Tanışma

9 1 0
                                    

         Giriş
Giriş
   Yine bir sabah kendini tekrar eden yeni bir güne uyandım. Kalktım ve anneme yalvararak uzattığım saçlarımı topladım.
   Kendime bakmayı sevmediğim için odamda ayna yoktu o yüzden gözlüğümü alıp banyoya gittim. Ayna karşısında boyum uzun olduğu için çömelmek zorunda kaldım. Sakallarım iyice uzamıştı ama önemsemedim. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa gittim.
   Annem kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı bile omzuna dökülen kısa saçlarını beceriksizce toplamış önündeki yumurtaları haşlamakla uğraşıyordu.
  Geldiğimi duyunca arkasını döndü bakışlarındaki soğukluğu iliklerime kadar hissettim. Liseye başladığımdan beri aramız bozuktu sebebi ise tembel ve işe yaramaz olmammış. Hepsi bahane asıl gerçek sebep ressam olmak istemem ama o her zaman bundan nefret etti.
   Bakışlarına aldanmadan masaya geçtim. Ardından hemen seslendi: “saçlarını ne zaman kestirmeyi düşünüyorsun güney?” adımı söyleyince suratının fare görmüş gibi tiksindiğine yemin edebilirdim. “Düşünmüyorum anne benim saçlarımı kimse kesemez her sabah şunu sormayı bırak artık.”
  İç geçirdi “bir oğlum olduğunu düşünüyordum kızım olduğunu değil sakalların olmasa kız olduğunu düşüneceğim.” Artık sinirlenmeye başlamıştım belli yaşlı karı kavga istiyordu.
  Bıkkın bir şekilde “belki benim yerime bir kız evlat hayal ettiğin içindir.” Dedim sabrı taşmıştı artık sinirle bakarak “sen kim oluyorsun da benim yerime karar veriyorsun. Haddini bil!”
  Tamam benim de bir sabrım var canıma yetmişti artık hızla kapıya yöneldim. Bağırarak “sana afiyet olsun anne sana babam dayanamamış ben nasıl dayanabilirim ki?” cevabımı beklemeden aceleyle evden ayrıldım belki söylediklerim ağır olabilirdi ama kesinlikle hakketmişti.

  Sokağa çıktım yaz günlerinde İzmir’in sokakları renkli, neşeli ve cıvıl cıvıl olurdu. Ama bugün esrarengiz gri bir kasvet vardı havanın üstünde…. İzmir’in bile canı sıkkındı anlaşılan ya da o da benimle bir oyun oynuyordu siniri burnumda halimi umursamadan.
  Öylece etrafa bakınıp durdum. Cehennemden mal kaçırır gibi gereksiz acelesi olan ve havayı umursamayıp kahkahalarla şen şakrak eğleşen insanları izledim.
   Herkes kendi hayatında ve kendi işindeydi
O an bende bir şeyler ile uğraşmak istedim. Resim çizebilirdim ama eve dönmek istemiyordum. O yüzden biraz huzur bulmak için deniz kenarına doğru yol aldım.
   Denizi oldum olası sevmişimdir yazın ferahlatan kışın insanı ürperten kokusu, martı seslerine usulca eşlik eden dalga sesleri ve bir sonu yokmuş gibi görülen inanın yüreğini büyüleyen mavi yeşil tonları… daha nasıl tarif edebilirdim ki.


Yürürken insan seslerinin uğultusunu ve dalgaların
İskeleye vuran sesini dinledim. Tam huzur buldum derken başka bir ses dikkatimi dağıttı karnım guruldamaya başlamıştı “siktir kahvaltı yapmadım”
  Hemen karnımı doyuracak bir şey bulmak için etrafa bakındım İzmir’de karın açlığına iyi gelen en kolay bulunan aperatif gevrektir seyyar satıcıdan bir tane aldım ve iskele kenarında bir banka oturdum tam ısıracakken telefonum cebimde titremeye başladı ekranda melisadan gelen bir çağrı gördüm.
  Hızlıca açtım.
“Ne var lan sabah sabah”
“Alo? Neredesin kanka sesin gürültülü geliyor?”
“İskelede oturuyorum sen neredesin”
“Bende o taraflardayım geliyorum bekle”
“Tamam açmışın?”
Gülmeye başladı “sence kanka”
“Tamam mesaj alınmıştır hadi kapat”

  Ayağa kalkıp seyyar satıcıdan bir gevrek daha istedim ama sonra melisanın ne kadar obur olduğunu hatırlayıp 3 tane aldım ve beklemeye başladım.
  Melisa lisenin bana kazandırdığı en iyi güzel şeydi dert ortağım en yakın arkadaşım ama bu onun küçük bir baş belası olduğu gerçeğini değiştirmez.
Kısa boylu neşeli güzel bir kızdı yüzüne yakışan minik bir burnu ve omzuna dökülen dalgalı saçları vardı bu özelliklerini severdim.
   Yine bir melisa klasiği bir geç kalmadan soe pişkin pişkin sırıtması yok mu bayılıyor beni delirtmeye.
“Nerde kaldın geri zekâlı ağaç oldum burada”
“Ne abarttın olum ya alt tarafı geç kaldık”
“Neyse çok konuşma al kemir şunları” diyerek yemeğini kucağına bıraktım.
“fare miyim ben yarrak kafalı” diyerek çemkirdi.
İşte şimdi keyfim yerine gelmişti. “Bilmem ama aynı boydasınız kanka”
Sitemli bir şekilde “ben kısa değilim geri zekâlı sen çok uzunsun” kısa bir bakışmadan sonra kahkaha atarak gevreklerimizi yemeye başladık.
   Yemeğimiz bitince karnımın doymasıyla rahatlamıştım. Bir süre hiç konuşmadan denizi izledik martılar vapurdan gevrek atan insanların ardından uçuyor yük gemileri denizin ortasında yavaşça ilerliyordu.
   Uzun sessizliği ilk bozan melisa oldu.
“Konuşsana sırık niye sessizsin?”
“Annemle kavga ettik yine”                                     “neden ki ? iyi anlaşmayı düşünüyor musunuz?”
“Düşünmüyoruz sus lan!”
“Aman be kalk bir şey yapalım bari” diyerek elimden tuttuğu gibi beni ayağa kaldırdı.
    Ne yaptığını bildiğini umarak peşinden yürümeye başladım. Amaçsızca o sokaktan şu sokağa yürüyerek geçen birkaç dakikadan sonra
Sonunda beni bir kafeye soktu.
“Vay be melisa mükemmel planın bu muydu?”
“Ne var oğlum git otur işte Allah Allah”
Üstelemeden masanın birine oturdum. İçerisi gürültülüydü. Laptoplarında boş boş  bakarak çalışma imajı veren insanlar,   iki üç kız görüp asılan kendini çapkın sanan Abazalar ve etrafını umursamadan bağırarak sohbet eden insanlarla doluydu. Melisa kendinden beklenecek bir mekân seçimi yapmıştı içtenlikle kutluyordum onu merakla dışarıya bakan yüzünden etkilenip “hayırdır ne bu hal” diye sordum.
Yüzüme bakmadan bir arkadaşım gelecek onu bekliyorum.” Diyerek cevap verdi.
“Kimmiş o?
“Sen tanımazsın.”
“Tanımadığım için soruyorum aptal! Neyse “diyerek boş verdim. Kim bilir ne peşindeydi fazla düşünmeden önümdeki menüyle oynamaya başladım an sıkıntım geçmiyordu bir türlü. Patlamak üzereydim. Tam başımı eğip uyumak üzereydim ki “merhaba” diye bir ses duydum.
    Bu bir kız sesiydi kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne baktım karşımda melisa ile selamlaşıyordu yanımıza geleceğinden bahsetmediği arkadaşı bu olmalıydı. Tepeden tırnağa siyah giyinmişti teni bembeyaz ve pürüzsüzdü gözleri bir okyanus misali mavi saçları ise bir portakal gibi turuncuydu
Ve beline kadar uzanıyordu. İşin garibi ona içimde anlamlandıramadığım bir uyuzluk oluştu o anda karşıma geçip oturdu beni bir süre süzdükten sonra melisaya dönüp “arkadaşın kaç kişiyi öldürdü?”  Diye sordu şaşkın yüz ifademi gizleyemedim. Beni bir katile benzetmesi zoruma gitmişti. Melisa’nın da komiğine gitmiş olacak ki
“Bilmem saymadım kendisine sorsana” diyerek cevap verdi. Melisanın cevabından sonra bana döndü benden bir şeyler beklediği açıktı başta mavi gözlerine küçük bir an bakıp kalsam da kendimi toparlayarak “ne diyorsun altın portakal uzatma söyle” dedim. Söylediğim onu sinirlendirmiş olacak ki kaşları çatıldı.
“Sen kime portakal diyorsun katil kılıklı benim bir adım var oda Merve beynine kazısan iyi edersin!” “Bende güney üşenmezsem denerim” diyerek baygın baygın yüzüne baktım. Melisa aramızdaki gerginliği anlayınca konuyu değiştirdi
“Eee ne içiyoruz ben limonata istiyorum.”
Soğuk bir sesle kahve istedim karşımdaki kızıl vampirde “aynısından” dedi. Bu kıza ne kadar sinir olsam da melisanın hatırına katlanacaktım. Uzun bir sessizliğin ardından.
    Garson siparişlerimizi getirdi. Kahvemi yudumlamaya başladım bu iyi hissettirmişti. Melisa ve Merve de küçük bir sohbete dalmışlardı başlarda ne konuştuklarını pek önemsemedim ama sohbetin içinde geçen küçük bir cümleye kulak misafiri oldum.
   Melisa Merve’ye piyano çalmaya devam ediyor musun diye soruyordu. Ne yalan söyleyeyim piyano çalması ilgimi çekmişti klasik müziği severdim her resim yaptığımda arkadan mutlaka dinlerdim hem ilham verirdi hem ruhumu dinlendirirdi.
  Hemen olaya maydanoz oldum. Alaylı bir şekilde “hadi ya sen piyanomu çalıyordun hiç sanatçı tipi yok sende” bu kıza sebepsiz yere sataşmak hoşuma gitmeye başlamıştı esrarengiz bir şekilde zevk veriyordu. Yüzüne bön bön bakıp ne diyeceğini merakla bekledim. Vereceği tepkiyi geciktirmedi. Geciktirse şaşardım zaten. Alaylı bir şekilde gülümsedi “ne anlarsın ki sen sanattan” bu söylediğine kendimi tutamayıp kahkaha attım. O ise neden güldüğüme bir anlam veremedi. Bu konuda ona melisa yardımcı oldu.
“Güney başarılı bir ressamdır sana söylemedim mi?”  Merve’nin dalga geçen yüz ifadesi duyduğu cümlenin şaşkınlığıyla değişti
“Gerçekten mi? senin gibi bir öküzün ressam olmasını beklemezdim” işte şimdi göt olmuştum ne diyeceğimi bilemedim kızıl cadı yerinde bir laf sokmuştu fazla uzatmadım ve kahvemi içmeye döndüm. Ufak muhabbetlerle geçen bir saatin sonunda melisanın eve gitmesi gerekti kızıl bücürü eve yolladıktan sonra melisayı evine bırakmak için yola koyulduk melisa zahmet etmememi ısrarla söylesede eve geç gidebilmek için yine de onunla gittim.
   Gök yüzüne baktım hava gittikçe güzelleşiyordu bunun keyfiyle derin bir nefes alıp sevdiğim şarkıyı içimden mırıldanmaya başladım. Ama melisanın kolumu dürtmesiyle aşağı baktım.
  “Neden bugün Merve’ye kötü davrandın?
  “Bilmem hoşuma gitti ama.”
Bu konu hakkında konuşmak istemediğim için melisadan susmasını rica ettim bir iki çemkirişten sonra oda pes etmişti zaten yol boyunca fazla üstelemedi onu da eve bıraktıktan sonra kendi yolumu uzatmak için deniz kenarına geri döndüm. Havanın güzelleşmesiyle etraf iyice kalabalıklaşmıştı çimlerde birbirleriyle oynaşan çiftleri ısrarla gül alması için rahatsız eden çiçekçi teyzeleri izledim gülden nefret ederdim ne kadar güzel ve eşsiz gözükse de dikkatli tutmayana dikenleriyle hep zarar verirdi işte bu bir insanın güzelliğinin tanımıdır. Kendi güzelliğinin son derece farkında olan bir insan karşısındaki kişiye kusuruyla zarar verir böyle insanlardan hep uzak durmuşumdur.

    Sahilde attığım birkaç turdan sonra hava iyice kararmaya başlamıştı daha fazla oyalanmadan evin yolunu tuttum güneşin batmasıyla hava turuncumsu bir hal almaya başlamıştı bu ahenkli görüntü istemeden de olsa bana o kızıl cadıyı hatırlatmıştı onu kafamdan silmeye çalışsam da bir türlü başaramadım inatla beynimin bir köşesine tutunup gitmek istemiyordu sanki.
   Pek önemsememeye karar verdim. Bu anlamsız düşünceler ile boğuşurken çoktan eve varmıştım bile. Eve girdim anneme görünmeden odama sıvışıp kıyafetlerimi çıkarttım öyle çok yorulmuştum ki vücudum uzan diye yalvarıyordu. Onu daha fazla kırmayıp yatağıma yattım. Bugün dolu dolu geçmişti yapacak bir şey bulamadığım için yaptığım resimleri incelemeye koyuldum gayet güzel olduklarını düşünürken aklımda o kızıl cadının sesi yankılandı “sen sanattan ne anlarsın ki…” küçük baş belası ondan iyi anladığım kesindi. ses tonu bile ayrı sinirimi bozuyordu onu kafamdan hemen çıkarıp en sevdiğim klasik müziği açtım. Bu rahatlamama biraz yardımcı oldu şarkının pürüzsüz yumuşak tonları göz kapaklarımı iyice ağırlaştırdı günün yorgunluğuna daha fazla dayanamayıp tatlı bir uykuya daldım.

    Uyandığımda güneş daha yeni doğmuştu kendimi biraz sersem gibi hissetsem de kalkıp balkonda bir süre oturup güzel manzarayı izledim sabah soğuğunun hafif rüzgârları tenime usulca dokununca uykum yavaş yavaş açıldı ve zihnimi kolayca topladım. Horozlar ötmeye başlamış insanlar işlerine yetişebilmek için sokakta acele acele koşuşturmaya başlamıştı. Ben ise mezuna kalmış balkonda onları izliyordum. Annemin bana bu kadar kızmasının sebebi budur belki de ama umurumda değil. Balkonda üşümeye başlayınca tembel bir şekilde ayağa kalktım ve ayaklarımı sürüye sürüye odama yürüdüm canım iyice sıkılmaya başlamıştı telefonumu elime aldım ve yatağıma uzandım ekranı açtığımda bilinmeyen bir numaradan gelen bir bildirim gördüm üstüne tıkladığımda ise
  “Selam Merve ben numaranı melisadan aldım şu bahsettiğiniz sanat eserlerini bana at bakalım merak ettim.” Yazıyordu çok şaşırmıştım ondan bir mesaj beklemiyordum. Söylenerek ayağa kalktım ona niye kendimi kanıtlamak zorundayım ki? Duvarda duran üç beş tane çizimimin fotoğrafını yolladım. Cevabın gelmesi uzun sürmedi “vay be hoşuma gitti” mesajı okuyunca istemsizce gülümsedim.
Sonra bu aptal sırıtmama anlam veremeyerek ona “teşekkür ederim” yazan bir mesaj atarak geçiştirdim dünden beri ne yaptığıma bir türlü anlam vermiyordum zaten fazla düşünmeden telefonumu kenara fırlatıp kahvaltı için mutfağa gittim annem çoktan hazırlamaya başlamıştı bile bu sabah kahvaltı yaparken hiç konuşmadık. Dünün gerginliğini üzerimden atamamıştık hala bakışları ser verip sır vermiyordu resmen ruh halinden en küçük bir ipucu bile yakalayamadım sonunda pes ettim ve yüksek bir sesle oflayarak odama gittim telefonuma gelen ısrarcı çağrıyı koridordan duyabiliyordum adımlarımı hızlandırıp odama girdim. Tabiki melisa arıyordu hoparlöre alıp oturdum sesi hararetli geliyordu.
“Alo güney nasılsın kanka”
“İyiyim kanka sen nasılsın sesin hararetli geliyor hayırdır”
“Geçen buluştuğumuz kafeye gidiyorum gelsene sende” yapacak bir aktivitem olmadığı için bu teklif cazip gelmişti ama merak ettiğim bir şey vardı.
“Sadece ikimiz mi buluşuyoruz melisa?”
“Hayır Merve’de gelecek” işte merak ettiğim şey buydu neden geliyordu ki birbirimize ısınmamıştık zaten bu eziyeti çekmeye gerek var mıydı? Neyse mecbur gidecektim zaten. Sebepsiz yere güzel giyinmek istedim beyaz kısa kot pantolon ve ona uyan beyaz bir gömlek giydim iyi göründüğümü umarak kafenin yolunu tuttum bugün hava güzeldi muhteşem bir ilk bahar günüydü ağaçlar yeni çiçek açıyor kuşlar havada neşeyle ötüşüyor insanlar güneşli havanın zevkle tadını çıkarıyordu.
    Bugün moralimi o kızıl vampir bile bozamazdı onunla pek fazla konuşmayı düşünmüyordum zaten arkadaşım bile değildi melisa sürekli aramıza onu dahil ederek ne yapmayı planlıyordu onu da anlamıyordum bunları düşüne düşüne çoktan kafeye varmıştım bile içeri girdiğimde tabiki melisa ortalarda yoktu şu huyundan nefret ediyordum bir kerede geç kalmasa ölürdü sanki sinirime hakim olarak köşeden bir masa seçip oturdum ve onları beklemeye başladım hava güneşli olduğu için insanlar dışarıda kalmayı tercih etmiş kafe boş kalmıştı sessizliğin tadını çıkarmaya başladım yarım saat sonra kapıdan içeriye girdiler öylece kaldım Merve’de tercihini beyazdan yona kullanmış sade günlük bir elbise ve mavi gözlerine yakışan boncuk bir kolye takmıştı. Melisanın ise nasıl geldiğini önemsemedim.  Gelir gelmez komik sandığı şakalarına başlamıştı bile.

Hınzır bir şekilde gülümseyerek
“Oha bakıyorum bugün çok uyumluyuz” dedi aslında dışarıdan bakıldığı zaman haklıydı ama benim için can sıkıcı bir durumdu. Ona susmasını işaret eden imalı bir bakış attıktan sonra garson nihayet menülerimizi getirdi. Melisa kendine milkshake söyledi kısa boylu garson direk Merve’ye döndü ona attığı bakış rahatsız etmişti beni ondan önce davranıp “bizde iki kahve alalım” dedim. Merve yaptığım davranışın şaşkınlığıyla yüzüme tuhaf bir ifadeyle bakmaya başladı yaptığım şey benim de tuhafıma gitmişti gerçekten ama altta kalmamak için pişkin pişkin “ne var?” diye sordum o ise gözlerini anında masaya indirip çekingen bir ses tonuyla “hiç…” dedi melisa ise ne olup bittiğiyle ilgilenmiyordu bile. Pis pis insanları dikizliyordu küçük boy sapık. Kısa bir bekleyişin ardından garson içeceklerimizi masaya bırakıp bana ters ters bakarak gitti. Göt herif kıza asılmaya çalışıyordu anlaşılan bu yerden iyece nefret etmeye başlamıştım. Melisaya dönüp “buradan çıkıp başka bir şeyler mi yapsak?” diye sordum. Olumlu cevap vereceğini biliyordum aksiyon meraklısı psikopatın. Mutlu bir şekilde “sinemada korku filmi izleyelim” dedi işte beklediğim cevabı almıştım.
Gerek olmasa da onun da fikrini almak için turuncu kafaya döndüm gördüğüm manzaranın bakışıyla dünyalar benim olmuştu sanki Merve’nin beti benzi atmıştı. Pislik bir şekilde gülümseyerek “ne oldu sana solmuşsun?” diye sordum o ise yalvaran titrek bir sesle başka bir filme gitsek olmaz mı lütfen? Dedi. Bizim hiçbir lafın altında kalmayan kızıl kaplan adeta süt dökmüş kediye dönmüştü gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Hemen telefonumu çıkarıp en ağır korku filminin en yakın seansına üç bilet aldım. Kızlara biletlerin hazır olduğunu haber verip aceleyle hesabı ödeyerek o iğrenç kafeden ayrıldık onlara gideceğimiz filmi söylemediğim için melisanın yüzünde merak Merve’nin yüzünde korkuyla karışık endişe vardı. Aldığım bakışlarla tatmin olarak yürümeye başladım sinemaya giden yolu yarıladığımızda melisanın telefonu çaldı arayan abisiydi bilmediğimiz bir sebepten ötürü melisayı eve çağırıyordu ne kadar kaması için ısrar etsek de apar topar yanımızdan ayrıldı. Merve’de bu olayı fırsat bilip “tüh nasip değilmiş diyerek” sıvışmaya kalkışınca kolundan tutup “hiçbir yere gitmiyorsun o kadar para verdim” deyip kolundan çekiştirmeye başladım planımın bozulmasına asla izin vermeyecektim… bir sabah kendini tekrar eden yeni bir güne uyandım. Kalktım ve anneme yalvararak uzattığım saçlarımı topladım.
   Kendime bakmayı sevmediğim için odamda ayna yoktu o yüzden gözlüğümü alıp banyoya gittim. Ayna karşısında boyum uzun olduğu için çömelmek zorunda kaldım. Sakallarım iyice uzamıştı ama önemsemedim. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa gittim.
   Annem kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı bile omzuna dökülen kısa saçlarını beceriksizce toplamış önündeki yumurtaları haşlamakla uğraşıyordu.
  Geldiğimi duyunca arkasını döndü bakışlarındaki soğukluğu iliklerime kadar hissettim. Liseye başladığımdan beri aramız bozuktu sebebi ise tembel ve işe yaramaz olmammış. Hepsi bahane asıl gerçek sebep ressam olmak istemem ama o her zaman bundan nefret etti.
   Bakışlarına aldanmadan masaya geçtim. Ardından hemen seslendi: “saçlarını ne zaman kestirmeyi düşünüyorsun güney?” adımı söyleyince suratının fare görmüş gibi tiksindiğine yemin edebilirdim. “Düşünmüyorum anne benim saçlarımı kimse kesemez her sabah şunu sormayı bırak artık.”
  İç geçirdi “bir oğlum olduğunu düşünüyordum kızım olduğunu değil sakalların olmasa kız olduğunu düşüneceğim.” Artık sinirlenmeye başlamıştım belli yaşlı karı kavga istiyordu.
  Bıkkın bir şekilde “belki benim yerime bir kız evlat hayal ettiğin içindir.” Dedim sabrı taşmıştı artık sinirle bakarak “sen kim oluyorsun da benim yerime karar veriyorsun. Haddini bil!”
  Tamam benim de bir sabrım var canıma yetmişti artık hızla kapıya yöneldim. Bağırarak “sana afiyet olsun anne sana babam dayanamamış ben nasıl dayanabilirim ki?” cevabımı beklemeden aceleyle evden ayrıldım belki söylediklerim ağır olabilirdi ama kesinlikle hakketmişti.

  Sokağa çıktım yaz günlerinde İzmir’in sokakları renkli, neşeli ve cıvıl cıvıl olurdu. Ama bugün esrarengiz gri bir kasvet vardı havanın üstünde…. İzmir’in bile canı sıkkındı anlaşılan ya da o da benimle bir oyun oynuyordu siniri burnumda halimi umursamadan.
  Öylece etrafa bakınıp durdum. Cehennemden mal kaçırır gibi gereksiz acelesi olan ve havayı umursamayıp kahkahalarla şen şakrak eğleşen insanları izledim.
   Herkes kendi hayatında ve kendi işindeydi
O an bende bir şeyler ile uğraşmak istedim. Resim çizebilirdim ama eve dönmek istemiyordum. O yüzden biraz huzur bulmak için deniz kenarına doğru yol aldım.
   Denizi oldum olası sevmişimdir yazın ferahlatan kışın insanı ürperten kokusu, martı seslerine usulca eşlik eden dalga sesleri ve bir sonu yokmuş gibi görülen inanın yüreğini büyüleyen mavi yeşil tonları… daha nasıl tarif edebilirdim ki.


Yürürken insan seslerinin uğultusunu ve dalgaların
İskeleye vuran sesini dinledim. Tam huzur buldum derken başka bir ses dikkatimi dağıttı karnım guruldamaya başlamıştı “siktir kahvaltı yapmadım”
  Hemen karnımı doyuracak bir şey bulmak için etrafa bakındım İzmir’de karın açlığına iyi gelen en kolay bulunan aperatif gevrektir seyyar satıcıdan bir tane aldım ve iskele kenarında bir banka oturdum tam ısıracakken telefonum cebimde titremeye başladı ekranda melisadan gelen bir çağrı gördüm.
  Hızlıca açtım.
“Ne var lan sabah sabah”
“Alo? Neredesin kanka sesin gürültülü geliyor?”
“İskelede oturuyorum sen neredesin”
“Bende o taraflardayım geliyorum bekle”
“Tamam açmışın?”
Gülmeye başladı “sence kanka”
“Tamam mesaj alınmıştır hadi kapat”

  Ayağa kalkıp seyyar satıcıdan bir gevrek daha istedim ama sonra melisanın ne kadar obur olduğunu hatırlayıp 3 tane aldım ve beklemeye başladım.
  Melisa lisenin bana kazandırdığı en iyi güzel şeydi dert ortağım en yakın arkadaşım ama bu onun küçük bir baş belası olduğu gerçeğini değiştirmez.
Kısa boylu neşeli güzel bir kızdı yüzüne yakışan minik bir burnu ve omzuna dökülen dalgalı saçları vardı bu özelliklerini severdim.
   Yine bir melisa klasiği bir geç kalmadan soe pişkin pişkin sırıtması yok mu bayılıyor beni delirtmeye.
“Nerde kaldın geri zekâlı ağaç oldum burada”
“Ne abarttın olum ya alt tarafı geç kaldık”
“Neyse çok konuşma al kemir şunları” diyerek yemeğini kucağına bıraktım.
“fare miyim ben yarrak kafalı” diyerek çemkirdi.
İşte şimdi keyfim yerine gelmişti. “Bilmem ama aynı boydasınız kanka”
Sitemli bir şekilde “ben kısa değilim geri zekâlı sen çok uzunsun” kısa bir bakışmadan sonra kahkaha atarak gevreklerimizi yemeye başladık.
   Yemeğimiz bitince karnımın doymasıyla rahatlamıştım. Bir süre hiç konuşmadan denizi izledik martılar vapurdan gevrek atan insanların ardından uçuyor yük gemileri denizin ortasında yavaşça ilerliyordu.
   Uzun sessizliği ilk bozan melisa oldu.
“Konuşsana sırık niye sessizsin?”
“Annemle kavga ettik yine”                                     “neden ki ? iyi anlaşmayı düşünüyor musunuz?”
“Düşünmüyoruz sus lan!”
“Aman be kalk bir şey yapalım bari” diyerek elimden tuttuğu gibi beni ayağa kaldırdı.
    Ne yaptığını bildiğini umarak peşinden yürümeye başladım. Amaçsızca o sokaktan şu sokağa yürüyerek geçen birkaç dakikadan sonra
Sonunda beni bir kafeye soktu.
“Vay be melisa mükemmel planın bu muydu?”
“Ne var oğlum git otur işte Allah Allah”
Üstelemeden masanın birine oturdum. İçerisi gürültülüydü. Laptoplarında boş boş  bakarak çalışma imajı veren insanlar,   iki üç kız görüp asılan kendini çapkın sanan Abazalar ve etrafını umursamadan bağırarak sohbet eden insanlarla doluydu. Melisa kendinden beklenecek bir mekân seçimi yapmıştı içtenlikle kutluyordum onu merakla dışarıya bakan yüzünden etkilenip “hayırdır ne bu hal” diye sordum.
Yüzüme bakmadan bir arkadaşım gelecek onu bekliyorum.” Diyerek cevap verdi.
“Kimmiş o?
“Sen tanımazsın.”
“Tanımadığım için soruyorum aptal! Neyse “diyerek boş verdim. Kim bilir ne peşindeydi fazla düşünmeden önümdeki menüyle oynamaya başladım an sıkıntım geçmiyordu bir türlü. Patlamak üzereydim. Tam başımı eğip uyumak üzereydim ki “merhaba” diye bir ses duydum.
    Bu bir kız sesiydi kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne baktım karşımda melisa ile selamlaşıyordu yanımıza geleceğinden bahsetmediği arkadaşı bu olmalıydı. Tepeden tırnağa siyah giyinmişti teni bembeyaz ve pürüzsüzdü gözleri bir okyanus misali mavi saçları ise bir portakal gibi turuncuydu
Ve beline kadar uzanıyordu. İşin garibi ona içimde anlamlandıramadığım bir uyuzluk oluştu o anda karşıma geçip oturdu beni bir süre süzdükten sonra melisaya dönüp “arkadaşın kaç kişiyi öldürdü?”  Diye sordu şaşkın yüz ifademi gizleyemedim. Beni bir katile benzetmesi zoruma gitmişti. Melisa’nın da komiğine gitmiş olacak ki
“Bilmem saymadım kendisine sorsana” diyerek cevap verdi. Melisanın cevabından sonra bana döndü benden bir şeyler beklediği açıktı başta mavi gözlerine küçük bir an bakıp kalsam da kendimi toparlayarak “ne diyorsun altın portakal uzatma söyle” dedim. Söylediğim onu sinirlendirmiş olacak ki kaşları çatıldı.
“Sen kime portakal diyorsun katil kılıklı benim bir adım var oda Merve beynine kazısan iyi edersin!” “Bende güney üşenmezsem denerim” diyerek baygın baygın yüzüne baktım. Melisa aramızdaki gerginliği anlayınca konuyu değiştirdi
“Eee ne içiyoruz ben limonata istiyorum.”
Soğuk bir sesle kahve istedim karşımdaki kızıl vampirde “aynısından” dedi. Bu kıza ne kadar sinir olsam da melisanın hatırına katlanacaktım. Uzun bir sessizliğin ardından.
    Garson siparişlerimizi getirdi. Kahvemi yudumlamaya başladım bu iyi hissettirmişti. Melisa ve Merve de küçük bir sohbete dalmışlardı başlarda ne konuştuklarını pek önemsemedim ama sohbetin içinde geçen küçük bir cümleye kulak misafiri oldum.
   Melisa Merve’ye piyano çalmaya devam ediyor musun diye soruyordu. Ne yalan söyleyeyim piyano çalması ilgimi çekmişti klasik müziği severdim her resim yaptığımda arkadan mutlaka dinlerdim hem ilham verirdi hem ruhumu dinlendirirdi.
  Hemen olaya maydanoz oldum. Alaylı bir şekilde “hadi ya sen piyanomu çalıyordun hiç sanatçı tipi yok sende” bu kıza sebepsiz yere sataşmak hoşuma gitmeye başlamıştı esrarengiz bir şekilde zevk veriyordu. Yüzüne bön bön bakıp ne diyeceğini merakla bekledim. Vereceği tepkiyi geciktirmedi. Geciktirse şaşardım zaten. Alaylı bir şekilde gülümsedi “ne anlarsın ki sen sanattan” bu söylediğine kendimi tutamayıp kahkaha attım. O ise neden güldüğüme bir anlam veremedi. Bu konuda ona melisa yardımcı oldu.
“Güney başarılı bir ressamdır sana söylemedim mi?”  Merve’nin dalga geçen yüz ifadesi duyduğu cümlenin şaşkınlığıyla değişti
“Gerçekten mi? senin gibi bir öküzün ressam olmasını beklemezdim” işte şimdi göt olmuştum ne diyeceğimi bilemedim kızıl cadı yerinde bir laf sokmuştu fazla uzatmadım ve kahvemi içmeye döndüm. Ufak muhabbetlerle geçen bir saatin sonunda melisanın eve gitmesi gerekti kızıl bücürü eve yolladıktan sonra melisayı evine bırakmak için yola koyulduk melisa zahmet etmememi ısrarla söylesede eve geç gidebilmek için yine de onunla gittim.
   Gök yüzüne baktım hava gittikçe güzelleşiyordu bunun keyfiyle derin bir nefes alıp sevdiğim şarkıyı içimden mırıldanmaya başladım. Ama melisanın kolumu dürtmesiyle aşağı baktım.
  “Neden bugün Merve’ye kötü davrandın?
  “Bilmem hoşuma gitti ama.”
Bu konu hakkında konuşmak istemediğim için melisadan susmasını rica ettim bir iki çemkirişten sonra oda pes etmişti zaten yol boyunca fazla üstelemedi onu da eve bıraktıktan sonra kendi yolumu uzatmak için deniz kenarına geri döndüm. Havanın güzelleşmesiyle etraf iyice kalabalıklaşmıştı çimlerde birbirleriyle oynaşan çiftleri ısrarla gül alması için rahatsız eden çiçekçi teyzeleri izledim gülden nefret ederdim ne kadar güzel ve eşsiz gözükse de dikkatli tutmayana dikenleriyle hep zarar verirdi işte bu bir insanın güzelliğinin tanımıdır. Kendi güzelliğinin son derece farkında olan bir insan karşısındaki kişiye kusuruyla zarar verir böyle insanlardan hep uzak durmuşumdur.

    Sahilde attığım birkaç turdan sonra hava iyice kararmaya başlamıştı daha fazla oyalanmadan evin yolunu tuttum güneşin batmasıyla hava turuncumsu bir hal almaya başlamıştı bu ahenkli görüntü istemeden de olsa bana o kızıl cadıyı hatırlatmıştı onu kafamdan silmeye çalışsam da bir türlü başaramadım inatla beynimin bir köşesine tutunup gitmek istemiyordu sanki.
   Pek önemsememeye karar verdim. Bu anlamsız düşünceler ile boğuşurken çoktan eve varmıştım bile. Eve girdim anneme görünmeden odama sıvışıp kıyafetlerimi çıkarttım öyle çok yorulmuştum ki vücudum uzan diye yalvarıyordu. Onu daha fazla kırmayıp yatağıma yattım. Bugün dolu dolu geçmişti yapacak bir şey bulamadığım için yaptığım resimleri incelemeye koyuldum gayet güzel olduklarını düşünürken aklımda o kızıl cadının sesi yankılandı “sen sanattan ne anlarsın ki…” küçük baş belası ondan iyi anladığım kesindi. ses tonu bile ayrı sinirimi bozuyordu onu kafamdan hemen çıkarıp en sevdiğim klasik müziği açtım. Bu rahatlamama biraz yardımcı oldu şarkının pürüzsüz yumuşak tonları göz kapaklarımı iyice ağırlaştırdı günün yorgunluğuna daha fazla dayanamayıp tatlı bir uykuya daldım.

    Uyandığımda güneş daha yeni doğmuştu kendimi biraz sersem gibi hissetsem de kalkıp balkonda bir süre oturup güzel manzarayı izledim sabah soğuğunun hafif rüzgârları tenime usulca dokununca uykum yavaş yavaş açıldı ve zihnimi kolayca topladım. Horozlar ötmeye başlamış insanlar işlerine yetişebilmek için sokakta acele acele koşuşturmaya başlamıştı. Ben ise mezuna kalmış balkonda onları izliyordum. Annemin bana bu kadar kızmasının sebebi budur belki de ama umurumda değil. Balkonda üşümeye başlayınca tembel bir şekilde ayağa kalktım ve ayaklarımı sürüye sürüye odama yürüdüm canım iyice sıkılmaya başlamıştı telefonumu elime aldım ve yatağıma uzandım ekranı açtığımda bilinmeyen bir numaradan gelen bir bildirim gördüm üstüne tıkladığımda ise
  “Selam Merve ben numaranı melisadan aldım şu bahsettiğiniz sanat eserlerini bana at bakalım merak ettim.” Yazıyordu çok şaşırmıştım ondan bir mesaj beklemiyordum. Söylenerek ayağa kalktım ona niye kendimi kanıtlamak zorundayım ki? Duvarda duran üç beş tane çizimimin fotoğrafını yolladım. Cevabın gelmesi uzun sürmedi “vay be hoşuma gitti” mesajı okuyunca istemsizce gülümsedim.
Sonra bu aptal sırıtmama anlam veremeyerek ona “teşekkür ederim” yazan bir mesaj atarak geçiştirdim dünden beri ne yaptığıma bir türlü anlam vermiyordum zaten fazla düşünmeden telefonumu kenara fırlatıp kahvaltı için mutfağa gittim annem çoktan hazırlamaya başlamıştı bile bu sabah kahvaltı yaparken hiç konuşmadık. Dünün gerginliğini üzerimden atamamıştık hala bakışları ser verip sır vermiyordu resmen ruh halinden en küçük bir ipucu bile yakalayamadım sonunda pes ettim ve yüksek bir sesle oflayarak odama gittim telefonuma gelen ısrarcı çağrıyı koridordan duyabiliyordum adımlarımı hızlandırıp odama girdim. Tabiki melisa arıyordu hoparlöre alıp oturdum sesi hararetli geliyordu.
“Alo güney nasılsın kanka”
“İyiyim kanka sen nasılsın sesin hararetli geliyor hayırdır”
“Geçen buluştuğumuz kafeye gidiyorum gelsene sende” yapacak bir aktivitem olmadığı için bu teklif cazip gelmişti ama merak ettiğim bir şey vardı.
“Sadece ikimiz mi buluşuyoruz melisa?”
“Hayır Merve’de gelecek” işte merak ettiğim şey buydu neden geliyordu ki birbirimize ısınmamıştık zaten bu eziyeti çekmeye gerek var mıydı? Neyse mecbur gidecektim zaten. Sebepsiz yere güzel giyinmek istedim beyaz kısa kot pantolon ve ona uyan beyaz bir gömlek giydim iyi göründüğümü umarak kafenin yolunu tuttum bugün hava güzeldi muhteşem bir ilk bahar günüydü ağaçlar yeni çiçek açıyor kuşlar havada neşeyle ötüşüyor insanlar güneşli havanın zevkle tadını çıkarıyordu.
    Bugün moralimi o kızıl vampir bile bozamazdı onunla pek fazla konuşmayı düşünmüyordum zaten arkadaşım bile değildi melisa sürekli aramıza onu dahil ederek ne yapmayı planlıyordu onu da anlamıyordum bunları düşüne düşüne çoktan kafeye varmıştım bile içeri girdiğimde tabiki melisa ortalarda yoktu şu huyundan nefret ediyordum bir kerede geç kalmasa ölürdü sanki sinirime hakim olarak köşeden bir masa seçip oturdum ve onları beklemeye başladım hava güneşli olduğu için insanlar dışarıda kalmayı tercih etmiş kafe boş kalmıştı sessizliğin tadını çıkarmaya başladım yarım saat sonra kapıdan içeriye girdiler öylece kaldım Merve’de tercihini beyazdan yona kullanmış sade günlük bir elbise ve mavi gözlerine yakışan boncuk bir kolye takmıştı. Melisanın ise nasıl geldiğini önemsemedim.  Gelir gelmez komik sandığı şakalarına başlamıştı bile.

Hınzır bir şekilde gülümseyerek
“Oha bakıyorum bugün çok uyumluyuz” dedi aslında dışarıdan bakıldığı zaman haklıydı ama benim için can sıkıcı bir durumdu. Ona susmasını işaret eden imalı bir bakış attıktan sonra garson nihayet menülerimizi getirdi. Melisa kendine milkshake söyledi kısa boylu garson direk Merve’ye döndü ona attığı bakış rahatsız etmişti beni ondan önce davranıp “bizde iki kahve alalım” dedim. Merve yaptığım davranışın şaşkınlığıyla yüzüme tuhaf bir ifadeyle bakmaya başladı yaptığım şey benim de tuhafıma gitmişti gerçekten ama altta kalmamak için pişkin pişkin “ne var?” diye sordum o ise gözlerini anında masaya indirip çekingen bir ses tonuyla “hiç…” dedi melisa ise ne olup bittiğiyle ilgilenmiyordu bile. Pis pis insanları dikizliyordu küçük boy sapık. Kısa bir bekleyişin ardından garson içeceklerimizi masaya bırakıp bana ters ters bakarak gitti. Göt herif kıza asılmaya çalışıyordu anlaşılan bu yerden iyece nefret etmeye başlamıştım. Melisaya dönüp “buradan çıkıp başka bir şeyler mi yapsak?” diye sordum. Olumlu cevap vereceğini biliyordum aksiyon meraklısı psikopatın. Mutlu bir şekilde “sinemada korku filmi izleyelim” dedi işte beklediğim cevabı almıştım.
Gerek olmasa da onun da fikrini almak için turuncu kafaya döndüm gördüğüm manzaranın bakışıyla dünyalar benim olmuştu sanki Merve’nin beti benzi atmıştı. Pislik bir şekilde gülümseyerek “ne oldu sana solmuşsun?” diye sordum o ise yalvaran titrek bir sesle başka bir filme gitsek olmaz mı lütfen? Dedi. Bizim hiçbir lafın altında kalmayan kızıl kaplan adeta süt dökmüş kediye dönmüştü gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Hemen telefonumu çıkarıp en ağır korku filminin en yakın seansına üç bilet aldım. Kızlara biletlerin hazır olduğunu haber verip aceleyle hesabı ödeyerek o iğrenç kafeden ayrıldık onlara gideceğimiz filmi söylemediğim için melisanın yüzünde merak Merve’nin yüzünde korkuyla karışık endişe vardı. Aldığım bakışlarla tatmin olarak yürümeye başladım sinemaya giden yolu yarıladığımızda melisanın telefonu çaldı arayan abisiydi bilmediğimiz bir sebepten ötürü melisayı eve çağırıyordu ne kadar kaması için ısrar etsek de apar topar yanımızdan ayrıldı. Merve’de bu olayı fırsat bilip “tüh nasip değilmiş diyerek” sıvışmaya kalkışınca kolundan tutup “hiçbir yere gitmiyorsun o kadar para verdim” deyip kolundan çekiştirmeye başladım planımın bozulmasına asla izin vermeyecektim…

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 24, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

yaşam ve ölümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin