"JŪSA KĀRTA...SENİN SIRAN"

37 7 5
                                    

THURİSAZ, ENDLESS

Şafak, yaşadığı kimse tarafından anlaşılmasın diye herkes uyuyana dek gecenin koynunda hareketsizce yatardı.

Bunu, kâbusların beni bulamadıklarını düşünüp geri çekilmeleri için numaradan yattığım uykularda, uykuya yenilmemek adına tırnaklarımı yastığın altından avuçlarıma bastırıp, kendi canımı acıtarak uykuyu kovmaya çalıştığım zamanlar tecrübe etmiştim.

Sağıma da yatsam , soluma da yatsam, yine aynı ağrıyla yattığım yerden kalktığım bir şafak vaktinde, yeniden kendimle baş başaydım.

Hayatımın içinde yada dışında gelişen her şeye tepki vermeyi bırakalı uzun zaman olmuştu. Yine uyuyamamıştım. Olmamıştı. Uykuyu arkamda bırakmıştım ve ondan öylesine çok uzaklaşmıştım ki , artık arkama dönüp baktığımda , onu orda öylece , kolunun altında yastık tutan küçük bir oğlan çocuğu gibi bıraktığım yeri bile göremiyordum.

Geceye kıymık gibi batan şafak gök yüzünü kanatıyordu.
Düşüncelerimi yavaş yavaş kurban ettiğim bu saat diliminde, soğuğu içime ruhumu dondurana dek çektim. Parmaklarımı pencerenin beton zeminine yerleştirdim ve saçlarım rüzgarın etkisiyle savruldu. Halen daha yanan turuncu sokak lambalarının belli bir sırada dikilen görüntüsünü izlerken, onları geceye savaş açan bir sürüye benzetmiştim.

Dudaklarımı araladığımda, yarattığım o küçük boşluktan soğuğun buharı döküldü. Sokağın sonundaki sokak lambalarından bir tanesi söndü. Temizlik görevlisi, ağır adımlarla sokağına başında belirdiğinde bakışlarımı ona kenetledim. Elindeki süpürge ve küreği tutuyor bir yandan da esniyordu. Yerde hâlâ erimemiş kar kalıntıları vardı, umarım basıp kaymaz ve düşmezdi.

Gözlerim yavaşça şafağın çarşaf gibi serildiği göğe yükseldi. Ayın ilk evrelerinde olan hilal göğün uçuk renginin üstünde gümüş renginde bir mızrak gibi parlıyordu. Birazdan gün tamamen doğacak, ay gök yüzünden silinecekti.

Jimin.
Adım Jimin.
Anlamı yeni ay.

Babam ismimim jimin yerine dalmin olmasını istemiş ama babannemin ısrarlarını kıyamayıp ismimi jimin koymuşlar.

Bangchan, evin karşısındaki parkın ara sokağından çıktığında dudaklarım aralandı. Yine bu saatlere kadar sokakta kalmıştı. Deri ceketinin fermuarını boğazına kadar çekmiş olsa da şu an soğuktan tir tir titriyor olduğnu görebiliyorudum.

"Sersem", diye homurdandım pencereyi kapatmadan geri çekilirken. Annemler uyanmadan kapıyı açmalı ve onu içeri almalıydım. Azar işitmesinden hiç hoşlanmıyordum. Parmak uçlarımda yükselerek odamdan çıkarken, ayaklarımın altında ezilen eski ahşap parkelerin gıcırdamaması için içten içe dua ediyordum. Tül perdenin rüzgarın uğultusu eşliğinde uçuşurken omzumun üstünden arkama, açık duran pencerye kısaca baktım ve odamdan çıktım.

Odam hemen holün çaprazindaki ilk odaydı. Kapıya oldukça yakındım. Bakışlarım karanlık koridorda kısaca tur bindirdi.
Tekrar parmak uçlarımda yükseldim, ayağımda çorap olduğu için bastığım yerde çok fazla ses çıkmıyordu.Dış kapının kilidini yavaşça açarken, bir elimlede kapıyı ileri doğru ittiriyordum. Kilit açıldığında kulpu yavaşça ve kapıyı açmamla birlikte Bang la burun buruna geldik. Bangchan, üç kardeşlerimden biriydi; bir ikizi vardı. Liseden bu yıl mezun olacaktı. Geçen hafta Bangchan ve Bangchin 'nin on sekizinci yaş günü nü kutlamıştık. İkizi bangchin, Bangchan' ın kopyası gibi olsa da karakter olarak birbirlerinden tamamen farklıydılar.

İki farklı, tamamen aynı bir yansıma...

Bir de Yura vardı. O ikizlerden bir yaş büyüktü, şu an okulu için şehir dışındaydı. Yura Busan'da üniversite okuyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 23, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ENGEREK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin