1st second

399 42 2
                                    

"Hitto," yumuşak sesli, uzunca bir kadın, elindeki poşetleri arabaya yerleştirirken içeriye doğru seslendi.

Eğer bir rüyadaysanız, bir rüyada olduğunuzu fark edemezsiniz. Belki her şeyin varla yok arası olduğunu fark edebilirsiniz, her şeyi soluk bir suluboya çizimine benzetebilirsiniz, ama o an yaşadığınız hiç bir duyguyu bu inanca göre yönlendiremezsiniz.

Kakucho da şuan yaşadıklarının eski bir anı olduğunun farkında değildi. Annesini uzun zamandır kanlı canlı görmediğinden, bilinçaltı annesinin yüzünü tam yerleştirememişti, ama bu bir rüyaydı ve akıp gidiyordu.

"Eğer böyle yavaş hazırlanmaya devam edersen seni bırakıp babanla gitmeye karar vereceğiz."

Yüzü olmayan bir kadın Kakucho'nun sahnesine girdi. Kakucho kadına baktı ve bir şeyler mırıldandı. Küçük çantasına birkaç kitap ve kalem koydu. Çantasını kapatmadan önce, çantaya yedek kıyafet koyan annesini izledi ve fermuarı çekti.

"Hadi, baban arabada bekliyor."

Sahneler hızla aktı, arabanın motor sesi ve annesi ile babasının konuşması arasında, annesinin düzgün bir şarkı bulmak için radyoyu karıştırdığı sahneye geldi. Annesinin şarkıya eşlik etmek için mırıldanışını ve bir araba parçasının kafasının bir tarafını sıyırıp geçmesini izledi. Bir arabanın altında kalmışlardı, annesi ağzında biriken kanlara rağmen ona gülümsemiş, babasının elini daha sıkı tutmuştu.

Arabada canlı biri var mı, adam ve kadın çok kötü durumda ama çocuk yaşıyor, onu çıkarabilir misin, sağ gözüne bir şey girmiş sanırım ama onun dışında iyi durumda, yoo sol gözüymüş, haraket ediyor mu, şok geçirmiş olabilir çocuk, maalesef aileni kurtaramadık.

Sahneler değişiyor ve insanlar gidip geliyor. Kakucho, her şeyi görüyor ama hiç birinin farkında değil.

Yüzüne atılan dikişlerin taze acısını hissediyor, hemşirelerin dualarını dinliyordu. Onu alacak kimsesi yok mu, hayır, halasının "Ben bir çocuğa daha bakamam." diyen kibirli sesi, hastane odasında tek başına içtiği soğuk çorba, oda 657'deki çocuğu birkaç gün sonra taburcu edeceğiz ama hala kimse onu almaya gelmedi,

Kakucho annesi ve babasının küllerinden kendi kendine yaptığı mezarın yanında oturup bir dua mırıldanıyor.

Kakucho, yapayalnızdı. Gözlerinin önünde ne kadar çok anı doğup batarsa batsın, Kakucho'nun dikkat ettiği tek bir şey vardı, çünkü hepsi aynı sonla bitiyordu.

Yalnız. İstenmeyen kirli bir sokak köpeği kadar yalnız.

Kakucho'yu, büyüdüğü zaman düşünmekten ve hatırlamaktan uyutmayacak, beyninin bir köşesinde maneviyattan çıkıp cisimleşecek duyguydu bu. Bir çocuğun ve bir yetişkinin yalnızlık algısı çok farklıdır, elbette bir çocuk için yalnızlık daha zordur ama bir yetişkin için yalnızlık, ızdırap demektir.

"Gerçekten beni bırakıp gittiniz."

Kakucho, sessizce küllere doğru mırıldandı.

Ardından Kakucho'nun hayal sahnesinde olmayan bir yerden bir ses yükseldi. "Oha, taşaklı yara izi!"

Birkaç adım sesinden sonra, Izana Kakucho'nun yanında bitmişti.

"N'apıyon?"

"Mezar," Kakucho, kafasını kaldırmadı bile. "Ailemi kaybettim."

Izana, mezara doğru bir tekme savurdu. Kakucho'nun gözleri önünde savrulan küller, 2 ya da 3 boyutlu bilinçaltının köşelerine uçuşuyor, birer anı olarak tekrar varolup yok oluyordu.

"Kendine gel! Kimse seni siklemiyor!"

Izana, Kakucho'nun yakasına yapıştığı gibi duvara çarptı.

Kakucho, nasıl bir hayal kırıklığı ve çaresizlik yaşadığını betimleyemezdi bu anda. Izana'nın gözlerinin içine baktı. Sanki her şeyin yeni farkına varıyordu, uzun zamandır tuttuğu gözyaşları -gerçekten, her şeyin başından beri, yarı baygınlık-ayıklık haliyle duygularını bastırmaya ve ağlamamaya çok uğraşmıştı- büyük bir kabulleniş haliyle gözlerinden akıyor ve sıktığı eklemleri birer birer çözülüyordu.

Ve anılar, bir insanın kendini fiziksel etkenlerden savunmaya çalışması kadar çaresiz bir bilinçsizlikle akıyorlardı.

sleeping with ghosts, izakakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin