Soğuk bir rüzgar hissetti ensesinde. Kalacak bir evi olmadığı için bankta yatıyordu, bu rüzgarlara alışıktı. Soğuk ve keskin esen bu rüzgarın içleri ürperten bir de sesi vardı. Ama bu sese yabancı olmadığı için duymazdan gelmek onun için kolaydı. Sağ tarafa dönerken üzerindeki battaniyeye de iyice sarıldı. Aslında bu hali ile battaniyeye gerçekten battaniye demek bile zordu. Hemen hemen her yerinde lekeler vardı ve çoğu yeri yırtıktı. Battaniye, tüm vucüdunu kapatacak kadar büyük olmadığı için sürekli bir yerleri açık kalıyordu. Dişleri titriyor, ayakları birbirine vuruyordu. Gözünü sanki hiç açmayacakmış gibi sıkıyordu. Uykusuna tekrar dönmeyi denedi fakat beceremedi. Gözünü hafif bir şekilde araladı. Birşey göremedi çünkü her yer zifiri karanlıktı. Karanlığı severdi, onla iyi anlaşırdı. Bu yüzdendir sürekli ışık olan yerlerden kaçardı. "Offff, bu gecede ölmesem bari..." içinden geçirmişti bu cümleyi. Uzun saçları rüzgardan dolayı bir sağ bir sola gidiyordu. Yüzünün bir kaç yerinde bıçak kesiği izi vardı. Burnunun yanındaki bıçak kesiği ise epey derinceydi. Burnu uzun ve sivriydi. Dudakları kurumuş, daha genç yaşta alnında kırışıklıklar çıkmaya başlamıştı. 14 yaşlarında yetimhaneden kaçmıştı. Şimdi yaşı 19'du. 5 yıldan beridir dışarıda yatıp kalkıyordu.
Uykusu fazlaydı fakat uyuyamadığı için bankta oturmaya karar verdi. Hafif ve durgun bir şekilde bankın üzerinde bağdaş kurmuştu. Dalgın bir şekilde ayağına baktı. Ayakkabısını çıkarmadığı farketmişti ve bu baya ilginçti. Çünkü ne olursa olsun her zaman ayakkabısını çıkarıp yatardı. Bu ne zamandan beridir böyleydi. Elini ölü bir şekilde ayağına uzattı. Yavaş ve sakin bir şekilde yıpranmış ayakkabısını çıkarmaya çalıştı. Bağcıkları sıkı sıkı bağlandığı için midir yoksa soğuktan dolayı mıdır ayakkabısını çıkarmakta epey zorlandı. "Dün çok yoruldum herhalde! Baksana ayakkabımı çıkarmayı bile unutmuşum." bunu neredeyse bağırarak söylemişti. Yanlız olduğu için bağırmasında sorun olmıyacağını biliyordu. Ya da o yanlız olduğunu sanıyordu...