11. Bölüm: Serap...

555 73 39
                                    

İyi okumalar, oylarınızı esirgemeyinnn lütfen.. Şarkı biraz eski ama çok güzel.

İra'nın güncesinden

4 yıl önce, 8 Ocak

Düşünüyorum da, ne kadar aptalmışım. Sanki dışarıda sıcacık bir hava varken üstüme mont almışım gibiydi halim. Neden bunca yıl kendimi ona sevdirmeye çalışmıştım ki, bak şimdi yarım saat sonra uçağa binecektim.

Doğum günümde verdiği hediye miydi ceza mıydı? Bence o verdiği uçak bileti ve valiz hiç bir şekilde hediye sınıfının yakınından bile geçemezdi. Beni artık yanına almasını; birlikte yaşamayı, yalnız olduğum, tiksindiğim yetimhaneden kurtulmayı beklerken, beni Japonya'ya göndermeyi ve benden kurtulmayı seçmişti.

En çok acı veren şeyde; senin hayatının merkezi yaptığın, onsuz yaşayamam dediğin, değer verdiğin kişinin seni bir çöpmüşsün gibi atması, umursamaması...

Buraya gelmeye bile tenezzül etmemişti. Bense aptal gibi kapıdan çıkıp gelmesini bekliyordum. "Bir hata yaptım benim güzel kardeşim" diyip eve götürmesini bekliyordum. Gözlerim yanıyor ve ben buna, olanlara direnemiyor, dayanamıyordum. Her zaman bir şeylerden kaçarken yaptığım gibi kulaklığımı kulağıma taktım ama şarkı açmaya cesaret edemiyordum. En sonunda bu seslerin içindeki kendi sessizliğime dayanamayarak oynat tuşuna bastım. Eski bir şarkıydı ama güzeldi, içine çekiyordu. Buradan efkarının kokusunu alıyordum sanki...

Artık daha çok ağlamak istiyordum ama yapmayacaktım. Beni kaybettiği gibi kazanmak zorunda kalana kadar bu böyleydi. Son bilet kontrolü için herkes sıraya girmişti, ben de fazla beklemeden arkasına takıldım. İlk kontrolde valizimi atarcasına vermiştim ve şimdi bunun vicdan acısını çekiyordum. Sonuçta doğum günü hediyemdi. "Ne kadar saçma bir hediye." diyerek kendime göz devirdim. Hediye mi, ceza mı?

Uçaklardan hep nefret etmiştim, şimdi komik geliyor kendi düşünceme takılmak. Hep derdim abimle bir yerlere giderken "Uçaklar insanları ayırır" diye. Komik, şimdi kendi halime gülüyordum. Sanki çok süper bir şey yapmış gibi aldığı Business bileti gözüme sokmuştu.

Dişlerimi istemsizce sıkıyordum ve bu canımı acıtmaya başlamıştı. Hoş kalbimden fazla hiçbir yerim ağrıyamazdı şu an. Ağrırsa da ben izin vermezdim! Bu olay kalbimde öyle bir yer etmeliydi ki, beynim asla unutamasın. Asla affetmesin. Bir daha asla böyle bir duruma düşmesin. Bir daha asla hiç kimseye bu kadar değer vermesin. Anladığım bir diğer şeyde; insana ne kadar değer verirsen, bir o kadar uzaklaşıyordu. Kaçan kovalanır mantığı işte. Neden değer veren, kalan kovalanmıyor da, bırakıp giden, kaçan kovalanıyordu? Neden kaçan daha değerliydi?

Yolculuk on iki saatlik bir yolculuktu, sonuçta şu an dünyanın başka bir ucuna gidiyordum. Şaşırmadığım gibi girişte kadın beni portakal suyuyla karşılamıştı ve iki saattir bu olana gülüyordum. Komik olduğundan değil ama sinirden, sinirden...

Japonya'da ki günler...

Havaalanında beni bekleyen kırk beş yaşında olduğunu düşündüğüm bir çift beni karşılamışlardı. Çocukları olmadığı için bana bakmak istediklerini söylemişlerdi ve abimde uygun görmüştü. Şimdi anlıyorum da kim bilir belki onlar da benim gibi garip güçlere sahip bir aileydi.

Eve gelmiştik, benim için hazırladıkları pembe odaya geçmiş ve valizimi yatağın altına atmıştım. Burada kalmak gibi bir düşüncem yoktu. 

Ertesi gün beni okula yazdırmışlardı ve bu okul sert kurallara sahip, yatılı bir okuldu. Sadece haftasonları gidebildiğim çakma ailemin yanına artık gitmek için dua ediyordum. Kaç kez okuldan kaçmayı denesemde başarılı olamamıştım. Dört yılımı burada heba etmiştim ve şimdi ise okuldaki son bir kaç günümü yaşıyordum. 

Taç VarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin