9

31 5 12
                                    

8818 - Bölüm 9


Kwon Jiyong oldu olası dikkat sorunları yaşardı ancak onun, Youngbae ile olan konuşmalarını her defasında sildiğini unutup yeniden mesajlarını kontrol etmeyi bırakması üç haftasını almıştı.

O gün, Youngbae'nin kendisine yazdığı gün, Jiyong'un hayatına son vermeyi kafasına koyduğu gündü.

Sanırım bu kararı üçüncü alışıydı? Dört mü? Kim bilir, zihninde elini kolunu bağlayan düşüncelerle o kadar uzun zamandır yaşıyordu ki, en son ne zaman rahat bir uyku çekmişti acaba?

Uzun uğraşlar sonucu daldığı uykusundan, kabuslarından biri tarafından uyandırıldığında kendini nefes almak için balkona nasıl attığını o da bilmiyordu.

Serin havayı ciğerlerine hapsetmeye çalıştığı ilk seferde öksürmüş, daha sonrakilerde ise bu öksürüğü bir krize dönmüştü.

İnsanın içini titreten soğuk havaya rağmen terlemeye başladığında panik tüm vücudunu ele geçirmek üzereydi.

Öte yandan yatağının bas köşesindeki komidine bıraktığı telefonuna ardı ardına gelen mesajları duyuyor ama tepki veremiyordu.

Basit bir panik atak, diye düşündü. Bu ilk değildi, defalarca yaşamıştı. Sakinleş, birazdan geçecek.

Sonunda bacaklarında yeterli gücü bulduğunda odasına dönüp telefonunu eline aldı ve ekrana düşen mesajı okudu, henüz sakinleşebilmiş değildi.

Youngbae: İyi misin?

Balkonun kenarından uzaklaş.

Hey?

Jiyong evine girmemi istemiyorsan bir cevap ver.

Jiyong sakinleş.

Yanına geliyorum.

Okuduğu mesajlar buz tutmuş bedenini alevler arasına düşmüş gibi hissettirirken, bir cevap yazmaya yeltendiyse de gelen yeni bir bildirimle olduğu yerde donup kalmıştı.

Youngbae: Yatağına geç ve sırtını balkon kapısına dön, yanına geliyorum.

Youngbae'ye alışmak istemediğini söyleyen adamın, diğerinin söylediği her şeyi yapıp yatağa uzanışı ondan gelen mesajları okumasından yalnızca bir iki dakika sonraydı, kesinlikle daha fazla değil.

Jiyong önce sırtı dönük olan balkonundan odasına ilerleyen adım seslerini ve hemen ardından burnuna dolan kokuyu fark etti.

"Youngbae?"

Herhangi bir cevap alamayınca yeniden seslendi, hala sırtı dönüktü.

"Youngbae, sen misin?"

"Sakinleş," diğerinin sesi kulaklarında dolduğunda hissettiklerini tarif edecek gücü kendinde bulamayacağını fark etti çocuk. Hoş, denemeyecekti de. "Benim, sakinleş."

Aceleci ama gürültülü olmayan adımlar çoktan yatağın diğer tarafına yönelmiş, aralarındaki mesafeyi en aza indirmişti. "Yanına geleceğim, tamam mı?"

Jiyong cevap vermedi ve bu sessizliği hemen arkasındaki çocuğa bir onay verdiğinde Youngbae, aralarındaki mesafeyi tamamen kapatmamaya dikkat ederek yatakta, onun yanındaki yerini aldı.

Jiyong sanıyordu ki dakikalardır aldığı her nefes ciğerlerinden bir öksürükle geri gelen o değilmişti de, şimdi diğerinin burnuna dolan kokusu onu içinde bulunduğu karmaşadan çekip çıkarıyordu.

"Sakince nefes almamı istiyorum," Youngbae'nin sesi o kadar yatıştırıcıydı ki Jiyong bir an bulundukları durumu göz ardı edip derin bir nefes almıştı.

"Saçlarına dokunabilir miyim?"

Yeni bir sessizlik, yeni bir onay verişi doğururken Youngbae krizin etkisiyle sersemlemiş çocuğa tamamen yaklaştı.

Jiyong'un başı, kendi göğsünün biraz sağında kaldığında Youngbae aralarındaki mesafeyi tamamen kapattı ve ellerini, kırmaktan korktuğu bir cam parçasıymışcasına diğerinin saçlarında gezdirmeye başladı.

"Gözlerini kapat."

Jiyong onun söylediğini yaptı.

"Harikasın," dediğini duydu diğerinin. "Harikasın, sen uyuyuncaya dek burada olacağım. Sadece uyumaya çalış."

Jiyong onun söylediğini yaptı.
Yeniden.

Yorgunluğu ona baş edemediği bir sakinlik verdiğinde düşünmeden edemedi, başını göğsüne yasladığı çocuk yalnızca ellerini onun saçlarında dolaştırırken bile nasıl bu kadar güven verici olabilirdi?

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ve Jiyong, uykuya tamamen teslim olmadan önce kurulan cümlelerin onun varış noktası olacağını da bilmiyordu.

"Youngbae," diye seslendi diğerine, yeniden derin bir nefes aldı. "Düşecekmişim gibi hissediyorum."

"Kimse beni tutamayacak ve ben," biraz durdu. "O uçurumdan düşüp en dibe çakılacak gibi hissediyorum."

Youngbae'nin saçlarındaki elinin çok kısa bir an için hareketsiz kaldığını fark etti ve Youngbae elini onun saçlarından çekti.

"Eğer," dedi. Jiyong'un saçlarındaki elinin yerini, dudaklarına bahşetmeden hemen önce konuştu. "Eğer kimse elini tutamazsa, ben de senin kanatların olurum."

Karmaşanın hakim olduğu koyu kahve saçları nazikçe öptü. "Ben senin kanatların olup, senin en dibe çakılmana engel olurum Jiyong."














Arada kaldığım bir bölümdü ancak yine de yayınlamaya karar verdim.

Jiyong'un ruh halini anlamaya çalışmanızı talep etmiyorum, çünkü oldukça büyük sarsıntıların arasından geçip giderken, her defasında benim isteğimin dışında dahi olsa bir farklı yöne evrileceğini tahmin ediyorum.

Umarım ilginizi dağıtmamışımdır, okuduğunuz için teşekkürler.


8818   |GDYB|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin