Ve bu yorgun
Bu hüzünlü yüreği,
Benim değilmiş gibi hiç kimse görmeden,
Şöyle bir yol kenarına bıraksam.
Tam da duygularıma tercüman olmuştu Edip Cansever.Keşke bırakabilseydim yüreğimi bir yerlerde, keşke kaçıp gidebilseydim buralardan. Kaçsaydım kaçmasına ama nereye?
Gideceğim en uzak yer kütüphane olurdu herhalde.Kütüphane benim cennetim.Kitaplar benim kurtarıcı meleklerim.
Gözüm saate ilişince artık uyumam gerektiğine karar verdim, malum yarın okul vardı.Tüm o gereksiz insanların toplandığı mükemmel okulumuz.Herkesin birbirini sınıflandırdığı, kınadığı, her alanda at yarışı gibi koşturulduğumuz, güzide okulumuz.Kim böyle bir okula gitmek için can atmaz ki?
Uykuya dalmak için gözlerimi yumdum, sonrası biraz hayal biraz uyku.
Alarmın çalmasına 2 dakika kala uyandım. Bütün gün o iki dakikayı arayacağımı bilsem de hazır uyanmışken yataktan çıktım, alarm çalmadan kapattım. Hızlı hızlı hazırlandım. Zaten hazırlık anlayışım yaşıtlarımdan oldukça farklıydı. Ben öyle makyaj yapan, saçına fön çeken kızlardan değildim. Saçlarım dalgalı olduğundan kabarıyordu, ben de onları arkadan tek örgüyle yatıştırıyordum. Gözlüğümü de taktım mı hazırdım işte. Sıra kahvaltıdaydı. Annem çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı bile, hatta babamla sofraya bile oturmuşlardı. Annem oldukça bakımlı ve hoş bir kadındı. Çok konuşkan ve girişkendi.Bir ortama girdiğinde dikkatleri hemen üstüne çekerdi. Babam da yaşına göre oldukça fit ve çekici bir adamdı. Onlara hiç çekmeyişim ne acı değil mi?
"Yine saçını toplamışsın."
Annem söylenmeye başlamıştı yine.
"Çünkü okula gidiyorum."
Bir yandan kahvaltımı bitirmeye bir yandan da annemle uğraşmaya çalışıyordum.O kitaplar yerine makyaj malzemeleriyle eğlenen bir kızı olsun isterdi ama şansına ben onun kızıydım.Keşke o da bunu kabullenseydi de bu işkence son bulsaydı artık.
"Bari ruj sür, yüzün hayalet gibi."
"Rahat bırak Elçin'i Leyla."
Canım babam beni kurtarmıştı sonunda.O da olmasa annemle birbirimizi boğazlardık herhalde.
"O kadar ekmek yeter bence Elçin."
Annem yine rahat duramamıştı. Sürekli bende eleştirecek bir şeyler buluyordu.Elimdeki dilimi bırakıp masadan kalktım.
"Ben geç kalıcam zaten, görüşürüz." diyip hızla evden çıktım.
Kış gelıyordu, hava iyice soğumuştu.Montumun önünü çekmediğime pişman olmuştum hemen ama biraz hava almaya, daha doğrusu ferahlamaya ihtiyaç duyduğum için öyle yürümeye devam ettim.On beş dakikada okula varmıştım bile.
"Elçin!"
İpek'in sesiydi bu.Tek ve can dostum İpek.O olmasa okul gerçekten çekilir bir yer değidi.Bana yetişmesi için onu bekledikten sonra beraber sınıfa çıktık.Sınıfta herkes küçük gruplar halinde sohbet ediyordu, o küçük gruplardan hiçbirine dahil olmadığım için yerime geçip defterlerimi çıkarmaya koyuldum.İpekse hemen bir muhabbete dahil oldu.En yakın arkadaşım olmasına rağmen İpekle çok farklı yanlarımız vardı. O konuşkan, sosyal, alımlı, hoş bir kızdı. Herkes tarafından sevilir, tanınırdı.Bense çürük elmaydım onlara göre, sessiz ve tuhaf kız.Oysa bu benim seçimimdi. Ben olayların ortasında olmaktansa gözlemleyen olmayı seviyordum ya da sevdiğime inandırmıştım kendimi, bilemiyorum.
Dersler yine hangimiz daha sıkıcıyız yarışı içindeydiler.Ben birinciliği sabahki coğrafyaya vermiştim bile.Neyse ki son derse gelmiştik ve zilin çalmasıyla özgür kalacaktık.son 5 dakika kala kapı tıklatıldı ve müdürümüz içeri girdi, onun arkasından da o. Uzun boylu, beyaz tenli, siyah dalgalı saçlı, mavi gözlü bir çocuk.Hepimiz bakakalmıştık. Hiç benlik bir hareket değildi ama ben de gözlerimi ondan alamıyordum.O ise hiçbirimize bakmıyordu bile. Yüzünde oldukça somurtuk bir ifadeyle önüne bakıyordu.
"Merhaba arkadaşlar, size Bora'yı tanıştırmaya getirdim." dedi müdür bey.
Bora diye tekrar ettim içimden.Bora nihayet kafasını kaldırdı ve sınıfa bakıp zoraki de olsa bir saniye gülümsedi.
"Çok yakışıklı ya."
İpek kendini tutamayıp kulağıma fısıldadı.
"Gıcık bir şey bence." dedi ben de.
Neden böyle demiştim ki? O sınıfa girince herkes gibi benim de dibim düşmüştü ama böyleydim işte ben, söyleyemezdim. Hem söylesem ne değişecekti ki sanki bana bakacaktı da.Bunun ihtimalini düşünmem bile o kadar saçmaydı ki.Ben düşüncelerimle boğuşurken zil çaldı.Sınıftakiler hemen Bora'nın etrafına toplandılar.Bense hemen eşyalarımı topladım.
"Hadi biz de gidelim." dedi İpek.
"Benim gitmem lazım, sen git."
Şu an Bora'yla hayatta konuşamazdım.Heyecanlanmış mıydım yoksa düpedüz paniklemiş miydim bilmiyorum. Kendimi hızla sınıftan dışarı atıp hızlı hızlı eve geldim.Kendimi yatağa attığımda aklımda sadece o başı öne eğilmiş çocuk vardı.Bana bakmayan o mavi gözler."Aptal Elçin sana neden baksın zaten" diye bağırıyordu iç sesim.Yataktan kalkıp aynanın karşısına gittim, gözlüğümü çıkardım, örgümü açtım.Neden yapmıştım şimdi bunu? Sonra iç sesim bir kez daha konuştu.
"Neden bakmasın Elçin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON BİR SAYFA
ChickLitElçin için cennet bir kitaplıktı, kitaplar onun kurtarıcı meleklerleriydi. Kalemler ve defterler ona verilmiş en büyük mucizelerdi. Ve sonunda en güzel öyküsünü buldu.