Beni wattpad üzerinden takibe almayı unutmayın! ❤
Artık bölümleri dikkatlice okuma vaktiniz geldi, mevzuya giriş yapıyoruz. HAZIR MIYIZ ALOOOOO
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. ÇOKÇA YORUM!
İyi okumalar... <3
🌙
5. ZARF
İki durum arasına gerilen algoritmik ip benim hayatımı yönetiyordu. Bu durumu en iyi böyle tanımlardım.
Sıfır.
Sıfıra sıfır.
Bu, şu an olduğum konum. İçinde bulunduğum durum ve çıkmazımın adı.
Peşimden gelirken ona cevap vermedim. Tartışmayı devam ettirmek yerine ''Yolu biliyorum.'' Deyip onu savurmak istediğimde ''Ben bilmiyorum ama.'' Dedi. ''Seni ben bırakacağım.''
Fikrini değiştirmeye yardımcı olan şey neydi bilemezdim ama aklındaki melekler iyilik değil günah dağıtan cinstendi ve amacı kesinlikle bana yardımcı olmak değildi.
Terk'te oturduğumuz yer, maddi ve manevi olan tüm durumumuzu tanımlardı. Herkesin karakteri evi ve olduğu semt sayılırdı ve o beni araştırıyordu.
Benim evimin olduğu sokağa Antika deniliyordu.
Diğer bir değişle Harabe.
Ring'ten sırasıyla çıkıp binanın arka tarafına dolaştığımızda karşıma onun arabası çıktı. Siyah, gecenin bütün ışıklarını üstüne çeken arabasının kapıları yukarı doğru açıldı. Ona eşlik edip arabasına bindiğimde sırtımı koltuğa yasladım. Alçak gönüllülük yapıp teklifini geri çevirmedim çünkü Antika buraya oldukça uzaktı daha doğrusu Ring, Terk'in bütün mevkilerine oldukça uzaktı.
Elini koltuğun koluna koyup koltuğun kolundaki direksiyona elini soktuğunda başparmağıyla bir düğmeye basarak arabayı çalıştırdı. Arabanın içindeki beyaz ledler yandığında kolu geriye doğru çekti ve arabanın tekerlekleri geriye doğru hareket etti.
''Neredensin?''
''Antika.''
Kendi kendisine mırıldandı. ''Harabe.''
Sert bir nefes verip onunla tartışmamak için susmayı tercih ettiğimde evime giden yolları yavaşça aşmaya başladı.
Zamanı ve ışığı baştan keşfeden Uzhan Elendes'in bu yeryüzünde arkasında bıraktığı ayak iziydi. O da bunun bilincindeydi ve oldukça zekiydi. Çünkü Uzhan Hoca oğlum olmasaydı olmazdı derdi. Oğlum olmasaydı burada olmazdım, adım tarihe yazılmazdı.
Ama aynı zamanda küstah, şımarık ve insanları kendisinden soğutmayı kolayca başarabilen birisiydi.
''Sen mirassın, niye bu kadar gaddarsın?'' Diye kelimelerimi tekrar ettiğimde beni düzeltti ve diğer soruma cevap vermedi. ''Adımın anlamı miras.''
Benim çizdiğim yol, sonsuz noktaların ve köşelerin bir araya gelmesiyle oluşan bir yoldu. Yuvarlak. Neredeyse sıfır gibi. Zenbar ise bu yoldan sapmamı sağlayacak olan o isimdi çünkü şimdiden hissediyordum. Sürekli üzerinden geçtiğim adımlarımın üzerine basmak yerine bu sefer etrafından dolaşmıştım.
İlk patlağı burada verdim.
Sonrası... Sıfırın keşfi gibi, devamında geldi.
''En son boğazıma yapışmıştın,'' dediğimde gözleri yolu takip ediyordu. ''Ne değişti de bana kendini sunuyorsun?''
''Vicdanımı rahatlatıyorum.'' Dedi. ''Olaya böyle bak.''
''Babanın ölümü, içinde olduğumuz bu dünyanın frenini patlattı ve biz...'' kasılan göğsüme soluk doldurdum. ''Yokuş aşağı gidiyoruz, sahiden vicdanını ya da herhangi bir yerini rahatlatmanın sırası mı?''
Bana baktı. Kızaran gözlerim ve gözlerime vuran ışık bakışlarımın kısılmasını sağladı. Yüz ifadem nasıldı bilmiyordum ancak o benimle ilgili bir şeyler düşünüyordu. Kafasında tilkiler değil şeytanlar vardı.
''Tekrar boğazına yapışmamı mı istiyorsun?''
''Niye hiçbir şeyi umursamıyorsun?''
''Çünkü dünya bir şeyleri umursarsan çekilmez oluyor. Bazen kabullenmek ve kenara koymak, onun için çabalamaktan daha kolay.'' Kısa bir nefes aldı ve göğsü yükseldi. ''Yokuşu da aşağısı da, beni bağlamıyor. Seni de bağlamasın, herkes çıkarları için savaşır. Ben her şeye sahip bir adamım, bir çıkara ihtiyacım yok.''
Araba benim evimin sokağına girdiğinde ona döndüm. ''Peki ya benim bir çıkarım varsa?''
Arabanın tekerlekleri turlarını giderek azalttı. ''O zaman kendi kibrinde boğulana kadar kazanırsın. Sonra biri gelir, çıkarı için seninle olur ve her şeyini kaybedersin. Hayatını bile.'' Araba durduğunda ''Geldik.'' Dedi.
Elin kapının koluna uzandığında yüreğimdeki ağırlık azalmış ve eskisinden daha da artmıştı. Vicdanımın terazisi bozulmuştu. Zenbar ise terazimi bozan ağırlıktı.
''Sana sadece mevkiyi söylemiştim...'' diye konuştuğumda kapısının önünde durduğumuz evime baktım. Dudakları gerildi.
''Benim bu şehirde ulaşamayacağım insan, ulaşamayacağım yer yok Vasmina,'' dedi sakince. Ring'te söylediği kelimelerini tekrar etti. ''Bu şehir, ışıkları söndüğünde benim adımı fısıldar. Her şeyi unut, bunu unutma.''
Arabadan indiğimde kapı otomatikman kendisi kapandı. Arabası önümden kayıp hızla gittiğinde evimin bahçesine girdim ve oradan eski ahşap kapısına ulaşarak kapıyı açtım.
Üzerimdeki ceketi çıkararak duvardaki ahşap askılığa astım dizimi kırıp ayaklarımı sırayla kendime çekerek botlarımı çıkardığımda salonuma gitmek için yürüyecektim ki ahşap çift kapılı dış kapımın posta deliğinden büyük bir zarf atıldı. Zarf ayağımın ucuna pot bir şekilde düşerken hızla kapıyı açıp kimin attığına bakmak istedim.
Kimse yoktu.
Kaşlarım çatıldı, evimin köşesine kıvrılan sokaktan motor sesi gelirken ses hızla uzaklaştı. Bir paketçi, kimden geldiğini anlamıştım. Korku damarlarımı genişletirken kapımı kapatıp arka arkaya kilitleri vurup yerdeki zarfı elime aldığımda zarfa baktım.
Zarfın içinde geçmiş vardı.
Ve geçmiş Zenbar'a aitti.
🌙
Eee?
Not: erkek karakterimizin adını (Zenbar) bir arkadaşımla bulduk ve anlamı da bize özel çünkü adı uydurduk. Miras değil, ileride bunu açıklayacağım. Yani, yerli ve milli Zenbar'ımızı açıyorum hepimize hayırlı uğurlu olsun.
Zarfı kim, neden bıraktı sizce?
Zenbar Elendes ve devasa cümleleri...???
Peki ya Vasmina?
Biliyorum kısa, bölümler çoğunlukla bu şekilde olacak ve her hafta 2 BÖLÜM GELECEK. Pazar ve çarşamba.
Bir saniyenin önemini bilin, zamanı çağlara ayırın ve her dönemde devrimler yaratın.
Sizi seviyorum.
-yas ve yük
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÜRETKAR ~ SONSUZU YAŞAMAK | +18
Dla nastolatkówGözlerim bağlı, göğüslerim onun gözleri önüne serili öylece uzanıyordum. Isırmaktan kan kırmızısını aratmayan dudaklarımı araladım. ''Bant?'' sesim içime kaçmış gibiydi, beni duyduğundan bile şüpheliydim. ''Göğüslerinin üzerini bantlamamı mı isti...