8. Kelebeklerin İhtilal Gibi İntiharları

79 4 20
                                    







"Kelebeklerin İhtilal Gibi İntiharları"




Duyguların esiri olmak kadar duygulardan kaçmakta bir intihar mıydı?
Sevgi de intihar mıydı?
Kelebeklerin intiharı.
Aynı koza içerisine sığınan iki kelebeğin baş kaldırışı.
Kozasına esir düşmüş, bir grubun isyanı.

Kelimeler bazen duyguları anlatmaya yetmez değil mi? Belki en zoru anlatmaktı, hissetmek işin en kolayıydı. İtiraf ise en zorlarından biriyken, asıl en zoru kendine itiraf etmekti.
Bunu hiç yapamamıştım, belkide yapmaya cesaretim olmamıştı. En basitinden denememem bile duygular konusunda korkak olduğumu mu gösteriyordu? Belki.
Belki de korkak değildim, bu benim kendimi savunma mekanızmamın bir parçası olabilirdi.

Arabayla Poyraz'ın evi olduğunu düşündüğüm bir yere gelmiştik. Yol boyu başka bir şey konuşmamıştık, duyduklarım yeterince kafamı kurcalarmıştı. Garajın kapısını açıp arabayı park etti. Kucağımda uyuyan küçük Poyraz'a ardından bana baktı.
"Uyudu mu?" Küçük Poyraz'a kısa bir bakış atıp Poyraz'a döndüm. "Evet." dedim fısıldayarak. "O zaman burada kalması daha iyi olur, oldukça korktu." Cevabımı dinlemeden arabadan inip bagaj kapağını açtı. Küçük Poyrazı daha sıkı tutup kapıyı açtım ve arabadan indim. Hava oldukça soğumaya başlamıştı. Bagajın kapağını kapatıp yanımıza geldi. "İçeri girelim, gelin." Kafamı yavaşça evet salladım ve kapıya doğru yürümeye başladık.

Evin içerisi mat gri ve beyaz tonlarındaydı. Grinin ağrılıklı olduğu evde oldukça azda olsa siyah vardı. Üst kata çıktığımızda beyazın yerini siyahın aldığını açıkça belliydi.
Küçük Poyraz' üst katta girdiğimiz bir odaya yatırdıktan sonra yanına uzandım. Bunu, istemsizce yapmıştım. O kadar masum ve huzurlu uyuyordu ki sanki her şey yoluna girmiş gibiydi. Ama yolunda olan tek şey kurtulmuş olmasıydı. Kafamı Poyraz'a çevirdim.

Poyraz kapının girişine yaslanmış ve kollarını önünde birleştirmiş öylece bize bakıyordu. Derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Gözlerim gülümsemesine takıldı bir kaç saniye, ardından gözlerimi kaçırdım.
Lanet his. Çığlık atmak istiyorum. Lanet.
Küçük Poyraz'ın saçlarını öptükten sonra yavaşça ayağa kalktım. Büyük yatağın hemen yanındaki gece lambasının ışığını kıstım ve yavaş adımlarla odanın çıkışına doğru ilerledim. Poyraz hala kapıda duruyordu ve karnımdaki lanet his, sanki kanıma verilen bir uyuşturucu gibi giderek etkisini artıyordu. Tam önünde durdum.

"Eve gitsem iyi olacak." diye mırıldandığımda bir kaç saniye öylece bekledi. Düşünüyor gibiydi. Sesli bir nefes verdikten sonra kafasını ağır ağır evet anlamında salladı. "Arabamın anahtarı girişteki askılıkta asılı, onunla git." Onun arabasıyla gitmek mi? Ah, hayır.
Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Teşekkürler ama gerek yok. Taksiyle giderim. Hem yolu bilmiyorum." İkimizde, küçük Poyraz'ın uyanmaması için fısıldıyorduk. Önünde birleştirdiği kollarını indirdi. Önce reddecek gibi konuşacaktı fakat kendisini durdurdu. Yavaşça geri çekildiğinde aslında gitmek istemediğimi anlamıştım. Neden böyle bir şey istediğime anlam veremiyordum.

Başka hiçbir şey konuşmadan öylece önünden geçip gittim. Beni durdurmasını istiyor gibi hissediyordum, bir yanımda kesinlikle gitmek istiyordu hatta koşarak kaçmak. Bugün olanlar ürkütücüydü, bu yüzden düşünmeyi reddediyordum. Aklımda bir sürü soru işareti varken hangisinden başlayacağımı bulmak gerçekten zordu. Özellikle sadece bir kaç gün öncesine kadar her şey olması gerektiğinden bile normalken şu an, arkamdan birisinin beni ateş dolu bir çukura ittiğini hissediyordum. Belki de birilerinin.
Çok fazla bilinmeyenli bir denklemin içinde olduğum düşüncesiyle evden çıktım. Olduğum yeri bilmiyordum ama gelirken iki sokak ileride olan taksi durağı gördüğümü anımsıyordum. Ceketimin cebindeki kulaklığı taktım ve çalma listelerim arasında gezerken yavaşça yürümeyi sürdürdüm.
Çalan şarkı, Chase Atlantic'in Uncomfortable şarkısıydı. Mırıldanarak şarkıya eşlik etmeye başladım.

YANGINDA ISLANMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin