Bu hikayedeki kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür, gerçek kişiler ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur...
Demeyi çok isterdim ama bazen de aşırı gerçektir. Yani her şey kafama göredir.
13 Mart 2009 / 01:25
Lacivert gökyüzünde yıldızlar saklanmış bulutlar toplanmaya başlamıştı sanki yağmak ister gibiydiler.
Hafif esintili rüzgâr vardı sallanan ağaç yapraklarından hissediliyordu, etrafı siyah görünen ağaçlarla kaplı basketbol sahası vardı, ay ışığında siyah gibi görünen yeşil baklava dilimli tellerle sarılı olan sahayı tek bir sokak lambası aydınlatıyordu, orada basketbol potasının altında beline kadar olan saçları direkle birleşmiş bacakları bedeniyle bütün olmak ister gibi katlanmış, bir kız oturuyor baharı mı karşılayacak yoksa ölümü bekliyor karmaşık bir ruh halindeydi.
Aklında bir ampul yanmış gibi kafasındaki sözcükleri hemen defterine dökmek için hızlıca krem kumaş üzerinde Alaçatı'nın simgesi olan resimli çantasından bir defter çıkardı. O onun günlüğüydü okurlarının hikayeleri ile buluşmasını sağlayan o meşhur günlük, içinde hep farklı birer hikaye şimdi ki ise bambaşkaydı o hikayenin sonunu bilemeyecekti, kim bilir bir başkası yarım bıraktığı yerden devam eder... Defterine şunları yazdı:
"Hepimiz kendi hikayemizin kahramanıyız. Zaten bu değil midir? Bizi biz yapan hepimiz birbirimize benzeseydik bir arada yaşamak sıkıcı olmaz mıydı?"
Bu cümleyi yazdığında sokak lambasının ışığı aniden sönüverdi bir telaşla olduğu yerden doğrulduğu anda defterin sayfası koptu ve rüzgarda süzülen kağıt parçasını gözleriyle izleyip onu yakalamak uğruna adeta dans ediyordu yakalayamayacağını fark edince artık peşinden kovalamayı bıraktı kağıt parçası da yorulmuş olacak ki o da yere yığılı verdi hemen kızcağız koşup bir kere uçmasına izin vermeden tutup defterinin arasına sokuşturdu.
Rüzgar iyice gücünü hissettirdi üşümeye başlamıştı çantası oturduğu yerden alıp koluna takıp sahadan çıktı ve evin yolunu tuttu. Çalılıkların arkasından bir ses duydu normalde korkmazdı ama karanlık olunca cisimleri seçemiyordu insan, gözleriyle hızla etrafı taradı. Aklına iflah olmaz bir düşünce geliverdi "sanki burada geçirdiği zaman son saatleriydi."
çantasından Nokia 3310 marka telefonunu çıkarıp saate baktı. Saat 02:30 olmuştu bile artık eve gitmesi iyi olacaktı yarın okul vardı. Yarın okula geç kalmaması gerekirdi dersleri de boşlamıştı artık onları da toparlaması lazımdı diye düşünerek yola devam ederken çalılardan bir şey sıçradı önüne, derin bir nefes alıp verdi hızla, kedi olduğunu görünce. Tekrar devam etti yürümeye...
Aklından şunlar geçmeye başladı 20 nisanda Ankara'da imza günüm var babam ne dedi "okurlarınla buluşmak istiyorsan derslerini bir an önce toparlan ve silkelen." Babasının son seslenişini duymuş gibi babasının ağzından tekrarladı "Çünkü başarı durduğun yerden kazanılmaz."
Parktan çıkmak üzere arkasından yine bir ses duydu. Hızla etrafına bakınmasına rağmen bir şey fark edemedi yoluna devam edecekti ki boşluktan gelen o sese doğru yürüdü. arkasından sanki bir gölge geçmişti hemen arkasına dönüp bakındı yine bir şey göremedi. Artık korkmaya başlamıştı. Kalbi hızla çarpmaya gözlerine telaş takıldı.
Yavaşça etrafında bir tam tur attı ve boşluğa seslendi 'kim var orada, gecenin bir vakti beni izleyen de kim' sesi oldukça ince ve titrek çıkmıştı korktuğu sessinden anlaşılıyordu. Bir süre bekledi.
Bir ses alamayınca yoluna devam etmek için önüne döndü tam adım atacaktı ki ağzında bir baskı hissetti ve gözleri kapandı. Fakat arkasındaki nefesi hissedebiliyordu gözlerini açmayı denedi, zorlukla açabildi. Etraf bulanıktı. omzundan ona baktı. Onu gördü. telaşla çırpınmaya başladı.
Ayakları yeri tekmeliyor kafası arkasındaki gölgenin göğsüne çarpıyordu ama ondan kurtulmak imkansızdı titrek sesle söylendi ona 'Sen... Ne istiyorsun benden' diyebildi. O da ona söylediği son sözleriymiş gibi 'Seni istiyorum, benim olmanı istiyorum, bana direnmeye kalkışma yoksa seni gebertirim." dedi ve kahkahası yankılandı parkın içinden...
Bir gök gürültüsü duyuldu gri bulutlardan döküldü yağmurlar ikisinin üstüne. Şule'nin çığlıkları son şarkısıydı hayatının - Saat 04.00-
...
13 Mart 2009 /10.00
Türkiye'nin severek takip ettiği 17 yaşındaki ünlü yazar Şule Kurtulmuş bu sabah 06.00'da Çöp konteyner da ölü bulundu diye radyodan çıkan alçak ses tüm odayı doldurdu odadaki tek koltukta oturan Buğra elindeki bardağı aninden yere düşürdü Kalbi durmuş gibi tepkisiz kaldı.
Bir kez daha kulaklarında çınladı şu sözler 'Türkiye'nin severek takip ettiği 17 yaşındaki ünlü yazar Şule Kurtulmuş bu sabah 06.00'da Çöp konteyner da ölü bulundu.' duyduklarının gerçek olmamasını diler gibi kafasını tavana kaldırıp ellerini kalbinde birleştirdi.
Onu kapı aralığında gördü beyaz bir elbise, elbisenin üzerine dökülen kahverengi saçları mavi gözleriyle Şule Buğraya şunları ilettir gibi 'Üzgünüm! sevgilim. Böyle bitmemeliydi ama gitmem gerekli. Seni seviyorum. Kendini sakın üzüp aşka kapatma hep sev sevil olur mu?' dedi ve gözden kayboldu.
Kapı aralığından buğranın oturduğu yerden dizlerinin üzerine biraz önce kırılan cam bardak kırıklarının üzerine çöktüğünü gören Selda buğranın sözlerinin üzerine koşup yanına geldi. 'Şule seni seviyorum. Beni böyle bırakma!' diye bağırken buğra Selda onu göğsüne bastırdı. Buğranın dizlerini fark edince omzundan tutup onu yerden kaldırdı. "Dizlerin kanıyor senin, dur pansuman yapmak lazım." Sinirle Selda'ya bağırarak 'bırak acımıyor canım rahat bırak gideceğim ona ne olduğunu öğreneceğim' dedi ve yalpalanarak yerinden kapıya doğru yürüdü.
"Dur! Bu halde gidemezsin. Ben de geliyorum." dedi Selda, buğra Selda'nın yüzüne bile bakmadan "geleceksen gel ama çabuk ol bir dakika bile bekleyemem." dedi hışımla odadan çıktı ayakkabılarını giyerken Selda kolundan tuttu onu ve birlikte evden çıkıp karakola gittiler.
...
20 Haziran 2009
Artık karakolun adliyenin kapısı aşınmıştı. her gidilişinde. Aldıkları cevap hep aynı "Siz şimdi eve gidin bir gelişme olursa biz siz ararız." ama hiçbir zaman o gelişme olmadı ve dava zaman aşımına, cinayetin katili meçhuldü...
Aylar mevsimleri, Mevsimler yılları kovaladı ama Şule geri gelmedi. Dışarıda bir gök gürledi döküldü bulutların göz yaşları Ankara'nın üstüne...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3 6 5
Novela Juvenilİçimde biriken duyguları artık tutamıyorum bir şekilde onları kusmam lazım fakat kime anlatayım yanımda kimse yok ki... Bir tek ben mi böyleyim bilemem ama ben sadece hayallerime kavuşmanın umuduyla içimdeki çocuğu söndürmüyorum. Bence huzur büyükş...