Merhaba merhaba merhaba
!!!Dikkat ⚠️ !!!!!
Bu fici korona zamanı yazmıştım hatta ondan daha önce bile olabilir. Bu yüzden çok acemice bir fic. Hem yazım dili olsun hem de konusu olsun. Yayınlarken sadece beni rahatsız eden birkaç kısmı değiştirdim, onun dışında dokunmadım çünkü bu benim ilk ficim ve olduğu gibi kalsın istedim. Tek sebebi bu da değil, yeni yazdığım ficlerim var ve açıkcası kendimi oldukça geliştirdiğimi düşünüyorum. Onları yayınlayınca aradaki gelişimi herkesin görmesini isterim. Kitabın sonunda bununla ilgili ufak bir açıklama yaptım ama kitabın başında da olması iyi olur.Kısa bir hikaye olacak ve aynı şekilde bölümler de kısa kısa. Kaosu bu fice yakıştıramadığımdan öyle çok yok. Genel olarak soft bir fic yazdım.
Başka diyeceğim bir şey yok. Çoğu kişinin bu kitabı beğeneceğini düşünmüyorum ama benim için yeri çok ayrı. Bu yüzden silmeyeceğim kitabı.
İYİ OKUMALAR🥹
•^•
Elimde duran mavi kalemimi stresli bir şekilde sallayarak önümde duran test kağıdına baktım. Gözlerim, son on dakikadır olduğu gibi tekrar tahtanın üzerindeki saate kaydı.
Bir dakika kalmıştı.
Son bir umutla, yapabileceğimi düşünerek önümdeki soruya baktım. Soruyu belki de yüzüncü defa okudum ama hayır, yapamıyordum.
Sinirle mavi kalemimi masaya attım ve gözlerimi kapadım. Başım stresten ve kaşlarımı çatmaktan ağrıyordu. Uzun zamandır bu sınava çalıştığım halde yapamamıştım. Her şeyi bildiğime emindim ama iş sınava gelince bildiğim şeyleri unutuyordum.
"Süre bitti çocuklar. Artık bir şey yazmayın!" Namjoon hoca kalın sesiyle bağırınca gözlerimi açtım. Sınıftaki herkes oturduğu yerde hareketlenmeye ve arkadaşlarıyla sohbet etmeye başlamıştı. Namjoon hoca masamdan test kağıdını alır almaz, önümde oturan Hoseok arkasını döndü.
"Nasıl geçti Kook?"
O merakla bana bakarken tek yaptığım yüzümü buruşturmak oldu. Hoseok, yüz ifademden her şeyi anlayınca omuzları düştü.
"Yine yapamadım Hoseok." dedim ve iç çektim. Sanırım yine sınıfta kalacaktım. Eskiden bu tarz şeylerde stres yapan bir insan olmadığımdan çalışmıyordum. Ama bunun yüzünden sınıfta kalınca, ailemi hayal kırıklığına uğrattığım için utanıp çalışmaya başlamıştım.
Ama çalışmam bir fayda etmemişti ve yine yapamamıştım.
Hoseok ne diyeceğini bilemeyerek bana baktı. Kendisi sınavlar için haftalarca çalıştığımı ve ne kadar stres yaptığımı biliyordu. En az benim kadar üzülmüştü böyle dediğime.
"Hemen umudunu kaybetme Kook. Bundan düşük alsan bile sıkıntı değil. Daha önümüzde başka sınavlar da var." dedi beni neşelendirmek için.
Benim hala üzgünce yere baktığımı görünce bu ruh halimi dağıtmak için hızlıca ayağa kalktı ve neşeli bir şekilde ellerini çırptı.
"Hadi kantine inelim. Belki seninki de oradadır."dedi ve kolumdan tutup sıramdan kaldırdı. Aklıma düşen siyah saçlı çocuk ile gülümsedim. Onu görmek istiyordum.
"Şuna bak, nasıl da gözleri parıldadı hemen." dedi Hoseok. İkimiz de aynı anda güldük ve kantine inmek için sınıftan çıktık.
Onunla aynı sınıfta değildik. Bu beni üzse bile bir yandan iyiydi çünkü onunla aynı sınıfta olsaydık onu izlemekten derse odaklanabileceğimi sanmıyordum. İç çektim ve şapşal gülümsememi sildim. Kantine inmek için onların sınıfının önünden geçerken çaktırmadan sınıfa göz gezdirdim.
Yoktu.
Hoseok'un kolunu çekiştirerek hızlandırdım ve kantine inen merdivenleri daha hızlı inmemizi sağladım. Zaten moralim bozuktu ve onu görünce tekrardan iyi hissedeceğimi biliyordum. Hep böyle oluyordu.
Kantine girdiğimizde Hoseok ile hep oturduğumuz yere geçtik. Buraya sürekli biz oturduğumuz için artık bize özel bir yer olmuştu. Kimse oturmuyordu. Eh, bu da benim işime geliyordu çünkü burası kantinin her tarafını görebileceğim bir konumdaydı. Kantinimiz o kadar büyük değildi ve rahatlıkla herkesi görebiliyordum.
Gözlerimi kıstım ve avını arayan bir avcı gibi onu bulmaya çalıştım. Gözlerim hedefini bulunca kalbim tekledi ve istemsizce gülümsedim.
Yine cam kenarının hemen yanında duran masaya geçmişti ve mavi kulaklıklarını takmış dışarıyı izliyordu. Siyah kıvırcık saçları alnına dökülmüş, ince ve uzun parmaklarını yanağına yaslamıştı. Yasladığı eli yüzünden dolgun dudakları biraz büzülmüştü.
Çok güzeldi.
Onu her gördüğümde bunu düşünüyordum. Onunla hiç konuşmamış olsak bile -zaten beni gördüğünden bile şüpheliyim- nasıl biri olduğunu biliyordum. Çantasında mutlaka mama bulundururdu ve okulun önündeki hayvanları beslerdi. İnsanlar için kapıyı tutardı, nazikti ve kitap okumaya bayılırdı. Sınıfında zorbalık yapan birkaç kişiye haddini bildirdiğini de biliyordum.
Mükemmel bir insandı.
"Yine daldın gittin." dedi Hoseok elini gözümün önünde sallarken. İç çektim ve Hoseok'a aldırmadan onu izlemeye devam ettim.
"Ona dalmamak mümkün mü?"
"Mümkün." dedi ve ne ara aldığını bilmediğim kolayı içmeye başladı. Gözlerimi devirdim.
"Sen ne anlarsın aşktan? Odun." diye homurdandım. O da benim gibi gözlerini devirdi ve bana alttan alttan hareket çekti. Gözlerimi büyüttüm ve elimi ağzıma kapatarak kınayan gözlerle ona baktım.
"Çok ayıp Hoseok!"
"Bunu sen mi diyorsun Jungkook?" dedi Hoseok. Haklı olduğu için bir şey diyemedim ve önüme döndüm. Tekrar Taehyung'a bakacağım sırada onun da zaten bana baktığını gördüm.
Bir dakika, ne?
Döner dönmez onunla göz göze gelmeyi beklemediğim için donmuştum. Büyük ihtimalle o da bunu beklemiyordu çünkü bu mesafeden bile gözlerinin büyüdüğünü görmüştüm.
Ne kadar süre bakıştık bilmiyorum çünkü zaman kavramım gitmişti. İlk kendine gelen o olurken hızlıca kafasını önüne eğdi ve uzun, kıvırcık saçlarının gözlerine düşmesini sağladı. Hala şaşkınca ona bakıyordum ve kalbimin yerinden çıkacağını düşündüm. Bu kadar şoka girmemin sebebi ilk defa onunla uzun süre göz teması kurmamızdı.
"Yine bir şey oldu sana. Ben tırsmaya başladım artık." dedi Hoseok tedirgince.
"Hoseok." dedim. Sesim beklediğimden sakin çıkmıştı.
"Ne oldu?"
"Sanırım bayılacağım."
•^•
Bittiiiii
Düzenledikçe bölümleri yüklicem fic bitti normalde