twenty nine

53 7 1
                                    

kimtae: kurabiye
nerdesiniz?
kapıdayım

jeonkookie: geliyorum hyung
şey tek geleceğim
yugyeom'un işi çıkmış

kimtae: gerizekalı dşşşdşdsisiw
yugiyle konuştuğumu bilmiyor
of çocuk ya|
ya öyle mi
ne işi varmış

jeonkookie: bilmiyorum ki
söylemedi

kimtae: iyi tamam
gel sen

jeonkookie: geliyorum

°°°°°°°°

Arabanın kaputuna yaslanmış bir şekilde onu bekliyordum. Gerçekten moralimi değişik hareketleriyle yerine getiriyordu bu çocuk. Konu o olunca kendimi kaybediyordum resmen. Uzun zamandır ondan uzak durduğum için bu kadar özlediğimin farkında değildim. Ama artık istemsiz sürekli yanında durmak istiyordum. Hiç ayrılmak istemiyordum ondan.

Derin bir nefesi içime çektim. Ardından onun okulun kapısından çıktığını gördüm. Gözleriyle beni aramaya başladı. Birbirine bağladığım kollarımı çözüp bir elimi havaya kaldırmıştım. Beni görmesini bekliyordum. Birkaç saniye sonra beni gördü ve yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. Yavaş adımlarını hızlandırıp yanıma geldi. Beyaz bir tişört ve siyah pantolon giymişti. Lakin bu sade kıyafetlere nazaran taktığı aksesuarlar, ona farklı bir hava katıyordu. Her zaman olduğu gibi onu yine beğenmiştim.

"Hyung!" diyerek yanımda bitti Jungkook. Tatlı bakışlarıyla bana bakıyordu. Nerdeyse aynı boydaydık. Ayağıma giydiğim yüksek tabanlı ayakkabı yüzünde bir iki santim uzundum ondan. Ondan uzun görünmek komiğime gidiyordu ve bir yandan da hoşuma gidiyordu.

"Bücür, selam. " dedim ufak bir tebessümle. Bu gülümseme de nereden çıkmıştı? Genelde hep atışarak geçirirdik konuşmalarımızı veya birbirimize katlanamazdık. Fakat son zamanlarda birbirimize karşı bir zaafımız var gibiydi. Özellikle benim açımdan. Jungkook, zaafım haline gelmişti. Onu düşünmeden duramıyordum. Önceden de böyleydi ama sürekli onu nasıl sinir etsem diye düşünüyordum. Şimdiyse sadece çevremde olsun istiyordum.

"Selam ama ben bücür değilim. " dedi ve dudaklarını büzdü. Ardından kaşlarını çattı. Tepki veriş şekli çok ilginçti. Dudaklarını neden büzdüğünü anlayamamıştım. Tatlıydı.

"Her neysee, atla arabaya. " dedim sabırsızlıkla. Sürücü kapısını açıp arabaya yerleştim. Onun da gelmesini bekliyordum. Fazla bekletmeden bindi arabaya. Benim yanımdaki koltuğa.

"Senin yaşın tutuyor mu oraya oturmaya? " dedim muziplikle. Ona takılmadan duramıyordum. Ona laf sokmazsam ölecekmişim.

"Ya iyi boş yaptın. Yeter be!" diyerek sinirlenişini izledim. Tutup öpsem ya şu an bu çocuğu, ne olurdu? Ağzıma bir tane yapıştırırdı? Muhtemel. Öpmek de nereden çıktı şimdi? Ah, düşünmekten kafayı yiyecektim.

"Ee, ben niye geldim buraya kadar?" diye sordum. Nerdeyse hava kararacaktı ve beyefendinin işi vardı, beni de ayağına çağırıyordu.

" Söyleyeceğim nereye gideceğimizi. Sür sen arabayı, hadi. " diyerek önüne döndü. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladım. Gerçekten merak ediyordum ne yapacağını.

~~~~~~~~

Lunaparka gelmiştik. Yani ben bir işi var zannederken Jungkook'u eğlendirmeye getirmiştim. Somurttum.

"Niye geldik buraya?" soruma cevap vermesi uzun sürmedi. Bunu sormamı bekliyor gibiydi. 

"Lunaparka niye gelinirse o yüzden geldik." dedi gülerek.

"Jungkook, onu anladım da ben niye senin şoförlüğünü yaptım?" dedim. Kaşlarım çatıldı.

"Birlikte eğleneceğiz, o yüzden. Hadi in arabadan artık, mızmızlık yapma!" diye sesini yükseltti bana. Ah, bu çocuk beni çıldırtıyordu. Başıma gerçekten bir bela almıştım.

"Çocuk muyuz biz? " diye sordum istemsiz. Benim kaşlarımı çatışımla o da suratını ekşitmişti.

"Evet, öyleyiz. Liseli çocuklardan farkın yok hem senin, daha geçenlerde ne yaptığını unuttun herhalde. Sus da in hadi arabadan, keyfimi kaçırıp durma. " diyip arabadan indi. Skıntıyla üfleyerek rollercoastera baktım ve mideme kramp girdi. Ardından arabadan inip kaderime razı gelme kararı aldım.

###########

if I could fly || taekook [texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin