"Oh! Kurt gibi acıkmışım!"diyerek elindeki tavuk parçasından kocaman bir ısırık aldı Chan. Minho onun iştahla yemeğini yemesini izlerken karşısındaki sandalyeye oturmuştu. Dirseklerini masaya yaslayıp çenesini ellerine bastırdı ve sevdiği adamı izlemeye devam etti. Kısa süreli de olsa sevgilisi olan adam. Gözlerini Chan'ın her bir santiminde özenle dolaştırdıktan sonra derin bir nefes çekti içine. Bir süre sonra Chan gözlerini ona çevirince gülümsemesi biraz daha büyümüştü.
"Sen, neden yemiyorsun?"diye sordu Chan kaşlarını çatıp sandalyesinde geriye yaslanarak. Minho yavaşça omuzlarını silkti.
"O kadar aç olmadığımı fark ettim. Seni izlemek daha zevkli."dediğinde, Chan bir süre gözleri kırpıştırıp ona baktıktan sonra kulaklarını kızarırken hafifçe gülümsemişti.
Chan yemeğini yemeye devam ederken Minho gözlerini ondan ayırdı ve telefonunu eline alıp oynamaya başladı. Chan kolasından bir yudum alırken gözlerini Minho'nun üzerinde gezdirdi. Çok zayıf görünüyordu. Acaba kendisini mi kısıtlıyordu? Gözündeki şu izi de merak ediyordu. Ama bir türlü soramıyordu ona. Farkında olmadan hadsizlik yapmak istemiyordu.
"Senin de yemeni istiyorum."dediğinde, Minho gözlerini telefondan çekip ona çevirdi. Chan bir tavuk parçasını alıp Minho'ya doğru uzattığında bir tavuğa birde Chan'a baktı. Derin bir nefes aldı ve sevgilisinin elindeki tavuğu aldı.
"Yiyeyim bari."
Yemeklerini bitirdikten sonra birlikte çöpleri topladılar ve oturma odasına geçip koltuğa sarmaş dolaş oturarak Netflixten filmlere bakmaya başladılar.
"Saksı Olmanın Faydaları'na ne dersin?"diye sordu Chan gözleri televizyonun ekranındayken bacakları arasında oturan adamın yumuşak saçlarını seviyordu.
"Hayatım boyunca bir saksıydım ama hiçbir faydasını görmedim."dediğinde Minho, Chan kıkırdadı ve elini Minho'nun yüzüne doğru indirip yanaklarını sıktı. Minho'da gülerek Chan'ın elini ittirmeye çalışmıştı.
"Bu kadar tatlı olma, tamam mı? Olma!"diye gülerek bağırdığında Chan, Minho'nun kahkahaları tüm evi rengarenk boyamıştı sanki. Minho uzun zaman sonra ilk defa bu kadar mutluydu. Chan, Minho'nun bu tatlı haline erirken onu gıdıklamaya başlamış ve onun daha çok kahkaha atmasına neden olmuştu.
İkili bu şekilde eğlenirken kapının açıldığını bile duymamışlardı. Diğer üyeler içeri giripte onların eğlenen hallerini gördüklerinde şaşkınlıkla donup kalmışlardı. Normalde böyle olmaması gerekiyordu, farklı bir şeyler vardı. Çok büyük farklar.
Hyunjin birkaç adım öne atıp boğazını temizledi ve ikilinin onlarını farketmesini sağladı. Chan merakla 6 çocuğa bakarken, Minho hızlıca koltuktan destek alıp koltuktan kalktı ve üstünü başını düzeltti.
"Ne ara geldiniz? Hiç duymadım."dedi elleriyle saçlarını geriye yatırarak.
"Şimdi girdik, çok olmadı. Asıl siz ne zaman geldiniz? Hastaneden çıkacağınızı söylememiştin?"dediğinde Hyunjin, Minho elleriyle oynamaya başlarken gözlerini Chan'a çevirdi. Bir süre Chan'a baktıktan sonra tekrardan gözlerini çocuklara çevirdi.
"Biz daha bu sabah çıktık. Size haber verecektim ama telaştan yazmayı unutmuşum."dedi hızlıca elini ensenine atarken. Ensesini ovmaya başladığında, Jeongin artık dayanamayıp hızlıca koşup Chan abisine sarılmıştı. Tabii ki de Chan'ın hafıza kaybından haberleri yoktu. Minho, bazı şeyleri atlamıştı.
"Ihım, çocuklar..."dedi gergince ama kimse onu dinlemiyordu o anda. Hepsi Chan'ın şu an burada olup koltukta oturuyor olmasının sevincini yaşıyorlardı.