Oy ve yorumlarınız için çok teşekkürler 😊
Keyifli okumalar!Kulaklarıma, esen rüzgarın ve yaprakların hışırtısı çalındığında hissettiğim ürpertiyle gözlerimi yavaşça açtım. Ay ışığının altında uzanmış, tam üstümdeki yaprak dolu dallara bakıyordum. Bana ne olmuştu? En son hatırladığım şey kocaman açılmış bir ağıza doğru ilerlediğimdi.
Sanırım kurtulmuştum. Yavaşça yattığım yerden doğrulduğumda saçlarımın arasına girmiş yapraklar kucağıma döküldü.
"Nova! İyi misin?" Başımı sol tarafa çevirdiğimde Alkın'ın endişeyle bana yaklaştığını gördüm.
Karnımda hatırı sayılır bir acı olsa da "İyiyim." dedim.
Alkın başını sallayarak "İyi, o zaman seni azarlayabilirim." dedi. Ardından yüksek sesle ve öfkeyle "Sen kafayı mı yedin Nova? İntihar etmeye falan mı çalışıyordun yoksa? Hangi akılla o canavarın karşısına tek başına çıkarsın! Seni ölmek üzereyken bulduk, biliyor musun?" dediğinde yüzümü buruşturdum.
"Sonuç olarak ölmedim, acaba bu kısmı atlayabilir miyiz? Başım çok ağrıyor." dedim. Başımın içinde büyük bir basınç vardı. "Ayrıca nasıl kurtulduk biz? Sandık'a ne oldu?" diye sordum merakla.
Egehan diğer tarafımda belirerek "Senin sayende." dedi. "Ona ne yaptıysan içeri girmeyi başardığımızda yerde sürünen bir sümüklüböceğe dönüşmüştü. Asıl ilginç olan ise o haldeyken bile bıyıklarının olmasıydı."
Kaşlarımı çatarak "Kendine gelmişsin." dediğimde sırıttı.
Derin bir nefes alıp "Peki diğer insanlar? Onlar geri döndü mü?" diye sordum umutla fakat Egehan üzüntüyle başını iki yana salladı. "Maalesef. Onları gerçekten öldürmüş. Güçlerini kaybetmesi ölenleri geri getirmeye yetmedi." dedi.
Alkın yanımda diz çökerek parmaklarını karnıma getirdi ve hafifçe bastırdı. Ağzımdan acı dolu bir inleme çıktığında parmaklarını geri çekti. "Uzun bir süre izi kalabilir." dedi soğuk bir sesle. Ayağa kalkacakken bileğini kavradım.
"Bana neden kızgınsın?" diye sordum koyu mavi gözlerine bakarken.
Ayağa kalkarak "Kızgın falan değilim." dedi ters bir şekilde.
Tek kaşımı kaldırarak 'öyle mi' dercesine baktım. Bence gayet kızgındı. Bir ateş etmediği kalmıştı.
"Tamam, kızgınım çünkü kendini saçma sapan bir şekilde tehlikeye attın." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Saçma sapan bir şekilde değil. Ben...sizi korumak istedim. Yani onunla karşılaşmadan önce, öldürülen kişiler eğer bir yıllarını doldurmamışlarsa gerçekten ölmezler sanıyordum. Siz ikiniz doldurmuştunuz ama benimkisi biraz karışık yani ben doldurmadım sayılır. Bu yüzden ölsem de sorun olmayacağını düşündüm. Öyle değilmiş tabii." diye açıkladım.
Alkın dişlerinin arasından "Bu duyduğum en saçma şey. Buna tek başına karar veremezsin. Kahramanlık yapmaya çalışman daha kötü sonuçlara neden olabilirdi!" dediğinde kollarımı göğsümde bağladım.
"Daha kötü ne olabilirdi mesela?" diye sordum.
"Ölebilirdin! Bunun ne demek olduğunu hâlâ bilmiyorsun değil mi? Ölüme o kadar yaklaşmışken bile hâlâ durumun ciddiyetini kavrayamıyorsun."
Öfkelenmeye başlayarak "Bunu neden tartışıyoruz ki? Her şey bitti sonuçta değil mi?" diye sordum yüksek sesle.
"Çünkü başka bir tehlikede yine aynı aptallığı yapmandan korkuyorum!" diye bağırdı. Gerçekten öfkelenmişti ve bu beni korkutmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövmecisi
FantasyKaranlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyordu. Burası normal bir dövmeci gibi görünen ama normallikle uzaktan yakından alakası olmayan bir yerdi. Dükkan göz önünde olmasa da kime sors...