"Evet, ne biliyoruz?" diye sorarak içeri giren Sarp ile ayağa kalktım.
Suç örgüsünü anlamak için hazırladığımız tahtaya baktım ve konuşmaya başladım.
"Elimizde üç kurban var. Üçü de tenha yerlerde öldürülmüş. Üzerlerinde şahsi eşya yok. Elle tutulur kanıt yok. Boğuşma, işkence izi yok. Kiralık bir katilin işi olabilir. Hedefin sadece öldürmek olduğu belli."
"Bir kiralık katil niye üç farklı cinayet aleti kullansın ki? Hem üç günde üç ceset. Çok fazla. Yarın bir ceset daha bulabiliriz." diyen Sarp ile ofladım.
"Bilmiyorum." Masama yaslanırken gözüm hala tahtadaydı. Cinayet büroda uzun senelerce çalışmamıştım ama çaylak da değildim. Yine de bu dava beni hayli zorluyordu.
"Emre'den ses var mı?"
Sarp'ın sorusuna cevap vermeye fırsat olmadan ofisin kapısı tıktıklandı.
Kapı açık olduğu için kapıda bekleyen Emre'yi gördüğümde gülümsedim. Bize son kurbanın kimliğini bulmamızı sağlayacak bir ipucu verebilirdi.
Hevesle Emre'ye bakarken surat ifadesinden bir çıkarımda bulunmaya çalışıyordum.
"Çatlatma insanı. Sonuç ne?" diye sordu Sarp.
"Gönderdiğiniz dövmenin renkleri ilk gördüğümde dikkatimi çektiği için kısa bir araştırma yaptım. O renkler ile böyle bir dövme yapacak yerlerin sayısı kısıtlı." Heyecanla Emre'nin sözünü kestim.
"İstanbul'da kaç yer var?"
"Yedi. Hepsinin bilgilerini telefonunuza gönderdim."
Sarp ile göz göze geldiğimizde Sarp, "Vakit kaybetmeden çıkalım." dedi.
"Kurban umarım dövmesini İstanbul'da yaptırmıştır." derken üzerime ceketimi aldım.
"Kolay gelsin." diyerek ofisten çıkan Emre'den kısa bir süre sonra Sarp ile ofisten çıkmıştım.
"Sence yolda kahve alabileceğimiz bir yer var mıdır?"
Sarp'ın bu sorusuna, "Bilmiyorum. Kaç saattir ayaktasın?" diye soruyla karşılık verdim.
"Eve gittiğimde uyumaya fırsat bulamadan yeni bir cinayet işlendiği haberini aldım."
"Sana o kadar karakoldan geç çıkma, demiştim. Bir kere beni dinlesen ölürsün." dedim sitemle.
Sarp kolunu omzuma atarken "Geçen seneki davada seni dinlediğim için ölümün kıyısından döndüğümü hatırlatırım." dedi.
Bunu bir kez daha yüzüme vurması ile ofladım.
Geçen sene cinayet büronun en büyük olaylarından birini yaşamıştık. Büyük bir uyuşturucu çetesini çökertmiştik.
Yaptığımız operasyonda Sarp'ın binanın arka tarafından giriş yapmasını söylemiştim ve kurulan tuzakta Sarp dikkatli olmasaydı ölüyordu.
Sonuç olarak şebekenin büyük bir kısmını hapse tıkıp soruşturmayı organize şubeye bırakmıştık.
Bildiğim kadarıyla işin başında olan Çetin Akkoyuncu'nun ailesi ve birkaç adamı büyük bir mevla para ile kaçabilmişti.
Karakolun otoparkına girerken "Daha kaç kez özür dilemem lazım?" diye sordum.
"Özür dilemen yetmez. Her seferinde bunu sana hatırlatacağım." diyen Sarp arabasının kilidini açınca "Seninle uğraşılmaz." deyip şoför koltuğunun yanındaki yolcu koltuğuna oturdum.
Sarp yanıma otururken emniyet kemerimi taktım.
Sarp arabayı çalıştırırken bir yandan da dava hakkında konuşuyordu. "Kadının kimliğini teşhis edebilirsek iyi bir ilerleme kaydederiz."
"Eğer bir cinayet daha işlenirse ve biz bir şey bulamazsak dava bizden alınıp üst makamlara verilebilir." dedim can sıkıntısıyla.
Davanın alınıp başkasına verilmesi durumunu hiç sevmiyordum.
Evet, davanın en hızlı ve sağlıklı şekilde çözülmesini isterim ama bana verilen bir davayı kendim kapatmak da isterim.
Otoparktan çıkarken telefonum çalınca cebimden telefonumu çıkardım. Bilinmeyen bir numaraydı.
Merakla, "Kim?" diye soran Sarp'a "Kayıtlı değil." dedim.
"Aç bakalım. Kimmiş öğrenelim."
Sarp'ın dediklerini kafamla onayladıktan sonra telefonumu açtım ve hoparlöre aldım.
"Alo."
"You will die."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümüne Oyun
Literatura FemininaTek bağlantısı cinayetin sadeliği olan üç cinayeti araştıran polislerimiz dava üzerinde çalışamadan ilginç bir şekilde açığa alınırlar. Cinayetin baş şüphelisinin eski bir tanıdığı olduğunu fark eden baş karakterimiz onun kim olduğunu hatırlamak içi...