuğa

"Sen benimle oyun mu oynamak istiyosun?" diye sorması ile bu seferde ben kendimi tutamayıp gülmüştüm. İşte başlıyorduk. Ecem eğer bir kişinin onunla bir şey yapmasını istiyorsa hep böyle rolleri değiştirip konuşurdu. Çocuk bir an şaşırsa da benim güldüğümü görünce

"Ee.. aslında benim biraz işim var.. yani" derken Ecem lafını kesip işaret parmağını havaya kaldırıp çocuğa doğru kurnazca

"İstiyosun istiyosunnn" demesi ile bu sefer ikimizde gülmeye başlamıştık.

"Tabiki isterim ama.." neden hayır deyip kestirip atmıyordu ki? Sonuçta Ecemi tanımıyordu ve istemiyorum diyebilirdi. Neden parktaydı? Oda mı kardeşini getirmişti? Ama yanımıza kimse gelmemişti ve Ecem düşünce neden hemen koşup kaldırmıştı? Kafamdaki soruları mavi gözlerini bana çevirince kovaladım ve kendimi toparlayıp aklıma ilk gelen yalanı söyledim.

"Ecem abi seninle oyun oynamak çok istiyor ama kedisi kaybolmuş onu arıyormuş o yüzden biz abiyi meşgul etmeyelim ki kedisini bulsun zaten bizimde eve gitmemiz lazım artık" dediğimde bir çift göz bana sevinçle bakarken diğeri şaşkın bir şekilde bakıyordu. Tabiki de sevinçle bakan Ecemdi. En sevdiği hayvan kediydi hatta onun için kediler hayvan değil insandı. Sadece bizden biraz değişik olduklarını düşünüyordu o kadar.. Ecem çocuğa döndü ve

"Ne? Senin kedin mi var?" diye çığlık atıp sevinçle ellerini ağzına kapatınca yere yatırıp onun poposunu ısırmak geldi içimden çocukta onun bu haline gülüp

"Evet ama onu aramaya gitmezsem artık bir kedim olmayacak" diyerek yalanıma eşlik etti. Ama yapacağım bir şey yoktu Ecem başka türlü asla çocuğu bırakmaz zorla oyun oynatırdı. Ecem çocuğu ittirdiğinde çocuk sendelesede kendini toparlayıp düşmeden durabildi helal be valla ben kesin yeri boylardım.

"Çabuk git bul onu çok korkmuştur ama lütfen bir gün bana da getir olur mu?" dediğinde çocuk Ecemin yanağını öptü ve

"Tamam söz veriyorum getiricem" diyerek arkasını dönüp yürümeye başladı. Bende arkasından mal mal onu izledim. Tabi sanada iyi akşamlar kütüphanedeki çakma kedisi olan çocuk!!

Arkadaşlar vote ve yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Hoşçakalın!!

TIRTILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin