söz veriyorum 💮

322 34 28
                                    

çöküşle başlıyorum güne, yükselen borsaya inat
Bismillah deyip şeytanıma gülümserken
aklım;
yüz yıldır yıkılıp inşa olan hayretime takılıyor
kimse bilmez
her uçurumdan adını söyleyerek düştüğümü
ne yapsam olmuyor çünkü

suretini verdiğim posta memurları
görevini kötüye kullanıyor
bir miktar cesurdur herkes ıslık çalınca
bense hüner sayarım yağmura direnmeyi
şahidim yok, sokağım çıkmaz,
nasıl diyeyim
direnmek, kaybetmenin yarısıdır sevgilim
yaşamakla bir yere varılmaz diye
girmeden kaybettiğim tüm savaşlarda
tek celsede ölüyorum
bu çaputlar, bu kolonya, bu tütünlerle
çürümüş yanlarımı sarıyorum
bir bir kırılıyor içimin fay hatları
kervanımızı eşkiyalar zapt etmiş
korkacak değilim elbet
ki sen gitmezsen, ki ben düşmezsem
neye yarar bu yollar
şimdi ben,
acısı hafiflesin diye vurulan atlar gibiyim
merhemini bir tüfekte arayan.
yüzünün hendeğine takılmıştı ayağım, ellerim, gözlerim
hangi yönde sıksan, aynı yerde ölüyorum.
teselliye gerek yok
hiç kıranla kırılan, bir olur mu sevgilim

Beyazıt Bestami Keçeli



Gri gökyüzünde bir oradan bir oraya uçan kargalardan bir tanesinin tüyü salınarak süzülmeye başladı. Meraklı gözlerle onun yıpranmış kaldırımla buluşmasını beklemeye başladım. Oldukça yavaş bir şekilde iniyordu. Bir kaç dakika amaçsızca zihnimi boşaltmasına izin verdim. Bir ileri bir geri.. ve bir kaç saniye sonra yerle... İçimden geçirdiğim cümleyi tamamlayamadan acelesi olan bir hanım efendi siyah tüye çarparak yolda bulunan su birikintisine düşmesine neden olmuştu. Yüzümü buruşturdum. Eminim yukarıdan süzülürken kirli bir suda ıslanmayı istememiştir.

Oturduğum bahçe duvarından kalktım. Bir iki adım sonra eğilip suya düşen tüyü aldım ve eski yerime tekrar oturdum. Iki parmağım arasında çeviriyor ve muazzam yapısına hayretle bakıyordum.
Aslında bunu tamamen kendimi oyalamak için bir kaç saniye önce keşfettiğim bir olaydı. Ne eksik ne fazlası. Defalarca kuş tüyü görmeme rağmen umursamadan geçen ben, şimdi uğraşacak bir uğraş bulmaya çalışıyordum. Gerçekten acınası bir halde olmalıydım. Elimdeki tüyü oturduğum bahçe duvarından içeriye attım. Bu benden bu bahçenin sahibine bir hediye idi. Sonra boş gözlerim tekrar insanların telaşına döndü. Herkesin hızla yaşadığı bu dünyada sanırım en yavaş bendim. Ne yaparsam yapayım onların hızına yetişemiyordum.

Ne kalabalık bir arkadaş grubum vardı, ne de benim varlığımdan haberdar olan insanlar. Bu yüzden her günüm bir diğerinin aynısı olurdu. Sakin ve ıssız günler.. Ayrıca oldukça yavaş ilerleyen zaman. Bazı günler bu beni sıksada etrafımda bulunan insanların entrika dolu hayatlarını görünce bu düşünce saniyeler içinde yok oluyordu.

Kaldırama doğru uzattığım ayağına basıp geçen küçük çocuğun yüzüne anlamsız bir şekilde baktım. Beni umursamadan çantasının kulpundan tutup yoluna devam etti. Ayaklarımı kendime doğru çekip üzerindeki tozu cebimden çıkarttığım peçete ile sildim. Yine görünmez olduğum bir kez daha hatırlatılmıştı.

Ben Emily. Bu kalabalıkta en arkanın sağ köşesinde tek başına duran o kızdım. Adım sadece bir iş için gerektiğinde hatırlanırdı. Ve ben buna artık alışmıştım.

Memories Left Behind By A FlowerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin